Konya
°C
Yeni Meram

İKTİSAT POLİTİKALARININ SAĞLAM ZEMİNLE İLGİSİ

İKTİSAT POLİTİKALARININ SAĞLAM ZEMİNLE İLGİSİ- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
25.06.2021 01:01
24.06.2021 15:01
0
2261
ABONE OL

Ülkenin iktisat politikaları açık veya kapalı denizlerdeki gemilerin durumuna benzetilebilir. Deniz şartlarına uygun inşa edilmeyen ve iyi yönetilmeyen gemiler sıkça karaya oturur veya batar.
Ama bazı gemilerle denizin kilometrelerce altında sondaj yapılır. Mesela, 2011 yılında Güney Kore’de inşa edilen ve 2017 yılında Türkiye’nin sondaj gemileri arasına katılan, 229 metre uzunluğunda ve 36 metre genişliğinde. Fatih sondaj gemisi 3000 metre derinlikteki sularda yaklaşık 12.000 m derinliğe kadar (Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru’nun derinliği yaklaşık 11.000 metredir) sondaj yapabiliyor. Geminin yüksekliği 64 metre olan iki sondaj kulesi toplamda 1750 ton yük kaldırabiliyor. Gemideki aktif konumlandırma sistemi sayesinde 6 metre yükseklikteki dalgalarda bile sabit kalarak araştırmalarını sürdürebiliyor. Gemi 2020 yılında 405 milyar m3’lük bir doğal gaz kaynağı tespit ederek büyük bir başarıya imza attı. Diğer bir sondaj gemisi Kanuni 227 metre uzunluğa ve 42 metre genişliğe sahip olan Kanuni sondaj gemisi 11.400 m derinliğe kadar sondaj yapabiliyor. Türkiye’nin diğer sondaj gemileri olan Oruç Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa gemileri ise hem sismik araştırma hem de sondaj yapabiliyor.
Denizlerde sondaj yapmak nasıl büyük bir mücadele ve hüner istiyorsa, iktisadı da yönlendirmek öyledir.
TV’leri açtığınızda iktisat veya ekonomi haberleri olarak ilk önce döviz fiyatları, altın ve diğer kıymetli madenler, emtia ve taşınmaz fiyatları, ama her şeyden önce Amerikan FED kararları yer almaktadır. Yine Merkez Bankasına atamalar, yönetim değişiklikleri bunları takip edilmektedir. Böylece ekonomi medyasında para ve sermaye piyasaları ön planda yer almakta, diğer alanlar ihmal edilmektedir.
Üretimleri dövize bağlı olanlar emtianın yurtdışı fiyatlarını takip etmekteler. Enflasyon herkesi etkileyen bir canavar olarak dengeleri değiştirmekte, belki devletin bununla bazı kazanımları olsa da aslında, halkla beraber kendisi de kaybetmektedir. Bu sebeple Merkez Bankalarının mottosu “enflasyonla” mücadeledir.
Emekli olan bir tanıdık, birkaç ay önce ABD Doları fiyatı artınca tasarruf için yastık altında tuttuğu altınları bu paraya çevirmiş, sonra altın artışa geçince kaybından dolayı üzülmüştü. Bilindiği gibi, enflasyonun üçlü rakamlarda olduğu yıllarda herkes maaşını veya ücretini aldıktan sonra döviz büfelerine doğru koşuyorlar, TL’den kaçıyorlardı. Bunun kimseye faydası olmadı. Aslında bu olaylar tabandaki oynamanın ekonomik boyutlarını aksettiriyor. Bu sebeple mili paradan uzaklaşmayla istikrarsızlığın da arttığı ortaya çıkıyor. Bunun için de gözler, Merkez Bankasına çevriliyor. Ancak durum, aysbergin üstünü görmekle ilgili. Çünkü zemin iktisadi işlemlerin konusu, ya da orman içinde kaybolanın bir kısım ağaçla ilgilenmesi gibi. Halbuki bu dağın muhakkak altı var veya koca bir orman var; bunları incelemeden olayları çözmek zordur.
Para, değer üretmemekte, milli geliri artırmamaktadır; değer üreten ve geliri artıran üretimdir; çalışmadır; para politikası karar alıcıların sadece aysbergin bir kısmını veya birkaç ağacı görüp genel görünümden habersiz olmaları halinde kısır döngü meydana gelmektedir. Bunun için maliye politikası, sosyal politikalar ve tarım, sanayi gibi alanlarda daha reel çözümler getiren politikalarla bütüncül bir anlayışla konuya yaklaşılması herhalde daha isabetli olur. Bu kapsamda bürokratların, siyasetçilerin ve iktisaden güçlü kesimlerin davranışları yani ranta yönelik çıkar gruplarının davranışları bu konuda güvene altlık oluşturur.
Klasik iktisatçılar parayı bir peçe olarak kabul ettiklerinden paranın bu denli fonksiyonu Keynes sonrası, ikinci dünya savaşı yıllarıyla beraber artmıştır. Günümüzde para ve finans politikaları çok da öne geçmiştir.
Para ve sermaye piyasasında takip edilen politikalar etkilidir, ama bunun kadar etkili olan kamu malları ve hizmetleriyle ilgili fiyatlandırma veya piyasadaki dengeleri bozan, kurumları atalete sevkeden popülist kararlar ve uygulamalardır.
Ülkeye yabancı yatırım çekmek sadece iktisadi teşviklerle ilgili olmayıp, bunun hukuk ve diğer boyutları vardır. Sıcak para, işine gelmediğinde çeker gider.
Toplumun önemli bir kesimi altın ve dövizle ilgileniyor, borsa ile ilgilenen grup ise daha dar, diğer enstrümanları kullananlar ise kurumlar, şirketlerdir.
Maliye politikaları, tüketim, yatırım, transfer harcamaları, vergiler, ithalat ve ihracat politikalarını, para ve kredi politikaları ise başta kredi, faiz gibi hususları dikkate alır.
Herkesin gündeminde dövizdeki artış olur, ama nedense verimlilik, bazı yatırımların fizibilitesi ve etkinlikleri üzerinde durulmaz. Faizlerin düşürülmesi istenir, ama bunu düşürecek kamunun kararları olmayıp, başta hangi ürünleri üretebiliyoruz? Neden bu kadar borçlanıyoruz? Neden orta gelir tuzağından kurtulup gelirimizi artıramıyoruz? gibi bir çok soruya cevap aramaktır.
Gemilerin görevlerini hakkıyla yapabilmeleri için denizin azgın dalgalarına karşı güçlü olmaları, fırtınalarda, gel-gitlerde yer değiştirmemeleri nasıl gerekirse, ekonomi yönetimi ve politikaların da konjonktürel dalgalanmalara karşı dirençli olmaları; bir yandan toplumun/sektörlerin iyi analiz edilmesi, diğer yandan da mahirane yönlendirilmesi gerekir.
Salgın hastalık sürecinde geçtiğimiz olağanüstü şartlarda hatırlamamız gereken “insanın/toplumun çalışmasının karşılığından başka kazanacağı yoktur” düsturudur.

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.