Konya KAPALI 21°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
TORKU BİSKÜVİ

PERDEYİ BİLE AÇMADAN GÖZLERİMİZ NEDEN EKRANA ÇİVİLENİYOR? DİJİTAL ESARETİN SEBEBİ

Kıymetli dostlar, sabahın o ilk, henüz loş ışıkları odaya sızarken, yatağın sıcaklığından henüz tam olarak sıyrılamamışken elimizin ilk uzandığı şey ne, hiç düşündünüz mü? Çoğumuz için cevap maalesef ki başucumuzdaki o küçük, ışıklı ekran. Daha yüzümüzü bile yıkamadan, zihnimiz henüz günün karmaşasına adapte olmadan parmaklarımız o tanıdık yüzeyde geziniyor. Belki saate bakma masumiyetiyle başlayan bu ritüel, saniyeler içinde sosyal medyanın dipsiz kuyularında kaybolma tehlikesi taşıyor. Peki, bu modern çağın tuhaf alışkanlığının kökleri nereye uzanıyor dersiniz? Avcı-toplayıcı atalarımızın sabahki uyanışındaki o tetik hal ile bizim bu ekran bağımlılığımız arasında nasıl bir görünmez bağ var? Gelin, psikolojinin ve sosyolojinin merceğinden bu ilginç duruma biraz daha yakından bakalım..
Düşünsenize, binlerce yıl önce atalarımız güne gözlerini açtıklarında ilk yaptıkları şey hayatta kalmaktı. Tehlikeleri koklamak, yiyecek aramak, sürüyle bağlarını kuvvetlendirmek… İşte o anki öncelikleri bunlardı. Kulakları dört açar, burunları en ufak bir tehlike sinyaline bile hazırdı. Sosyal grupları, hem bir güvenlik çemberi hem de bilgi alışverişinin, dayanışmanın merkeziydi. Şimdi elimizdeki o akıllı aletler de aslında benzer bir amaca hizmet etmiyor mu? Ekranı kaydırdıkça sanal dünyanın tehlikelerinden (yalan haberler, zehirli yorumlar) haberdar oluyor, yeni “avlar” (indirimler, ilgi çekici paylaşımlar) peşine düşüyor ve sanal kabilelerimizle etkileşim kuruyoruz..
Psikoloji diyor ki, bu sabahın köründe ekrana yapışma isteğimizin altında derinlerde yatan iki temel güdü var: bilgiye açlık ve sosyal onay arzusu. Atalarımız için her yeni gün, keşfedilmemiş bir topraktı. Hangi yırtıcıyla karşılaşacaklar, nerede doyacaklar, diğer topluluklarla ilişkileri nasıl şekillenecek? Bu bilinmezlik hali, onları sürekli teyakkuzda olmaya ve bilgi toplamaya itiyordu. Bugün de bilinçaltımızda benzer bir dürtüyle uyanıyoruz sanki. Gün içinde neler kaçırdık, arkadaşlarımız ne alemde, dünyada ne gibi mühim olaylar cereyan etti? İşte bu merak dürtüsüyle elimiz o parlak ekrana uzanıyor. Sosyal medya bildirimleri ise adeta kabilemizin seslenişi gibi; gelen her beğeni, her yorum, her mesaj bizi o sanal dünyada kabul görmüş, değerli hissettiriyor. Sanki “alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste” der gibi, sanal dünyada ne kadar çok etkileşim kurarsak o kadar çok “sosyal sermaye” elde edeceğimize inanıyoruz..
Sosyolojik açıdan baktığımızda ise bu durum, modern hayatın dayattığı o kahredici yalnızlıkla ve aidiyet arayışıyla iç içe geçmiş durumda. Beton yığınlarının arasında, kalabalıklar içinde bile insanlar kendilerini yapayalnız hissedebiliyor. Sosyal medya platformları, işte tam da bu boşluğu doldurmak için bir nevi sanal liman görevi görüyor. Ortak ilgi alanlarına sahip insanlarla bağ kurabileceğimiz, dertleşebileceğimiz, hatta sanal kahve sohbetleri yapabileceğimiz mekanlar sunuyor. Sabahın ilk ışıklarıyla ekrana bakmak, güne “bağlantılı” başlama arzusunun bir tezahürü adeta. Tıpkı atalarımızın sabah erkenden toplanıp günün planlarını yapması gibi, biz de sanal alemdeki son gelişmeleri takip ederek güne “hazır” hissediyoruz. Ama ne yazık ki bu durum, “uzak durmaktan iyidir” mantığının tam tersi bir etki yaratabiliyor. Sürekli sanal etkileşim, gerçek dünyadaki sıcak ilişkilerimizi ihmal etmemize ve paradoksal bir şekilde daha da yalnızlaşmamıza neden olabiliyor..
Velhasıl, perde kalkmadan ekrana düşen o gölgeler, aslında atalarımızın hayatta kalma ve sosyal bağ kurma içgüdülerinin 21. Yüzyıldaki dijital bir yansıması. Ancak bu muazzam bilgi ve etkileşim deryası, bilinçsizce kullanıldığında bizi gerçek dünyadan, yanı başımızdaki insanlardan koparabiliyor. Belki de sabah uyandığımızda ilk yapmamız gereken şey, o parlak ekrana sarılmak yerine pencereyi açıp doğanın sesini dinlemek, yanımızdaki sevdiklerimize bir gülümseme sunmak ve güne daha bilinçli, daha “gerçek” bir başlangıç yapmak. Unutmayalım ki, en kıymetli “like” ve “takipçi”, yanı başımızdaki can dostlarımızdır ve en anlamlı “bildirim”, kalpten gelen bir “günaydın”dır. Belki de o ekranı biraz erteleyerek, hayata bambaşka bir pencereden bakmanın tam zamanıdır, ne dersiniz?

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Bir dostluk öyküsü

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.