Konya
°C
Yeni Meram

BEŞER İNSAN VE HESAP

BEŞER İNSAN VE HESAP- Kudsi ÖNCÜ- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
20.10.2021 01:26
19.10.2021 14:28
0
1855
ABONE OL


Değerli dostlarım, acaba insan başıboş yaratılmış, yeryüzüne gönderilmiş “ne haliniz varsa görün"mü denmiştir. Hayat kitabımız Kuran'dan öğrendiğimiz kadarıyla Allah, beşer olarak nitelenen, akıl, vahiy ve vicdandan yoksun, kan döken, can alan varlığı yaratmıştı. Sonra Ademi peygamber olarak seçti, ona akıl, vahyi ve vicdanı verdi. Artık beşer sıfatından insan sıfatına, Kurani ifadeyle Ahsen-i-takvim veya Esfele safilin niteliğine sahip oldu. Kabileler ve şubelere ayrıldılar, birbirleriyle tanışsınlar ve görüşsünler diye. Burdan anlıyoruz ki insan sosyal varlık olarak yaratılmıştır. Bir başka ifadeyle insan münferit yaşamaya göre değil toplu yaşama göre tanzim, tasnif ve dizayn edilmiştir. Ancak farklıklar çatışma sebebi olarak değil zenginlik, yararlanma, yardımlaşma kaynağı olarak sunulmuştur. Her topluma kendi içlerinden, yakinen tanıdıkları, bildikleri, güvenilir resuller/elçiler gönderilmiştir. İnsanlar fiziksel ve zihinsel kabiliyet ve kapasitelerine göre sosyal hayatta konumlanmışlardır. Bunun sonucu olarak hayat pek çok karmaşık süreçlerle doludur.
Şayet hayatın zik-zakları, dönemeçleri, devreleri, karakter çeşitlilikleri, duygu, düşünce, davranış ve anlayış farklılıkları/zenginlikleri olmasaydı irade ve muhakemeden yoksun robotik makina türünden bir canlı olurduk. Doğru-yanlış,iyi-kötü, güzel-çirkin, haklı-haksız, Hak-batıl gibi zıddıyla kaim bir çok kavramı idrak edemiyecektik. Hatta ben şöyle düşünüyorum. Hz. Adem’in peygamber olarak görevlendirilmesinden önceki Kuran'da beşer olarak nitelenen bir tür olarak kalacaktık. Bunu şurdan anlıyoruz; Allah meleklere "ben bir halife yaratacağım/görevlendireceğim, siz ona secde edeceksiniz/saygı göstereceksiniz" demişti bunun üzerine melekler "kan döken, can alan beşere mi? diye itiraz etmişlerdi. Melekler Ademe saygıyla eğildiler. Ancak Adem şeytanın vesvesesine uydu, imtihanı kaybetti, yeni bir imtihan için cennetten uzaklaştırıldı.
Hz. Adem, hangi topluma peygamber olarak görevlendirildi. Ben şöyle yorumluyorum; bu konuda Kuran'da net bir açıklık yok. Hadislerde nasıl rivayetler var onu da bilmiyorum. Ancak beşer ve insan kavramları pek çok yerde geçiyor. Adem’le birlikte belki de Adem'den önce beşer toplumunu yarattı. Sonra onların içinden Ademi seçti, bilgiyi öğretti, akıl, vicdan ve muhakemeyi verdi. Beşer niteliğinden/merhalesinden insan vasfına yükseldi. Cennet belki de dünyada bir bahçe idi, Adem de o bahçede bulunuyordu, toplumuna da akıl, vicdan, irade ve muhakeme verildi. Adem içinde bulunduğu toplumuna peygamber olarak görevlendirildi. Artık toplumu da insan vasfını kazanmıştı. Vahyi anlama kabiliyet ve kapasitesine erişmişti. İnsanların çoğalmasının Ademin çocuklarının çapraz evliliğiyle olması açıklaması da bana biraz garip geliyor. Çünkü Allah kardeş evliliğini yasaklamıştır. Zaten Kuran'da da kardeşlerin evliliğiyle ilgili bir bilgi yoktur. Fatır Suresi 43 Ayet "Sen Allah’ın yasasında asla bir değişiklik bulamazsın, sen Allah’ın yasasında asla bir sapma bulamazsın" Enam 115 “Rabbinin sözü doğrulukta ve adalete tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur." Adem’in toplumu vahiyle tanışmıştır. Allah’ın yasasına göre evliliklerini yapmış ve çoğalmıştır. Tüm peygamberlerin getirdiği vahiy/din/hakikat aynıdır. Kuran da evlilik nasıl tanımlanmışsa Hz. Adem’in toplumu için de aynı tanımlanmıştır.
Kuran yaratılışımızı spermle ovumun/kadın yumurtasının buluşmasından/döllenme sürecinden doğuma kadar ki sürece ait embriyolojik safhaları/yasaları bir bir anlatmaktadır. Nasıl embriyolojik süreçte biyolojik yaslar işlemişse, sosyal hayata ait yasalar da belirlenmiş, başıboş bırakılmamıştır.
Bu konunun detayı uzundur. Zaten beşer topluluğunun vicdan, muhakeme kabiliyeti ve akıl niteliği yoktu. Allah bu niteliklere sahip Adem'i yarattı, peygamber olarak ilk vahyi tebliğ etti. Artık insanlık aklın, bilginin ve ahlakın yüklendiği, beşer sıfatından insan/sosyal varlık olma sıfatına yükselmiş oldu. Hür iradesiyle Hakkı ve batılı seçme kabiliyetini ve kapasitesini kazandı. Cennetteki mekanından insanın her türlü biyolojik ve fizyolojik donanımıyla beraber (Kuran bunu Ahsn-i-Takvim/yaratılmışların en mükemmeli diye niteler), insanı ihtiyacı olan her türlü nimetle donatılmış dünyaya göndermiştir. Bu geliş ilk peygamber Adem için de ve sonra ki insan nesli için de sınırlı süreli bir imtihan alemi olarak tanzim ve tasnif edilmiştir. Var olan ve yaratılmaya devam eden her şey sonludur, insan içindir. Sonun sonu kıyamettir, kıyametin sonu tartıların konduğu, şahitlerin hazır bulunduğu (en yakın şahitler tüm uzuvlarımızdır), hiç bir torpilin, kefilliğin, kefaletin, fidyenin, şefaatin geçmediği ilahi/yüksek mahkemedir. Mahkemenin sonu hukukun özünü oluşturan mükafat ve cezadır. Ebedi yurt cennet ve cehennemdir. Cennet ve cehennem ebedi kalış yeridir. Oradan ne çıkış ne de kurtuluş vardır. Ancak cennetin de, cehennemin de mükafatın ve cezanın ağırlığına göre katmanları vardır. Günahı kadar cezasını cehennem de çekip cennete geçiş diye bir ifade Kuran'ın hiç bir ayetinde yoktur. Allah mümin kulunu korumak için, bir daha hiç suça ve günaha bulaşmamak üzere tövbe edenin tüm günahlarını bağışlayacağını vad etmiştir. Tövbe kapısını hep açık tutmuştur. Allah’ın vadi haktır. Ancak tövbe eden sora bozan tekrar tövbe eden tekrar bozanın tövbesini asla kabul etmeyeceğini buyurur. Ali İmran Suresi Ayet 90 "İman ettikten sonra inkar eden sonra da inkarını artıranların tövbesi asla kabul edilmeyecektir, onlar sapkınların ta kendileridir.” Bakara 160 Ayet "Ancak tövbe eden, yaptıklarını düzelten ve öğrendiklerini açıklayanların, tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edenim." Zümer Suresi Ayet 53 " De ki; aşırıya kaçıp da kendisine haksızlık eden ey kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin, Allah günahlarınızın tamamını bağışlar, O çok bağışlayan ve çok merhamet edendir." Burada ki incelik şu; Allah, günah ve tövbe kavramlarını yaz boz tahtası haline getirenin tövbesini kabul etmeyeceğini beyan ediyor. Çünkü tövbenin kabulünün şartını "tövbe eden, öğrendiklerini açıklayan, yaptıklarını düzelten" beyanıyla şarta bağlamıştır. Tövbe edelim, hayra, iyiliklere koşalım, günahlara kapımızı kapatalım. İmtihanı kazanmanın tek yolu budur. Akif dedemizle sözümü tamamlıyayım. "Allaha dayan/Saye sarıl/Hikmete RAM ol/Yol varsa budur/Bilmiyorum başka çıkar yol."

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.