'GENÇLERİMİZ NEDEN YURT DIŞINA GİTMEK İSTİYOR?' SORGULAMASI
'GENÇLERİMİZ NEDEN YURT DIŞINA GİTMEK İSTİYOR?' SORGULAMASI- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
İkinci dünya savaşında Almanya, İtalya ve Japonya büyük bir yenilgiye uğradılar. Savaşın her iki tarafı milyonlarca asker, sivil kaybetti, büyük maddi zararlar oldu. Ancak savaşı kaybeden ülkeler kısa sürede toparlandılar, eski iktisadi güçlerini elde ettiler. Savaş sonrasında, “bu ülkeden bir şey olmaz” diyerek Almanlar, Japonlar ülkelerini bırakıp gitmediler, bilakis çalıştılar ve ülkelerini büyüttüler. Belki ikinci dünya savaşı sonrasında en dikkati çeken husus, Japonya ve Almanya’nın beşeri sermayelerini iyi kullanarak kalkınmalarını sağlamalarıdır. Oysa bu ülkeler, özellikle Almanya’dan savaş öncesinde pekçok ilim adamı ABD’ye göç etti, ülkemize gelen Alman akademisyenler İstanbul Üniversitesinde çalıştı.
Birçok azgelişmiş ülke kıt imkanlarda büyük maliyetlerle yetiştirdiği insan gücünün ülkelerinden ayrılmalarına engel olamamaktadır. Bu göçün kaynaklarını ve çözüm yollarını incelemeden sadece vatanperverlik veya manevi sorumluluk ifadeleriyle çözmek mümkün değildir. Araştırmalarda aşağı yukarı gelecekle ilgili olumsuz beklentiler ve iş bulamama korkusu başta geliyor.
Almanya'nın yeni koalisyon hükümeti, emekli maaşlarının gelecekte de istikrarlı bir şekilde ödenebilmesi, demografik dengesizliği ve iş gücü eksikliğini gidermek için her yıl yurtdışından 400 bin nitelikli işçi almak istiyor. Suriye’den bir miktar göçmen kabul eden bu ülke, muhtemelen ülkesindeki diaspora dengelerini de gözeterek farklı bir göç alma politikası izleyecektir.
1960’dan sonra Avrupa’ya, çoğunlukla da Almanya’ya göç verdik. Emek ihracı için kurulan göç bürolarında en yetenekli ve güçlü işgücümüzü seçtiler. Biz de uzun süre döviz geliri elde etmek için bununla övündük. O yıllarda bir grup sanayi işçisini kabul eden Alman işletmesinde oryantasyon eğitimi verilirken, bir Türk işçi kayıtsız davranır. Bunun üzerine yetkililer, kayıtsızlığı sürerse onu Türkiye’ye geri gönderme tehdidinde bulunur. O da, alır eline kaynak makinesini “jileti jilete kaynatacak derecedeki maharetiyle” kendisini ispat eder. Daha doğrusu Türkiye’de öğrendiği işçiliği… Demek ki, övündüğümüz göç aslında Almanya’yı Türk emeğinin nasıl kalkındırdığı, bu sürede kendi sıkıntılarımızın da nasıl arttığı anlamına geliyor.
Birkaç doktorun Almanca öğrenmeye başladıklarını söyledi bir arkadaşı… Bunun gerekçesi de, fırsat bulurlarsa Almanya’ya gitmek imiş…
Gelişmiş ülkelere başta ABD, Avrupa’ya giden beyinler fazla dönmüyor, dönme için yapılan çalışmalar da herhalde istenilen neticeyi kısa sürede vermiyor. Oysa bunları o niteliğe kavuşturmak için hem aileleri hem de toplum ve devlet çok büyük harcamalarda bulunuyor. Aslında bir nitelikli fert yetiştirenlerin de yetişmesi için zemin oluşması gerekiyor. Bu sebeple beyin göçü sadece bireysel kalmaz, bir çevrenin oluşmasını gerektirir. Yurtdışındaki entelektüel sermayeden yararlanmak için sadece onların yazlık edinmeleri için yatırım yapmaları yeterli olmamalı farklı kanallar geliştirilebilir.
Sorunun iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel temelleri vardır. İktisadi sebepler ücretlere ve maddi haklara dayanır. Diğer yandan insanın kendisini yetiştirmesine fırsat verilmesi, mesleğini objektif ve meşru sınırlar içinde rahatça ifa edebilmesi önemlidir. Bilgisayar ve dijitalleşme yeni bir alandır. Bu alan gelişmekte olan ülkelerde ithalata dayanır. Neredeyse tüm ekipmanlar dışarıdan gelir. Bunları kullanacak eleman yetiştirmek de ayrı bir maliyet unsurudur. Eğitim için yaptığınız tüm çalışmalar, ancak bu sektör kendi ülkenizde de geliştiği vakit verimli olmaya başlar. Aksi takdirde bilgisayar mühendisliği cep telefonu kılıfı satıcılığında kalır. Bu sebeple ileri teknoloji ürünlerine yatırım yapmak için çalışmalar da önemli bir konudur. Mesela, gelecek yıl faaliyete geçecek nükleer enerji santrali ile yeni iş alanları da doğuyor.
Bir başka dikkat edilecek husus, ülkelerdeki iş yapma güçlükleriyle ilgilidir. Bu konu girişim (teşebbüs) kültürünü de yakından ilgilendirir. Girişimciliğin önünün açılmasında ve ekonomik büyümenin desteklenmesinde önemli ilerlemeler sağlanmasında kullanılan Dünya Bankası İş Yapma Kolaylığı endeksi -2020 190 ülke arasında Türkiye 32 ‘nci sıradadır. İş yapma kolaylığı sağlayan ülkelerde yeni bir şirket kurmak için mülk sahibi olma, izin alma kolaylığı, yatırımcı koruması, sınır ötesi ticaret, vergiler ve e-kayıt gibi konular ileri seviyededir.
Siyasi muhalif grupların bu hususu sadece siyasi rekabete bağlamaları doğru değildir. Mesela, son mahalli seçimlerden sonra siyaseten el değiştiren belediyede, üst düzey görevlileri atıl görevlere alınınca bunların bir kısmı yurtdışında imkan bularak pek çok ülkede danışmanlık yapıyor. Buna emeğin kaçması değil, ihracı denilebilir.
Türkiye’de diğer gelişmekte olan ülkelerdeki gibi, nitelikli işgücünün daha gelişmiş bir ülkeye/bölgeye göç etme arzusu yapısal niteliktedir. Gençliğin ülkede kalmayı istememesi gibi farklı şekillerde yorumlanabilecek önyargılar ekonomiye en az enflasyon kadar zarar vermektedir.
Bu konuda herkese görev düşüyor. İstihdam politikalarını yürütenler konuyu objektif olarak tespit etmeli, buna uygun kararlar almalıdır. Konu bir yönüyle Türkiye’deki kamu personeli sisteminin eksikliklerinin giderilmesiyle ilgilidir. Yani kayırma sisteminin hakim olduğu kamu sektöründe, liyakat sistemine dönülmelidir.
Burada en büyük görev meslek örgütlerine düşmektedir. Meslek odalarının siyasi ve ideolojik takıntıları siyasi partilere veya ideoloji gruplarına bırakarak, sorunun tespiti ve çözümüne yönelik önerileri hazırlamaları faydalı olacaktır.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.