Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına derman arıyor
Deva belli değil dert belli değil
Fark eyledik âhir vaktin bittiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Papak belli değil börk belli değil
Adalet kalmadı hep zulüm doldu
Geçti şu baharın gülleri soldu
Dünyanın gidişi acaip oldu
Koyun belli değil kurt belli değil.
Başım ayık değil kederden yastan
Ah ettikçe duman çıkıyor festen
Harabe yüz tuttu bezmi gülistan
Yayla belli değil yurt belli değil
Çarh bozulmuş dünya islâh olmuyor
Ehli fukaranın yüzü gülmüyor
Ruhsati de dediğini bilmiyor
Yazı belli değil hat belli değil.
(Ruhsati)
***
Öyle dünyada yaşar olduk ki, ünlü halk şairi Ruhsati’nin dediklerini çağrıştırıyor;
“Koyun belli değil, kurt belli değil.”
Kimin nerede ve nasıl yer aldığı belli olmuyor; bunlar bugün buradan, yarın ise başka denizlerde kulaç atmaya başlıyor.
İçinde bulunduğumuz çözüm sürecinde de ayniyle vaki bir durum yaşanıyor.
Bir bakıyorsunuz, çözüme tam destek veren bir tutum sergiliyor; sonra da yan çizme görüntüsü zihinlere takılıp kalıyor.
Sadece iç politikada değil, dışarıda da bel- belirsiz haller yaşanıyor. Örneğin, ABD’nin neyi ve kimi desteklediği belli olmuyor. Kaç kez aynı filmi izledik, “stratejik dost” diye sesleniyor, seçimleri söz konusu olduğunda
Ermeni ve Yahudilere omuz veriyor. Başka dönme dolaplar yok mu var, çok; İngiltere, Fransa, Almanya gibi… İran, İsrail, Irak ve Rusya gibi…“bir barışık bir dargın” şarkısı modundalar. Kimse kimsenin kara gözü ve karakaşına sevdalı değildir. Nerede çıkarları varsa, oradadırlar. Uluslararası politikalar karşılıklı çıkar ilişkilerine indekslidir. Bunun bir başka tercümesi de şöyledir;
Tırnağın varsa kendi başını kaşı!
Dostluk – stratejik ortaklık kavramları işin içine çıkarlar girince masal olmaktadır.
18.Yüz yılda 15. Louis’in söylemi aradan yıllar geçmesine karşın bugün de geçerli;
Benden sonrası tufan!
Aydınlanma çağı” diye bilinen 18’inci yüzyılın ortalarında; Jean-Jacques Rousseau, Montesquieu, Diderot ve diğerlerinin yazdıklarıyla halkın uyanmakta olduğunu gören kral 15’inci Louis şöyle demişti;
■ Benden sonrası tufan!
(Après nous, le déluge! – (Fransızca)
(Despues de mi el diluvio (İspanyolca)
Bunun Türkiye versiyonu şöyledir;
Günü kurtarmak!
Bugünü kurtaralım da, yarın için Allah kerimdir. Günü kurtarmak için verilen ödünler, köksüz ve tutarsız önlemler kısa sürede, başarılı görülen işler saman alevi gibi yanıp söner ve kısa süre sonra da kaos ve karmaşa kapıyı çalar. “Benden sonrası tufan” ya da “günü kurtarma”, aşağı yukarı tüm siyasal aktörlerin ve kimi partilerin sergilediği tutum ve davranışlardır. Onlar için ,”dünya yıkılsa” umurlarında değildir; keyiflerine bakarlar. Böylesi yaklaşımlara komşu olanlar “hep bana” sınıfına girerler. “Rabbena, Rabbena hep bana, hep bana” derler, dururlar. Toplumsal yarar yerine kişisel çıkarları yeğlerler; yazgı budur.
***
Yinelersek Fransa kralı XV. Louis, ortaya çıkmaya başlayan devrimci politikacılara kızınca tarihine geçen sözünü telâffuz etti;
■ Benden sonrası tufan!
Bir başka yakıştırma da şu;
XV. Louis, bir yerlerde kaynamakta olan kazanı fark edince şöyle demişti:
– Benden sonra tufan!
Ölümünden sonra tahta çıkan XV1. Louis zamanında gerçekleşen Fransız devrimi ile
Dünya’ da bir dizi gelişmeler olmuş, tam bir tufan yaşanmıştır. Bu söylem aynı zamanda Fransız burjuvazi anlayışını yansıtmaktadır;
Zengin olana, dünyalığımı yapana dek her yol mubahtır ve doğrudur.
Hani demişti bir şiirinde Orhan Veli;
“Bir elinde cımbız, bir elinde ayna
Umurumda mı dünya!”
İlkeli insan, bu anlayışa karşıdır; her zaman, her yerde ve konumda adalet, eşitlik, çağdaşlık, özgürlük, doğruluk ister.
■ Ölen insan mıdır, ondan kalacak şey: eseri;
Bir eşek göçtü mü, ondan kalacak ise, nihayet semeri.
(Mehmet Akif Ersoy)
Dilimiz Türkçe
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.