MALİYE BAKANININ GÖZÜNDEN İKTİSADİ GELİŞMELER
MALİYE BAKANININ GÖZÜNDEN İKTİSADİ GELİŞMELER- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Geçtiğimiz hafta içinde Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Doç. Dr. Nurettin Nebati İstanbul Üniversitesi Ekonomi Kulübü öğrencileriyle “Gelecek Vizyonu ve Türkiye Ekonomisi” adlı bir söyleşi gerçekleştirdi.
Kendisi de İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu olan sayın Bakan, doktorasını siyaset bilimi ve kamu yönetim alanında kazanmış, ailesinden dolayı özel kesimde çalışmış ve MÜSİAD üyeliğinin yanı sıra AK Partide siyaset yapmıştır. Kişisel özellikler yönetim tarzları ve kararlarda muhakkak ki etkili olur. Bu yüzden ülkenin maliye politikalarını şekillendirmede karar vericilerin özelliklerini bilmekte yarar vardır.
Bakan bey, konuşmasının başında Türkiye’de güçlü bir maliye bürokrasinin olduğunu ve bunun ülke için önemli bir avantaj sunduğunu belirtmiştir.
Bakan sohbetinde yakın tarihteki olayları kısaca hatırlatmıştır: 1980 ve 1990’lı yıllardaki siyasi olaylar, İstanbul’daki yerel sıkıntılar mesela susuzluk, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiş ve “Türkiye ekonomi modeli”. “Türkiye her krizden güçlü çıktı. 2013 yılında ülke ekonomisi zirvedeydi, ancak Gezi olayları ile bu gelişmenin önüne geçilmeye çalışıldı, sonra 15, 27 Aralık ve 15 Temmuz hadiseleri takip etti.”
Türkiye, özellikle İstanbul merkezi konumdadır. Zira 3,5-4 saatlik bir mesafede 1,5 milyar insana ulaşabilirsiniz: Avrupa’da hem Osmanlı bakiyesi olan Balkan ülkelerindeki Türk ve Müslüman topluluklar, Avrupa ülkelerinde Türkler; Ortadoğu’da komşular, tarihi ve inanç bağları olan ülkeler; Doğu’da Türk devletleri; Afrika’da yine tarihi yakınlıkları olan ülkeler. Bunların 27 trilyon dolarlık bir ticaret hacmi söz konusudur. Dolayısıyla coğrafi ve tarihi ilişkiler, günümüz imkanlarıyla bir araya gelince Türkiye cazibe merkezi haline gelmiştir.
Salgın hastalık sürecinden sonra Rusya-Ukrayna savaşının önemli etkileri görüldü ve yılbaşındaki olumsuz hava yerine daha normalleşmeye döndü. Ancak enflasyon ve cari açık konuları gündemdeki yerini koruyor.
Bakanın verdiği rakamlara göre, ülkenin milli geliri kabaca 1.350 trilyon dolara yakın. Bunun 900 milyar doları kayıtlı, 450 milyar doları kayıt dışı, (yani farklı sebeplerden dolayı resmi mevzuat dışında işliyor; mesela faturasız alışveriş, resmi kurumlara bildirmeden adam çalıştırma gibi.) Cari açık sorunu, kalkınmakta olan ülkelerin temel sorunudur, çünkü kalkınma için dışarıdan makine teçhizat gibi pek çok ithalatı yapmanız gerekir. Bunu karşılamak için de döviz bulmanız gerekir.
Ekonomiye bütüncül bir bakış ve etki analizleri üzerinde durulmaktadır. Bu kapsamda son olarak vizyon belgesi yayınlanmıştır.
Ülkenin dış borcu 444 miyar dolar civarındadır. Son on yılda 44 milyar dolarlık borç yapılmıştır. Bakana göre bu normal bir durumdur. Bunu sorun olarak görmemektedir. Ancak BOTAŞ borçlarına dikkati çekmiştir.
Enflasyon rahatsız edici boyuttadır. Kur korumalı mevduat dolarizasyon sonucudur. Herkes dolarla hesap yapmaya başlayınca böyle bir sisteme geçilmiştir. Bu kapsamda 100 milyar dolarlık bir borçlanma olmuştur. Ancak burada vurguladığı husus, paranın yurt dışına gitmemesidir. Yani faizler artırılsa yurtdışındakiler yani yabancılar bundan faydalanacaklardı, oysa şimdiki sistemde para ülke içerisinde kalıyor. Yani para ülke içinde dolaşıyor, ama diğer türlü olsaydı yabancılar zenginleşecekti. Önceden yüksek faiz, düşük kur politikası ile borçlanma artmıştır. (Burada ehven-i şerreyn tercih edilmiş anlaşılan; yani iki olumsuzun en hafifinin tercihi) Bakanın ifadesine göre dünyadaki 165 ülkenin 132’si enflasyonun altında faiz politikası uygulamaktadır. Enflasyon ile faiz hadleri arasındaki açıklık geniş olunca iktisadi canlılık mevcut olmaktadır. Bütçedeki faiz giderlerinin oranı % 11 civarındadır. Buna karşılık ülkenin risk primi yüksektir.
Enflasyona karşı sert frene basılmayıp, bir yandan işsizliğin önlenmesi diğer yandan da iktisadi hayatın daralmaması politikası izlenmektedir. Kabul edilebilir bir enflasyon haddine zamanla ulaşma hedeflenmektedir. Bu çerçevede faizleri düşük tutarak iş piyasasının önünün açılması sağlanmaya çalışılmaktadır. Yani düşük faiz politikası tercih edilmiştir. Aynı zamanda sosyal yardımlarla sosyal devlet ilkeleri takip edilmekte ve olumsuz etkilenen kesimler korunmaktadır. Nitekim bütçenin % 6.3’ü bu tür ödemelere ayrılmıştır. Şimdilik bütçe üzerinde olumsuz bir etki söz konusu değildir.
Bakan asgari ücret artışı enflasyonda % 7.5’lik bir artışa neden olduğunu belirtti. Enflasyondan olumsuz etkilenen dar ve sabit gelirlilerin korunmasına yönelik tedbirler ihmal edilmemektedir.
Ekonomi yönetiminde bütçe disiplinine riayet edilmektedir. Bakanlık dijital para konusunda çalışmaları sürdürmektedir.
Ülkenin ekonomisindeki büyüme % 11 civarındadır. Selektif kredi politikası uygulanmakta, KOBİ’lere ve yatırımcılara destek sürmektedir.
Ödemeler bilançosundaki net hata, noksan kalemindeki yükseklik salgın hastalık ve savaşın etkisi, ülkenin bu konudaki avantajlar ve dezavantajlar ile ilgilidir. Çin’deki üretim yerine Türkiye’nin üretim üssü olmasına yönelik teşebbüsler önem kazanmıştır. Türkiye bu krizi fırsata çevirmeye çalışıyor. Ayrıca varlık barışı ile ülkeye giren paralar ülkeyi rahatlatmıştır. (Bunları çok olumsuz görmemek gerekir. Dünyada yüzer-gezer türünden fonlar fırsat kollamaktadır. Ancak bunlarda rasyonel şekilde faydalanmak gerekir. Yoksa sıcak para dengeleri alt üst eder.)
Bakan ekonomi yönetimini (kendisinin de yaptığını söylediği) tekne sporlarına benzetmekte: tekneyi-kayığı denizde/suda döndürebilmek için sadece direksiyonu çevirmek yeterli değildir. Bunun yanında rüzgarın hızını, yönünü, iklimi, çevre şartlarını, kullandığınız kayığın özelliklerini de bilmek gerekir. Yani burada mesaj, masa başında sadece teori üretenlere yöneliktir. (Nitekim iktisat politikalarının eleştirileri yüzeysel olduğu kadar IMF referansıyla yapıldığı çoğu yazarlarda görülmektedir.) Kısaca bakan piyasanın işleyişini ve dinamizmini takip ettiğini belirtmektedir.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.