DOKTORLARI ANLAMAK
DOKTORLARI ANLAMAK-Kudsi ÖNCÜ- Yeni Meram Gazetesi
Hekimlik mesleğinde 41 yılını tamamlamış yetmişe kapı dayamış bir hekimim. İlk öğrenimimi Bozkır’ın Avdan köyünde, ortaöğretim ve liseyi Konya İmam Hatip Okulu ve Gazi lisesinde okudum. Evimiz Evdireşe' de (Yaylapınar köyü) idi. Okuldan 11 km. uzaktaydı. Doğru dürüst dolmuş yoktu, olsa da çoğunlukla paramız yoktu. Genelde günde 22 km yol yürümek zorunda kalıyordum. 1965-1973’lü yıllardan bahsediyorum. Bahçede çalışıyorum, sebze yetiştiriyoruz, at arabacılığı yapıyorum, kerpiç kesiyorum, amelelik yapıyorum, kalan vakitte ve gece yarılarına kadar üniversiteye hazırlanmak için ders çalışıyorum, test çözüyorum. 1973-1974 dönem üniversite sınavlarına giriyorum. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini kazanıyorum.
1980 nisan ayında Tıbbiye'yi bitirdim ve hekimlik mesleğine başladım.20 yıl Konya’nın Cihanbeyli ilçesinde serbest hekim olarak çalıştım, muayenehane açtım. 2000 yılından bu yana özel hastanelerde yönetici olarak görev yaptım ve halen çalışmaya devam etmekteyim. Mesleğimi çok seviyorum, hala tıp öğrencisi gibi okunmaya devam ediyorum. Değerli dostlarım niçin böyle bir giriş yaptım? Gençlerimize içinde bulundukları imkan ve fırsatların kıymetini anlamaları için mukayese yapmalarını istedim. Meslek hayatımın 20 yılını 24 saat üzerinden tam mesai yaparak geçirdim. Hiç bir gece bilmem ki en az iki defa hasta için kaldırılmış olmayayım. Literatürlere geçecek onlarca hatıralar yaşadım. 1986 yılında şiddetli bir kış günü 40 km. bir köye hastaya gittim. Köye 3 saatte varabildik. Kamyonetle gidiyoruz, şarampole kaçırsak orada donarız. Yaşlı bir dede idrar yapamıyor, bavul gibi bir çantam var, içinde cerrahi sütür/dikiş setinden tutun her türlü ilaç var. Sondayla idrarı boşaltmak istedim, ancak sonda geçmiyor. Hastayı o şartlarda hiç bir yere sevk etmem mümkün değil, bir çözüm üretmek zorundayım. “Bisiklet var mı?” dedim. “Var” dediler. “Bana firen telini sökün getirin” dedim. Söküp getirdiler. Fren teli esnek özellikte, kaynattırdım, sondanın içinden geçirdim, prostat darlığını bu şekilde aşabildim ve mesaneyi boşalttım. Dede rahatladı sürekli beni öpüyor, dilinden dökülen duaları yüreğimi mutluluk deryasına gark ediyordu.
Gecenin bir yarısında bebeği havale geçiren aileyi kışın şiddeti nedeniyle sabaha kadar evimde misafir ettiğim onlarca hasta hatırlıyorum. Fakir olduğunu bildiğim hiç bir hastadan para almadım. 1999 da Avusturya ya gittim, gece saat 20.30 da bir hemşehrimizin evine misafir olduk. Bir süre sonra ev sahibi" baldızının hasta olduğunu, gelse muayene yaparmısın" dedi. “Tabi gelsin” dedim. Geldi, "sol boyun kökünde yatınca bir şişlik olduğunu ve sol kolunda şiddetli ağrı olduğunu bu nedenle yatamadığını hep oturmak zorunda kaldığını "anlattı. "Ancak doktorların gülüp geçtiğini" söyledi. Hastayı muayene ettim sol boyun bölgesinde damarın balon/anevrizma yaptığını bir de şema çizerek anlattım. Aile doktoruna ertesi gün gider benim teşhisi söyler ve çizdiğim şemayı gösterir. Aile hekimi Hastayı baş aşağı getirerek benim usulde muayene eder ve şişliği görür. Ertesi gün ejnebi doktor beni arıyor. Dakikalarca benden "özür diliyor, mesleğinden utandığını" söylüyor. Daha sonra üniversite hastanesinde ameliyat oluyor, hasta şifaya kavuşuyor.
Bunlar hoş anılardan sunduğum bir kaç kesit. 21 yıllık özel hastane yöneticiliğimde onlarca doktorlarımızla hastalarımıza hizmet verdik. Çoğunlukla onurlandırıcı, mutluluk verici çok güzel anılarımız oldu. Bununla birlikte hekimlerimizin ömürlerinden ömür götüren acılar, hüzünler de yaşadık. Doktorluk mesleğinin icrası sitres fırtınası içinde geçen bir süreçtir. Hastanıza reçete ettiğiniz 10 adet enjeksiyon uygularsınız, dokuz uygulamanızda hiç bir yan etki göremezsiniz, onuncu uygulamada anaflaksi/ölümcül allarji ile karşılaşabilirsiniz.
Hastanıza cerrahi müdahale planladınız, amaliyat öncesi tüm hazırlıklar tam. Ameliyata aldınız anestezi ilacı uygulaması anında hasta şoka girdi, kardiyak adreste girdi/kalp durdu. Hastanızı endeskopiye aldınız, vazovagal inhibisyonu ile kalp durdu.
Saatlerce ameliyat yaptığınız hastanızı başarıyla masadan kaldırdınız, birkaç saat veya gün sonra emboli/pıhtı atmasıyla hastanızı kaybettiniz. İşte bunlar doktorluk mesleğinin acı tatlı cilvelerinden bir kaç sahne.
Üç yıla yakın Covid-19 pandemisi dünyamızı sarmıştı. En gelişmiş ülkelerin dahi baş edemediği, cesetlerinin günlerce tırlarda saklanıp koktuğu, yoğun bakımların dolup taştığı bir süreci yaşadık. Türkiye’miz bu süreci dünyayı şaşırtacak şekilde yönetti, yurt dışında ki vatandaşlarımızı uçaklarla taşıdık tedavilerini yaptık. Bu başarının baş kahramanları doktorlarımız, hemşirelerimiz ve tüm sağlık ordumuzdur. Aylarca, yurtlarda, otellerde, misafirhaneler de kaldılar. Canlarını hiçe saydılar, yeni doğan bebeklerini koklayamadılar. Onlarca doktorumuzu, yüzlerce hemşiremizi kaybettik. Günlerce izolasyon tulumlarının içinde kaldılar, depresyon, anksiete, panik atak, bipolar duygu durum bozuklukları vs hastalıklara maruz kaldılar. Toplumumuzun büyük bir kesimi doktorlarımızı takdir ederken, bazı çakalların şiddete başvurması bütün motivasyonumuzu yok etmektedir. Üstüne üstlük bir de hiç bir şey olmamış gibi aramızda dolaşıyor olması ve aynı suçu tekrar tekrar işlemesi biz hekimleri kahrediyor.
Hukukta cezanın üç amacı vardır.
1-caydırmak
2-ıslah etmek
3'-kamu vicdanını rahatlatmak
Mevcut cezalar bu üç amaçtan hiç birini sağlamamıştır. Hekimlerimizin diğer sorunları da bundan kalır değildir. Kamuoyumuzun ve ilgili merci ve makamlarının da malumudur. Yeni çözüm paketi içinde çözüleceğini bekliyoruz.
Cumhurbaşkanımızın 8 Martta hekimlerimizle ilgili sözleri camiamızda derin üzüntüye neden olmuştur. Bir de dünyanın ve ülkemizin içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi dikkate aldığımızda bizim de mutedil hareket etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Birilerinin belli medya dezenformasyonlarının, tükenmişlik sendromu enjeksiyonları da insanı çileden çıkarıyor. Bu içinde bulunduğumuz konjonktür istiklal savaşının soğuk formatı şeklinde seyrediyor. Her birimiz bu sorumluluk içinde olmamız lazım. 10 gündür Tarihçi Murat Bardakcı’nın sadece belgelerden oluşan 2012 sonrası ağırlıklı İttihat ve Terakki dönemi saraya ve Cumhuriyetin kuruluş dönemine ait orijinal belgeleri okuyorum. Tarihin ruhunu günümüze izdüşümlüyorum, mota mot aynı. Ankara’nın feraseti sarayın gafletine galip gelmiş, bir çok yanlışlar ve iç çatışmalara rağmen bir imparatorluğun küllerinden Türkiye Cumhuriyeti Devletimiz kurulmuştur. Bu gün emperyalistler tarihin intikamını almak üzere harekete geçmiştir. Elbette olumsuzluklar var, eleştirebiliriz. Ancak bunları köpürterek hıyanet şebekelerinin iç ve dış işbirlikçilerinin kazanına su taşımayalım. Gün yüreklerin topluca vurması gerektiği gündür. Sıkışınca ben dünya vatandaşıyım diyerek gidecek ülke arama günü değil, ben TC devletinin vatandaşı ve Türk milletimin evladıyım diyerek her türlü zorluğa katlanmak ve direnmek günüdür. Çevremizde yaşanan savaşlardan, çatışmalardan vatanına kavuşan kardeşlerimizin toprağımızı nasıl hasretle, minnetle öptüğünün şahidiyiz. Hekim camiamızın tepkilerinin yerinde olduğunu düşünüyorum. Umarım Cumhurbaşkanımız ve devlet yetkililerimiz tepkileri doğru okuma yaparak telafi mahiyetinde sorunlarımıza çözümler üretirler. Sağlık ordumuzdan Hakkın rahmetine kavuşan kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Saygılar selamlar.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.