İnsan, yaratılışı gereği aciz bir varlıktır. İktidar sahibi olup milyonlara lider de olsa, tıp dünyasının en önde gelen doktoru da olsa, öğretmen olup ilmiyle etrafına ışık saçan bir muallim de olsa her an sığınacağı, yardım isteyeceği yüce bir varlığa her zaman muhtaçtır. Allah mutlak kudret sahibidir. İnsan ise, mutlak ihtiyaç sahibidir.
İhtiyaç sahibi olan insan; hayatı boyunca darda kaldığında, sıkıldığında, çaresiz kaldığında… Vs. bunlardan kurtulmak için hep bir yardımcı arar. Aczini, çaresizliğini arz edeceği, yardım isteyeceği, dua edeceği bir makam arar.
Hidayet rehberimiz Kuranı kerim nasıl dua edeceğimiz konusunda bize yol göstermektedir.
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara 186)
“İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her hâlinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir.” (Yunus 12)
Dualarımızı bilinçli yapmalıyız. Rabbimizden, ne istediğimizi bilerek dua etmeliyiz. Manasını bilmeden, ezberlediğimiz metinleri sabah akşam okusak, dilimiz ile bir metni tekrarlamaktan başka bir şey yapmış olmayız. Ezberlediğimiz dua metinleri Kur’an’da geçen dua ayetleri veya Peygamber Efendimizden nakledilen dualardan ise bize manevi bir hava verecektir. Ezberlemek için ayırdığımız zamandan daha kısa bir zaman içerisinde manasını öğrenebileceğimiz duaları anlamak ve ne istediğimizi bilerek yalvarmak için mü’minler biraz gayret göstermelidirler.
Günümüzde dualarımızı fiili yapmak yerine, işin kolayına kaçarak; borcun ödenmesi için, sıkıntının giderilmesi için, imtihanın kazanılması için, çocuk sahibi olmak için, hastalıklardan şifa bulmak için…. dualar yazılmış. Bu duaları belirtilen sayılarda okuduğunuz zaman emellerinize ulaşabilirsiniz diye, hiç de İslami usullere uygun olmayan bir anlayış her geçen gün yaygınlaştırılmaktadır. Duanın kabulü için öncelikle istediğimiz şeyin sebeplerini yapmalıyız. Kısaca dualarımız fiili olmalıdır. Çalışmadan, gayret göstermeden imtihanı kazanmak, borçlarımızı ödemek, doktora gitmeden, tedavi yollarını araştırmadan sağlığımıza kavuşacağımıza inanmak gibi bir düşünceye sahip olmak inanç dünyamızda onarılmaz yaralar açacaktır.
Fiili duayı kısaca, Müslümanca yaşama endişesi olarak ifade edebiliriz. Yaşantımızda helal haram, emir yasak alanlarına dikkat etmiyorsak bu alanları belirleyen Allah’tan bir şeyler istemenin makul bir izahı yapılamaz. Bu gerçeği Rasulullah (SAV) şöyle dile getirmiş:
“Üstü başı dağınık, toz toprak içinde yollara düşen, ellerini göğe açıp “Ya Rabbi! Ya Rabbi!” diye yalvaran, buna karşılık; yediği, içtiği, giydiği haram olan, haramla beslenen bir adamın duası nasıl kabul edilir” (Müslim)
Tarladan mahsul kaldırabilmemiz için toprağın sürülmesi, tohumun atılması ve zamanı gelince de harmanın kaldırılması gerekir. Ürün için gerekenleri yapmayanların, binlerce dönüm tarlası olsa da oradan mahsul elde etmesi mümkün değildir.
Peygamber Efendimiz bir gün mescide girdiğinde borçları sebebi ile üzüntü içinde mescitte oturan Ebu Ümame’yi görür ve onun şöyle dua etmesini istemiştir:
“Allah’ım kederden ve hüzünden sana sığınırım, acizlikten ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım, borç altında ezilmekten ve insanların kahrından sana sığınırım”
Ebu Ümame diyor ki: “Rasulullah’ın öğrettiği duayı okudum, Allah üzüntümü ve borçlarımı giderdi” (Ebu Davud)
Ebu Ümame’nin okudum demesi, kendisine öğretilen sözleri kuru kuruya tekrar ettiğini mi, yoksa bu duayı okurken, telkin edilen aktiviteyi de gerçekleştirdiğini mi ifade ediyor?
Hadisi şöyle yorumlamak lazımdır.
Ebu Ümame! Üzüntülerin ve üzüntülerine sebep olan borçların- mescitte de olsa- oturmakla ortadan kalkmaz. Şu anda sen, çalışmaktan uzak, teşebbüs cesaretinden yoksun, pasif bir hal sergiliyorsun. Bu durumdan kurtulmanın çaresi, Allah’ın yardımını isteyerek harekete geçmen, kazanarak borçlarını ödemenin yollarını aramandır. Mescitte oturup beklemekle ne üzüntün, ne de borcun biter.”
Duanın etkili ve kabul olması için fiili olması lazım. Eylemlerimiz ile duamız birbirini tamamlaması lazım. Müminin duası fiili olur. Peygamber Efendimizin tebliğ metoduna baktığımız zaman yaptığı tüm dualar, yaptığı tavsiyeler eylemleriyle hep fiili olarak desteklenmiştir.
Müşriklerin Müslümanları katletmek, ortadan kaldırmak için Medine üzerine geldikleri Bedir’de, Uhud’ ta, Hendek’te; sahabesine, siz kenarda oturun, ibadetlerinizle meşgul olun, ben Rabbime dua eder, melekler göndermesini isteyerek bizi korumasını isterim, diyerek kolay bir yolu seçmemiştir. İstişareler yapmıştır. Kılıcını kuşanıp cephede İslam ordusunun başında olmuştur. Harp meydanına okçularını yerleştirip, harp taktiği neyi gerektiriyorsa o taktikleri sahabesine vermiştir. Savunma harbi için hendek kazdırmış, hatta kendisi de bizzat hendekte çalışmıştır.
Savaşın en kızıştığı bir anda, İslam ordusunun panik yaşadığı bir anda sahabenin Peygamber efendimizin etrafında, onun zarar görmemesi için pervane gibi döndüğü esnada, Rasulullah efendimiz etrafında bulunan arkadaşlarına, korkmayın onların attığı oklar bize zarar vermez, ben dua ediyorum dememiştir.
Rasulullah(SAV) Allah’ın elçisi olduğu halde, duadan önce yapılması gerekenleri yapmış sonra da dua ile Allah’tan yardım istemiştir.
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ