Sokakta mahalle muhtarı, evde kedi, mutfakta da bittabi jargona hakim birer aşçı olduğumuz için bu güzelliği yemek yaparken kullandığımız dile de aktarıyoruz. Öyle enteresan kelimelerimiz var ki, ilk duyduğumuzda ne denilmek istediğini şıp diye anlasak da, iş pratiğe gelince hafiften afallamak kaçınılmaz oluyor.
Bir ölçü birimi olarak: Çimdik
Baş parmak ve işaret parmağı işliyor olmalı, anladığım kadarıyla.
Kıvam gibi kıvam: Kulak memesi kıvamı
Hamuru yoğururken, diğer eliyle de kulağına dokunarak karşılaştırma yapmayan bizden değildir.
Uygun bir hayvan değil sanıyorum: Sıçan dişi doğramak
Bu deyimle minik minik doğramak anlatılmak istenmiş, harika bir şekilde de anlatılmış fakat örnekte sıkıntı var.
Tutanına göre değişir: Tutam
'Atem tutem ben seni; şekere katem ben seni...'
Beklenti yükseliyor: Aldığı kadar
Kafalar bu konuda hep karışık. Aklınızda olsun, genellikle kulak memesi kıvamında yeteri kadar 'almış' oluyor.
Ya ne olacaktı: Terbiye etmek
O köftelere hadlerini bildirin! O bifteklerde çekilmedik kulak bırakmayın!
Sarı da olabilirdi: Pembeleşinceye kadar
Kavuruyorum kavuruyorum pembe olmuyor?
Allah çektirmesin: Suyunu çektirmek
Yemek suyunu çekince yumuşacık olur tabii, tadına doyum olmaz...
Çimdik, tutam, şimdi de: Fiske
Parmağını iyice gerdirip birinin burnuna 'pıt' yapacakmışsın gibi.
Yeter ki kalpler mühürlenmesin: Mühürlemek
Bırakın, etin suyu içinde tutuklu kalsın...
Elem terefiş: Göz göz olana kadar
Göz göz olunca tavadan alınmış nefis bir pancake'e hayır diyecek halimiz yok.
Tereyağının hatrına: Tel tel dökülmek
O tane tane pirinçlerin üstünde tereyağının kokusu burunları delmeli, nohut, üstüne biraz tavuk, yanına yoğurt ve hatta bolca karabiber...
Fokurdatmak da derler: Fıkırdatmak
'Bi taşım kaynatma'nın erkek kardeşi...