Konya
°C
Yeni Meram
14.02.2025 15:08

Kabine'de değişiklik olacak mı?

Uçakta gazetecilere önemli değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabinenin değişip değişmeyeceğine yönelik soruları da yanıtladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sahaya nasıl bir takım süreceğiz, bunu benden öğrenmek istiyorsunuz" dedi.

A+
A-
14.02.2025 15:08
14.02.2025 15:20
0
205
ABONE OL

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Malezya, Endonezya ve Pakistan ziyaretleri dönüşünde uçakta, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayarak değerlendirmelerde bulundu.

Ziyaretleri başarıyla tamamladıklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Asya perspektifini değerlendirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, akabinde ise uzun zamandır gündemde olan "Kabine değişecek mi?" sorularını da yanıtladı.

Kabineye yönelik bir değerlendirme yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Sahaya nasıl bir takım süreceğiz, bunu benden öğrenmek istiyorsunuz. Hiçbir hoca, takımı okumadan sahaya sürmez. Bizler de şu anda üzerinde çalışıyoruz." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan devamında ise şunları söyledi:

"DİNAMİK BİR YAPI KURACAĞIZ"

İşte İstanbul'u gördünüz, nasıl bir coşku vardı. Bu coşkunun yanında nasıl bir yapılanma orada gerçekleştirdik. İstanbul’da da aynı kadroyla sahaya çıkmadık. Gerek ana kademede gerek gençlik ve kadın kollarında güzel bir kadroyu yeni il başkanımızla beraber sahaya sürdük. Şimdi de bir taraftan ayın 23'ünde gerçekleştireceğimiz kongre için hazırlığımızı yapıyoruz. Orada da gerek ana kademeden, gerek kadınlardan, gerek gençlerden oluşan dinamik bir yapıyı kuracağız.

Bu dinamik yapıyla da inşallah tüm Türkiye'nin demografik yapısını göz önünde bulundurarak bir liste hazırlayacak ve siyaset arenasına inşallah sunacağız. AK Parti olarak kongrelerimizi her zaman yenilenme ve tazelenme için fırsat olarak gördük. Her kongremiz AK Parti ve Türkiye için önemli dönüm noktaları da olmuştur.

Çünkü partimizi ve ülkemizi yöneten kadrolarımızı Büyük Kongrelerimizle belirledik. Bu süreçleri de her zaman bir makam yarışı olarak değil, hizmet aşkıyla yanan kadrolar arasında bayrak yarışı olarak gördük. Amacımız her zaman, partimizi daha ileriye taşımak ve hizmet anlayışımızı güçlendirmek oldu.

ÇOK SAĞLAM BİR GÖNÜL KÖPRÜSÜ İNŞA EDİYORUZ"

Gerek Enver İbrahim kardeşim gerek Prabowo Subianto gerekse Pakistan’daki muhataplarımız, hepsinin de ifade ettiği bir konu var; Osmanlı. “Siz Osmanlı’nın devamısınız. Biz sizi böyle görüyoruz.” diyorlar. Bu da bizleri gerçekten ayrı bir dünyaya, duygusallığa itiyor. Onlar bizi çok iyi anlıyorlar, ama biz kendimizi maalesef anlayamıyoruz. Bize yönelik bu teveccüh, durup dururken olan şeyler değil. Çok açık net söyleyeyim, ecdadımızın kıymetli mirası bizim en önemli zenginliğimiz.

Bizlere bütün iltifatlar Osmanlı'nın mirası üzerinden geliyor. Onların bu büyük mirası olmasaydı, herhalde bize bu iltifatlar, bu yaklaşımlar yapılmazdı. Bu iltifatlar ecdadın bize bıraktığı mirasından kaynaklanıyor.

Türkiye'nin etkinliği arttıkça hem Doğu hem Batı dünyasında bizlere ilgi de aynı nispette çoğalıyor ve çoğalacak. Bundan hiç endişeniz olmasın. Türkiye'nin hem bölgesinde hem dünyada söz sahibi olmasından, gönül coğrafyamızda yaşayan kardeşlerimiz de çok çok memnun. Biz iki farklı medeniyet, iki farklı dünya arasına çok sağlam bir gönül köprüsü inşa ediyoruz.

"TÜRKİYE ASYA İLE İLİŞKİLERİNDE, TARİHSEL BAĞLAR VE KÜLTÜREL KONULAR NOKTASINDA ÇOK FARKLI BİR DÖNEMİ YAŞIYOR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Atalarımız, Asya'nın kültürünü, irfanını Avrupa içlerine kadar taşıyarak yaşadığımız toprakları bizler için yurt haline getirdiler. Şimdi biz, buralarda yaşıyoruz. Bizler de onların mirasını yere düşüremez, yüzümüzü sadece bir yöne çeviremeyiz. Biz, her iki kültürü de tanıyor, biliyor ve izlerini taşıyoruz. Bu nedenle bizim için Doğu, Batı, Kuzey, Güney fark etmez.

Hazreti Mevlana'nın tariflediği üzere, pergelimizin bir ayağı Anadolu'da ve Trakya'da sarsılmaz bir biçimde sabittir. Diğer ayağımızla da bizler iyilik ve güzellik götürmek için cihanı dolaşırız. Türkiye'nin Asya ile ilişkilerinde, tarihsel bağlar ve kültürel konular noktasında çok farklı bir dönemi yaşıyoruz. Bunu zenginleştirerek de yaşamaya devam edeceğiz." dedi.


"MÜSLÜMAN ASYA ÜLKELERİ İLE İŞ BİRLİKLERİNİ ÇOĞALTACAĞIZ"

Batı hakimiyetinin azaldığı ve Asya'nın stratejik ağırlığını artırdığı bir dönemde, Türkiye'nin Asya perspektifi de önem kazanıyor. Asya'daki Müslüman ülkelerle ilişkilerin her geçen gün güçlendirmek suretiyle ekonomik, sosyal ve siyasi bağların pekiştirilmesi gayretinde olunduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Müslüman Asya ülkeleri ile iş birliklerimizi çoğaltarak, kalkınma ve refah alanındaki fırsatların sayısını da böylece artırabiliriz. Önümüzdeki bu fırsatları değerlendirerek ülkelerimizin küresel bir güç haline gelmesi için ortak iradeye de sahibiz. Bu irademizi de asla kaybetmeyeceğiz. Bu arada bölge ülkeleriyle geliştirilecek ekonomik, ticari ilişkilerin hem Türkiye'yi hem de Asya ülkelerini güçlendireceğinden herhangi bir şüphe duymuyoruz." ifadelerini kullandı.

"GAZZE YÜREĞİMİZDE BİR SIZI"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasının Gazze konusunda toplu bir adım atmadığını vurguladı:

Gazze bizim yüreğimizde bir sızı. Gazze içimizde bir yara. O sızıyı dindirmek, o yarayı kapatmak için canla başla çalışıyoruz, çalışmak durumundayız. Maalesef İslam dünyası hala bu konuda toplu bir adım atamadı. Yürekler toplu vursun diye beklerken, bunu sağlayamadık. Bu konudaki eksikliklerimizi gidermek, yüklerimizden kurtulmak, bagajlarımızı da boşaltmak zorundayız. Gazze’de yaşananları hep beraber gördük, gördünüz. İşte bu akşam televizyon ekranlarında bir şey dikkatimi çekti. Katar, iş makinelerini Gazze’ye gönderiyor. Büyük ihtimalle bu iş makinelerini herhalde Mısır'dan satın aldılar. Bu iş makinelerini Gazze'ye aktarıyorlar. Oradaki hafriyatları iş makineleriyle herhalde derleyip toparlayacaklar.

"ZALİMLER DİN, DİL, IRK FARK ETMEKSİZİN, ACIMAKSIZIN ORADAKİ İNSANLARIN ÜZERİNE YÜRÜYORLAR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yaptığı görüşmeye de değindi:

Suriye'de de iş makinelerine ciddi manada ihtiyaç var. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yla yaptığımız görüşmede de bunları konuştuk. Onların da talebi bizden bu. Dışişleri Bakanımız, İstihbarat Başkanımız onlar da oraya gittiklerinde aynı durumu tespit ettiler. Yoğun bir şekilde iş makinelerine ihtiyaç var ve bu iş makineleriyle oradaki bütün o hafriyatları kaldıralım, ondan sonra da süratle yeniden inşa ve ihya çalışmalarına Suriye’de ve Gazze’de başlayalım. Oradaki zalimler malum, din dil ırk fark etmeksizin acımaksızın oradaki insanların üzerlerine yürüyorlar.

Netanyahu’nun son Amerika seyahatine ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bütün bu olayların sonunda bakıyorsunuz ki, yine ortada din meselesi ciddi manada ayırıcı bir etken oluyor." dedi:

Ateşkes yapıldı' denilmesine rağmen ortada hala ateşkese dair bir emare göremiyoruz. Şimdi, beşinci safhanın adımı atılacak. Bu beşinci safhada acaba durum ne olacak? Biz onu da izliyoruz. Temennimiz, beklentimiz odur ki beşinci safhada hiç olmazsa bu ateşkes olması gerektiği gibi, sağlam bir şekilde sağlansın. Birleşmiş Milletler’den beklediğimiz bu. Dün gece ABD Başkanı Donald Trump'ın, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile 1,5 saatlik görüşmesinin neticesi ne olacak, bunu da özellikle bekliyoruz. Bu görüşmeden inşallah iyi niyetle beklediğimiz bir netice alınabilirse, o zaman dünya çok daha farklı bir adımı atmış olur.


"TRUMP'TAN SEÇİMDEN ÖNCE VERDİĞİ VAADİ YERİNE GETİRMESİNİ BEKLİYORUZ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump'ın Gazze’ye yönelik açıklamalarını değerlendirdi:

ABD maalesef bölgemizle ilgili yanlış bir hesap yapıyor. Bu coğrafyanın tarihini, değerlerini, birikimini hiçe sayan bir yaklaşım içinde olmamak gerekir. Bu coğrafyada çekilen acılar yokmuş gibi davranmak, ABD'ye bir şey kazandırmaz. Siyonistlerin yalanlarına, itibar edip bu coğrafyanın ayarlarıyla oynamak mevcut yaraları kanatmaktan başka bir işe yaramaz. Bu yol yanlış bir yol. Ülkesinde hala hakkındaki yargı süreci devam eden Netanyahu’nun söylediklerine inanmak, bölgeyi kana bulamaktan başka bir işe yaramıyor. Bunu da çok açık net gördük. Bu özlenen barışı getirmez, aksine çatışmaları daha da derinleştirir, kanı ve gözyaşını artırır. İsrail için, kendi çıkarından daha önemli bir şey yoktur. Tarihe bakın, kendilerine devlet kurduran ülkelerle dahi bunlar ters düştü.

Sayın Trump’tan seçimden önce verdiği vaadi yerine getirmesini bekliyoruz. Yeni bir savaşı değil, barışı inşa edecek adımlar atmalıdır. Bu bölgede ‘ben yaptım oldu’ yaklaşımına yer yoktur. Gazze'deki durum gerçekten son derece hassas ve karmaşık bir noktada. Gazze'de yaşananlar, uluslararası hukuk ve insan hakları açısından büyük tepkilere yol açmaktadır. Bu konuda adil bir çözüm arayışı her zaman ön planda olmalıdır. Filistin halkının, korunması ve adil bir çözüm bulunması açısından hakkaniyetli bir yaklaşım, bizim için çok çok önemli. Türkiye her zaman Filistin'in haklarını savunmuş ve uluslararası arenada bu meseleye dikkat çekmiştir. Sağlanan ateşkeslerde Türkiye'nin çabaları inkar edilemez. Tüm bu çabalar ortadayken, Gazze ve Filistin konusunda hakkaniyetli bir çözüme ulaşmak amacıyla stratejiler de geliştirilebilir. Bu adımlar ancak Filistin halkının benimseyeceği ve gerçekten adil bir çözüm önerileceği koşullar altında atılabilir. Gazze'deki soykırımın sona ermesi ve kalıcı bir barış için tüm ülkelerin iş birliği yapması, sağduyu ile hareket etmesi gerekmektedir. Kalıcı bir barışı sağlamak için uluslararası toplumun ve özellikle büyük güçlerin yapıcı bir tutum sergilemesi çok önemli.

"BARIŞA YÖNELİK HER TÜRLÜ STRATEJİYE ORTAK OLURUZ"

Barışa giden yolda her türlü iş birliği ve strateji olumlu bir adım olarak değerlendirilse de esas olan Filistin halkının haklarının korunması ve onlara adil bir yaşam sunulmasıdır. Ancak süreç ‘kıyamet kopsun’ gibi ifadelerle ve katil Netanyahu’nun hayallerini süsleyen, Gazzelilerin sürgün edilmesi gibi yanlış planlarla sağlıklı bir şekilde ilerleyemez.

Gazze'den Filistin halkının çıkarılması kabul edilemez. Hiçbir Müslüman ülkenin kabul etmeyeceği bu plan, Gazze ve Filistin halkının haklarını hiçe saymaktadır. Bu tür bir yaklaşım uzun vadeli kalıcı barışın sağlanmasına katkı sağlamaz, aksine çatışmaları körükler. Uluslararası toplumun, insan haklarını ve insani yardımı gözetmek yerine siyasi hesaplarla hareket etmesi bu bölgedeki krizleri de derinleştirir.

Bütün bu yaraların onarılması da 1967 sınırları temelinde bağımsız bir Filistin Devleti'nin varlığının kabulüyle mümkündür. Gerçek bir barış, ancak her iki tarafın da haklarının tanındığı, eşitlik ve adaletin sağlandığı bir temel üzerinde inşa edilmelidir. Bu temel üzerine inşa edilecek her türlü barışa yönelik stratejiye ortak oluruz.

"TEHCİRİ KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD ve İsrail'in tehcir açıklamalarına tepki gösterdi:

Özellikle bu tehciri kabul etmek mümkün değil. Bu tamamen bir vahşet olur. Buna yönelik de zaten dünya siyasetinde vicdan sahibi, gerçekten olumlu yaklaşım içerisinde olanlar hep bunu söylüyorlar. Dünya, gür bir sesle “barış ve kardeşlik” dediği müddetçe o savaş çıkmaz. İsrail ise bölgesel savaşı istemeye devam edecektir ancak bu onların yararına olmayacaktır. Kandan ve gözyaşından beslenen bir yönetim şu anda İsrail'de işbaşında. Gazze'de son İsrail katliamları başladığı günlerde koşa koşa İsrail'in yanında yer almaya çalışanların bugün gerçeği görmeye başladığını da gözlemliyoruz.

Zalimlerin en karakteristik özelliği açık söyleyeyim korkak olmalarıdır. Karşılarında güçlü bir irade gördüklerinde de bunlar sinerler. O güçlü iradenin oluştuğuna ben şahsen inanmak istiyorum. Toplumların vicdanı, liderlerin kararlılığı ile birleşmeli ve bu zalimler inşallah kaçacak yer aramalıdır. Biz bunu sağlamak için gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz. Çelikten irademizi yok etme kudreti Allah'ın izniyle kimsede yoktur. Bu saate kadar Hamas'ın verdiği sözlere sadık kalarak süreci ilerlettiğini de açık net görüyoruz. Burada her zaman olduğu gibi sözüne güvenilmeyen taraf İsrail yönetimidir.


"GAZZE'DEN GELEN ESİR TAKASI GÖRÜNTÜLERİ HAMAS'IN PSİKOLOJİK OLARAK GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖSTERİYOR"

İsrail ordusunun çekildiği bölgelerde Filistinlilere ait evleri yıktığı, arazileri kullanılamaz hale getirdiğini biliyoruz. Gazze'de ateşkes devam ederken İsrail'e ait insansız hava aracının Gazze şeridinin güneyindeki Refah kentinin doğusunu bombaladığı ve bir Filistinlinin şehit olduğunu da biliyoruz. Gazze'deki Sağlık Bakanlığı, İsrail'in 19 Ocak'ta varılan ateşkes anlaşmasından bu yana Gazze şeridinde doğrudan düzenlediği saldırılarda 92 Filistinlinin hayatını kaybettiğini duyurdu. Tüm bunlar İsrail yönetiminin ateşkesi kalıcı hale getirmek amacında olmadığını bize açık ve net gösteriyor.

Amerika’nın cesaretlendirmesiyle yeni ve daha büyük bir katliam stratejisi gütmesi, İsrail'in de daha büyük kayıplar vermesine sebep olacaktır. 15 aydır ağır abluka ve bombardıman altındaki Gazze'den gelen esir takası görüntüleri Hamas'ın psikolojik olarak güçlü olduğunu gösteriyor. ABD yönetimi de İsrail yönetimini bilmiyorum daha ne kadar şımartır. ABD halkı ülke ekonomilerinde kara bir delik olan İsrail'in savaş maliyetini daha ne kadar üstlenir bunu da göreceğiz. Esir takası sonrası yaşanacak olası gelişmeler dikkatle izlenmeli ve barış için yeniden bir araya gelme çabaları sürdürülmelidir. Gazze'deki durum oldukça hassas ve her durumda gerginliğin artma riski bulunmaktadır. Bu nedenle her iki tarafın da sağduyuyla hareket etmesi ve barışçıl yollar araması büyük önem taşımaktadır.

"TÜRKİYE OLARAK SURİYE HALKINA DESTEK VERMEYE DEVAM EDECEĞİZ"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Suriyelilerin yanında olduğunun ve destek vermeye devam edeceğinin altını çizdi:

Suriyeliler, ülkelerinin geleceğine karar verme konusunda tüm takdir hakkına sahiptir, yetki kendilerindedir. 61 yıl boyunca halkına zulmeden Baas Rejimi yıkıldı. Şimdi Suriye, yeniden birliğini kurma noktasında adımlarını atıyor. Allah yar ve yardımcıları olsun. Bunun için Türkiye olarak biz de Suriye halkına, bugüne kadar olduğu gibi, destek vermeye devam edeceğiz. Suriye'de birliğin ve istikrarın sağlanması için yönetimin, Suriye'nin tamamını kontrol etmesi bir gerekliliktir. Hele hele terör örgütlerinin, Suriye topraklarındaki varlığı hem komşumuz Suriye'nin hem de bizim için bir tehdittir. Kolay değil, 911 kilometrelik sınırımız var ve bu sınırı bizler kendi bölgemizden, hatta Suriye tarafından korumak durumundayız. Suriye yönetiminin terör örgütleriyle mücadelede kararlı olduğunu görüyoruz. Suriye’de şimdiden birçok silahlı oluşumun kendilerini feshettiğini de görüyoruz. Terör örgütleri, Suriye'de kendilerine yer olmadığını anlamalılar. Bunun altını çiziyorum. Yoksa onlara bu gerçeği anlatmak için harekete geçmekten biz de çekinmeyiz. Suriye'deki durum her geçen gün aydınlığa kavuşuyor ve sorunların çözümü kolaylaşıyor. Karmaşık ve zorlu bir süreç artık geride kaldı diyebiliriz. Çünkü diyalog kuran, halkına dost bir yönetim artık iktidarda.

Ahmet Şara ile olan görüşmede Suriye'nin yeniden inşası ve ülkenin birliği için atılması gereken adımlar hakkında kapsamlı bir değerlendirme yaptıklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin, Suriye'de barış ve istikrar sağlama konusundaki kararlılığı bölgedeki tüm aktörler için de büyük önem taşıyor. Suriye'nin kuzeyinde ülkemiz için tehdit unsuru olan terör örgütlerine barınma imkanı, yaşama şansı vermedik, bundan sonra da vermeyeceğiz. Şara yönetimine de bu konuda net tavrımızı belli ettik. Suriye'nin terör örgütlerine karşı atacağı adımların neler olacağı ve nasıl bir takvim çerçevesinde ilerleyeceği belli. Görüşmemizde terör örgütlerine karşı atılacak adımlar üzerine bilgi alışverişinde bulunduk, terör örgütlerine de en net şekilde uyarılarımızı yaptık. Ya bu sese kulak verecekler ya da bırakmadıkları silahlarla onları inlerine gömeceğiz. Bölgedeki tüm gelişmeleri yakından takip ediyor, anında reaksiyon gösteriyoruz. Suriye yönetimi ile güven duygusu ve iş birliğimiz tam. Bu da süreçlerin hızlanmasına yardımcı oluyor." dedi.


"TERÖR ÖRGÜTLERİNE KARŞI EN KÜÇÜK BİR TAHAMMÜLÜMÜZ YOK"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin, Suriye'deki bu tür gelişmeleri dikkatle takip etmesi ve zamanında müdahale etmesi yaşanabilecek olumsuz sonuçların önlenmesi açısından çok çok önemli. Suriye'nin geleceği ve toprak bütünlüğü için atılacak adımlar, sadece Suriye'nin iç durumu değil aynı zamanda Türkiye'nin güvenliği ve bölgedeki tüm aktörlerle olan ilişkileri açısından büyük önem taşımakta. Terör örgütlerine karşı en küçük bir tahammülümüz yok. Meseleyi çözecek adımları atmaya başladığımızda kimsenin bizi oyalamasına, zaman kazanmaya çalışmasına da fırsat vermeyiz." şeklinde konuştu.

"TOGG BİZİM İÇİN BİR FİNAL DEĞİL, BİR BAŞLANGIÇTIR"

TOGG bizim için bir final değil, bir başlangıçtır. Otomotiv dünyasına attığımız güçlü bir adımdır. Bu yolda daha çok mesafe almamız gerekiyor ve bu mesafeleri de alacağız. Otomobilimizi hangi lider görse, test etse övgü dolu ifadelerini işitiyoruz. Malezya'da, Endonezya ve Pakistan’da da bunun benzeri oldu. Hepsi de aracı ve sunduğu konforu çok beğendiler. TOGG’un sektördeki yerini sağlamlaştırıp yoluna devam edeceğinden hiç şüphemiz yok. TOGG yalnızca Türkiye için değil, dünya genelinde de rekabetçi bir oyuncu olma potansiyeline sahip.

"TÜRKİYE'NİN OTOMOBİLİ TOGG, ÜLKEMİZİN KÜRESEL MARKASI DA OLACAK"

Malezya, Endonezya ve Pakistan gibi ülkelerle TOGG’un ihracatı ve bu pazarlardaki konumlandırılması konusunda somut adımlar atılması oldukça önemli. Bu tür iş birlikleri sadece Türkiye'nin otomotiv endüstrisini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bu ülkelerle olan ticari ilişkileri de şekillendirir. Öncelikle TOGG’un bu ülkelerde piyasaya sunulması, daha sonra da üretimi veya ortak yatırım fırsatları elbette gündeme gelebilir. Nitekim Pakistan, ülkelerinde üretim yapılması konusunu da gündeme getirdi. Bunlar önemli adımlardır. TOGG'un yurt dışında konumlandırılması sadece otomotiv sektörü açısından değil, aynı zamanda Türkiye'nin uluslararası prestiji ve ekonomik ilişkileri için de yeni bir kapı açacaktır. Bu bağlamda iş birlikleri ve ortak yatırım fırsatlarını değerlendirmek, her iki taraf için de kazançlı bir duruma dönüşebilir. İnanıyorum, Türkiye'nin otomobili TOGG, ülkemizin küresel markası da olacaktır.

Çin başta olmak üzere Asya ülkelerinin elektrikli otomobil konusunda ne kadar başarılı olduklarını biliyoruz. Nitekim Çinli bir firmayla anlaşma yaptık. Manisa'da bir fabrika kurma teşebbüsleri var. İmzaları İstanbul'da Dolmabahçe'de attık. Yine Çin'in bir diğer markasının da Samsun'da bir fabrika kurma teşebbüsleri var. Bu konuda çalışmalar devam ediyor, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Fatih Kacır da takibini yapıyor. Her ikisi de dünya çapında ciddi markalar. Bu araçların Manisa ve Samsun'da üretilmesi Türkiye'deki otomotiv sektörüne çok farklı bir hava getirecektir. TOGG'un iç piyasada yakaladığı başarıyı, otomotivdeki bu ivmeyi sürdürmekte kararlıyız. Türkiye TOGG ile adeta dünyaya sesleniyor ve ‘Biz de varız, buradayız ve güçlüyüz’ diyor.


"CHP'Lİ BELEDİYE BAŞKANLARI İSE KENDİ ARALARINDA ŞU ANDA SAVAŞIYORLAR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Özgür Özel'in açıklamalarına değindi:

Kime ne tür bir siyasi yasak gelir veya gelmez her şeyden önce bu benim derdim değil. Bu yargının konusudur, bunların takibini yargı yapar. Eğer birisi suç işlediyse, yargı bunun değerlendirmesini yapar, cezasını verir. Kaldı ki Tayyip Erdoğan, zaten belediye başkanı iken bu konuda malum 10 ay bir cezaya çarptırılmış ve 4 ay 10 gün cezaevinde yatmış bir belediye başkanıdır. Sayın Genel Başkan'ın bunu örnek göstererek konuyu ifade etmesi doğru bir şey değil. Demek ki, bu işlerden hakikaten çırak çıkacak. CHP’li belediye başkanları ise, kendi aralarında şu anda savaşıyorlar.

Ne benim ne arkadaşlarım bu konuda herhangi bir meselesi yoktur. Biz şu anda işimize bakıyoruz. Biz yatırımlarımıza bakıyoruz. Bütün bunlarla beraber partimizin bünyesindeki o diri yapıyı aynı şekilde devam ettirmeye bakıyoruz. Şu anda da arkadaşlarımdan memnunum. Hepsi görevinin başındadır. Parlamentodaki birliklerini, beraberliklerini korumak suretiyle de yola devam ediyorlar.

"KILIÇDAROĞLU'NUN SIRTINA HANÇERİ KİM SAPLAYACAK, ONUN PLANLARINI YAPTILAR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "CHP içinde kaynayan kazanı anlattığımızda bunlar ne demişlerdi? Tamamen birlik içerisinde olduklarını asla aralarında bir ayrılığın olmadığını söylemişlerdi. Peki, sonra ne oldu? Gizli Zoom zirvelerinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun sırtına hançeri kim saplayacak, onun planlarını yaptılar. Hatırlayın, ülkenin Cumhurbaşkanı olmasını istedikleri, karşımıza çıkarttıkları kişiyi, birkaç ay içinde yetersiz dahi ilan ettiler.

Şimdi hançer kimin elinde ve kimin sırtına saplanacak doğrusu bunu da bilmiyoruz. Bu onların sorunu. Yeni Zoom zirveleri yapılıyor mu, kulislerde hangi fısıltılar yankılanıyor ve bu konuda da kim, kimi nasıl vuracak, ben bunları bilemem. Böyle bir derdim de yok. Bunların dertleri hiçbir zaman millete hizmet olmadığı için, hep birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşguller.

Allah bu milleti inanın CHP'den korudu. Ya bunlar yerel yönetimlerin bazılarında iş başına geldikleri gibi ülkenin başına gelseydiler halimiz nice olurdu? Ana muhalefetin masa kurmaya ne kadar meraklı olduğunu geçen seçimlerde gördük. Şimdi de belediye başkanlarıyla kendi içlerinde üçlü masa kurdular. Bakalım onun sonucu ne olacak? Öyle anlaşılıyor ki masada bu üç kişi de birbirini yemeye başladı." ifadelerini kullandı.


"SEÇİM DE SEÇİM, SEÇİM DE SEÇİM DİYORLAR, PEKİ NİYE SEÇİM?"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim açıklamalarına tepki gösterdi:

Vatandaşım, bu kişilerin yönettiği belediyelerin durumuna bakarak Türkiye'yi yönetemeyecekleri kararını süratle verecektir. Daha kendi gündemlerine karar veremeyenlerin, dünya gündemini okuyarak Türkiye'nin çıkarlarını korumasını beklemek yanlış olur. Bizim seçim diye bir gündemimiz, derdimiz yok. Bunlar yatıyor, kalkıyorlar, “seçim de seçim, seçim de seçim” diyorlar. Peki niye seçim? Türkiye'de böyle bir sıkıntı yok ki. AK Parti Teşkilatı, Genel Başkanı ve adayı ile yarın seçim olacak gibi hazırlık yapıyor. Bunu gündemde bulundurmak, kaşımak kesinlikle bizim planımızda, programımızda yok. Ankara'da yollar çamurdan yürünmüyor. Sokaklar sahipsiz köpeklerden geçilmiyor. Aynı şey İstanbul için de geçerli. Orada da aynı durum söz konusu. Vatandaş hizmet beklerken, bunlar siyasi ikbal peşinde koşuyor.

Bunlar ifade ettiğim gibi bizim sorunumuz değil. Bunlar tamamıyla yargının sorunu.

"CUMHURBAŞKANI OLARAK BUNLARI MUHATAP ALIRSAM, BU BENİ KÜÇÜK DÜŞÜRÜR"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, CHP'de yaşanan kurultay tartışmasını nasıl değerlendirdi:

Eğer ben bir siyasi parti lideri, Cumhurbaşkanı olarak bunları muhatap alırsam, benim gündemimi işgal ederse bu beni küçük düşürür. Böyle bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Şunu açık net söyleyeyim ki bütün bunlar tamamıyla yargının konusudur. Bununla ilgili yargı nasıl bir tasarrufta bulunur, onu da vereceği kararla görürüz. Bunlar, CHP’nin yeni yönetimi ile eski yönetimi arasındaki kavganın yansımaları. Ancak oradaki çarpık ilişkiler ağı, siyaset kurumunun tümünü olumsuz etkiliyor. Meseleye dahil olan herkes CHP kurultayında neler yaşandığını biliyor. Ama “görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyerek üç maymunu oynuyorlar. Halbuki gördüler, duydular, yaşadılar, biliyorlar. Konu, yargıya da intikal etti. İddiaların yargı tarafından araştırılması sonucu, birçok gerçeğin ortaya çıkması muhtemel. Görüyorsunuz partinin bir önceki Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da “şaibe yoktur” diyemiyor. Sadece mevcut CHP yönetiminin açıklama yapması gerektiğini söylüyor. CHP yönetimi ise iplikleri pazara çıkmasın diye konuya hiç temas etmiyor. Bakalım oradaki kötü kokular nasıl bir çukurdan geliyor?


BOLU'DAKİ OTEL YANGINI FACİASI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bolu Kartalkaya'daki otel yangını faciası olayının aydınlatılacağından kimsenin şüphesi olmaması gerektiğinin altını çizdi:

Benzerinin yaşanmaması için ne yapılabilir, nasıl bir eksik bu felakete neden oldu, hangi tedbirleri almalıyız? Tüm bu soruların yanıtı verilecek. Bir düzenleme gerekliyse mutlaka yapılacak. Zaten Meclis’imiz şu anda biliyorsunuz bir araştırma komisyonunu kurmuş vaziyette. Oradaki araştırma tedbirleri konusunda inanıyorum ki bu komisyonun vereceği rapor, bizler için de yol gösterici olacaktır. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması adına gerekli önlemler alınması son derece önemli.

Konuya yaklaşımda bir zihniyet değişimine gitmemiz şart. Yangın güvenliği konusunda yeni kriterlerin getirilmesi, oteller, kamu binaları, hastaneler ve plazalar gibi riskli alanlar için kritik bir adım olacaktır. Bu tür yerlerde yangın güvenliği standartlarının arttırılması ve düzenli denetimlerin yapılması hem can güvenliğini sağlamak hem de mal kaybını önlemek açısından gerekli.

Yerel yönetimlerin ve merkezi idarenin yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi de çok çok önemli. Yerel yönetimler kendi bölgelerindeki yangın güvenliği önlemlerini alırken, merkezi idare de bu uygulamaların denetimini sağlamalıdır. Hükümetin bu tür olayların ardından yangın güvenliği konusunda bakanlıklar aracılığıyla yapacağı çalışmalar da son derece mühim.

Hem yerel yönetimlerin hem de merkezi idarenin iş birliği yaparak yangın güvenliği alanında etkili bir strateji geliştirmesi ve uygulaması toplumun güvenliği için kaçınılmazdır. Yargıya intikal eden olayda sorumluların hepsinin hesap vermesi için ne gerekiyorsa bunu yapacağız. Ülke ekonomimizin lokomotiflerinden turizm sektörümüzün bu gibi felaketlerle yara almaması için devlet olarak ne gerekiyorsa bunu da yapacağız.

"YENİ VE SİVİL BİR ANAYASA, TÜRKİYE'NİN GELECEĞİ AÇISINDAN BÜYÜK BİR ÖNEME SAHİP"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa sürecine ilişkin açıklamalarda bulundu:

Her şeyden önce anayasa konusu gündemde, üst sıralarda yerini alıyor. Bu konu biliyorsunuz bizim her zaman gündemimizde. Türkiye'nin yeni anayasa ihtiyacı gerçeğini unutmadan çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye'yi değişen dünyada geride bırakan, ayağına pranga olan anayasanın yenilenmesi gerektiğini anlatmaya da devam edeceğiz. Uzlaştırıcı, birleştirici, özgürlükçü, toplumun tüm kesimlerini kuşatan sivil bir anayasa temel hedeflerimizden biridir. Daha önce de söylediğimiz gibi biz bu anayasa meselesini gündem kaygısıyla değil gerçek bir ihtiyaç olduğu için gündemimizde tutuyoruz.

Yeni ve sivil bir anayasa, Türkiye'nin geleceği açısından büyük bir öneme sahip. Bu süreci sadece hukuki bir belge oluşturmaktan ibaret görmüyoruz. Sivil anayasayı 22 yılda Türkiye'ye kazandırdığımız demokratik değerleri, insan haklarına dair kazanımları ve bireysel özgürlükleri garanti altına almak olarak görüyoruz. Konunun zaman zaman gündemdeki ağırlığını kaybetmesi yeni bir anayasaya olan ihtiyacı azaltmıyor. Aksine bu süreç seçimlerden önce gündeme gelerek toplumda daha fazla tartışma ve katılım oluşturabilir. Seçim öncesi bir yeni anayasa süreci hem siyasi partilerin hem de toplumun bu konudaki görüşlerini ortaya koyması açısından oldukça önemli olacaktır.

Türkiye'nin çeşitliliği ve dinamik toplumsal yapısı göz önüne alındığında yeni bir anayasa hazırlığı, toplumun geniş kesimlerinin ihtiyaçlarını dikkate alan kapsayıcı ve adil bir çerçeve oluşturmak için kritik bir fırsat sunacaktır. Toplumun tüm kesimleri, yeni anayasayı, Türkiye'nin geleceği için bir fırsat olarak değerlendirmelidir. Bu süreç sadece siyasi bir araç değil, aynı zamanda toplumsal barış ve dayanışma için de önemli bir adım olabilir. Halkın desteği ve katılımıyla Türkiye'nin ihtiyaçlarına yanıt veren bir anayasa taslağının oluşması bu arada mümkündür. Cumhur İttifakı olarak bu konudaki samimiyetimizi her fırsatta somut örneklerle gösterdik. Aynı hassasiyeti Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde grubu bulunan diğer siyasi partilerden de bekliyoruz.

HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.