“Benim damarlarımda Türk kanı yok. Ben Polonya Yahudi’siyim” diyen biri. Yani Türk değil. Aynı zamanda, “Beni Stalin yarattı” diyecek kadar da Komünist bir insan. Yani İslam değil. Komünistliğin gereği ateisttir. Kendisi, tabiatı ile Atatürk düşmanı ve ona hakaret babında demediğini koymamış biri. Milli mücadeleye karşı olmuş, takibata uğramış, hapse düşmüş sonra Sovyetler Birliğine kaçmış, vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Sovyetler de kendisine güvenmediği için Sovyet Gizli Servisi KGB kontrolünde tutulmuş, bir KGB ajanı ile evlendirilip ( Vera Hanım) Rusya’da, genellikle de Bakü’ de yaşamış ve ölmüştür. Ömrü boyunca Sovyet yalakalığı ile yaşamış, kendi en yakın arkadaşları tarafından bile sürekli eleştirilen ( Zekeriya ve Sabiha Sertel) karmakarışık kişiliğe sahip güvenilmez biridir. Kimilerine göre Türk şiirinin önemli bir şairi. Hatta Türk sol anlayışının sembol şairi. Kimilerine göre ise şairliği de sorgulanır. Şairliğinin sembol olması Türk Komünistliğinin sembol ismi olması nedeninden kaynaklanır. Yani onu Komünist yandaşları şairlikte de sembol yapmıştır. Ben de aynı görüşteyim. Şimdi bu adamın vatandaşlığı iade ediliyor. Kemikleri de yurda getiriliyor. Buna ne gerek var? Sırf Nazım: ‘Beni Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün" dediği için Anadolu’ya getireceksek, mezarının Anadolu’ya getirilmesini arzulayan ve hain de olmayan o kadar kişi var ki...
Mesela birisi Padişah Vahdettin Handır. Resmi tarihte o bir vatan haini, kendi menfaatleri, tahtının çıkarları için vatanını düşünmeyen bir padişah. Acaba öyle mi? Resmi olmayan tarihi bilgiler ve belgelerden yararlanarak ortaya çıkartılan gerçek ise onun vatan haini olmadığını gösteriyor. Aksine Milli mücadeleyi Atatürk’ü Samsun’a göndererek başlatan kişi olduğunu yine belgelerdeki bilgilerle anlaşıldığı söylenmektedir. Burada, Atatürk için Dürri Zade’nin verdiği ölüm fetvasını onayladığından Milli mücadeleye karşı olduğu söylenir. Fakat şu gerçek görmezlikten gelinir. O zaman ki Ceza Hukuku usulüne göre, bu şekildeki kararlar hemen uygulanmaz. Bu kararlar, bugünkü ceza hukukumuzda ifadesi alınmak için tutuklamalar gibidir. İfade alındıktan sonra kişiler yargılanır. Gerekirse tutuklanır, gerekmez ise tutuklanmaz. Lütfen şaşırmayın. Vahdettin Han’ı kötüleyebilmek için, yüz yıldır Atatürk’e ölüm fetvası kararı diye toplumu şartlandırdılar. Gerçek o ki, Atatürk’e verilen ölüm kararı da sırf yakalanma ile ilgili, yakalandıktan sonra, geriye dönük tüm işlemler geçersizdir. Kişi yargılanacaktır yani ölüm fetvasının geçerliliği kalmaz. Peki bu fetva kararı uygulanmış mı? Hayır. Kararı alan Kazım Karabekir Paşa, kendisinin Atatürk’ü yakalayamayacağını, zira onun 30 bin silahlı askerinin olduğunu saraya bildirir. ( Atatürk’ün gerçekte böyle bir ordusu yoktur). ( Ali Çavuş, Zeynel Lüle) Bunu Vahdettin’de bilmektedir. Zira O dönemde Atatürk her istediği anda, Saray'la ve padişahla telgraf vasıtası ile görüşmektedir. ( Ali Çavuş, Zeynel Lüle) Peki bu neyi ifade eder? Padişahla Atatürk ve Karabekir danışıklıdır. İstanbul işgal, padişah da İngilizlerin baskısı altındadır. İngilizler Atatürk’ün tutuklanmasını isterler. Padişah, bir taraftan fetvayı onaylarken onun ne anlama geldiğini, işlevsiz kalacağını bilir. Amaç İngilizleri oyalamaktır. Öyle de olmuştur.
Vahdettin Hanla ilgili bir iddia da, onun İngiliz gemisi ile yurt dışına çıktığıdır. Savaşlar kazanıldıktan sonra iş iktidar kavgasına dönüşmüştür. İktidarı elde edenler Vahdettin Han’ın amansız düşmanları olan İttihat ve Terakkinin 2. sınıf liderleridir. Atatürk’ü tahrik ederek, Saltanatın kaldırılmasını isterler ve bunu da sağlarlar. Vahdettin’in can güvenliği bile yoktur.( Şah Baba, Murat Bardakçı), İngilizler, onun hala üzerinde olan halifelikten yararlanmak düşüncesi ile onun can güvenliğini sağlayarak yurt dışına çıkmasını sağlarlar. İngilizlerin ve İtalyanların maddi tekliflerini reddeder. Fakr-u zaruret içinde, cenazesine bile haciz konulmuş halde bu dünyadan göçer. Mezarı Şam’dadır.
Vahdettin Han’ın hain olmadığını, artık Türk Milleti öğrenmiştir, anlamıştır. Rahmetli Ecevit bile onun hain olmadığını söylemiştir. Milli mücadele sırasında, sarayda açılan haritalar üzerinde, savaş durumlarını sık sık asker kişilerle müzakere ettiğini ve başarılara çocuklar gibi sevindiğini o andaki maiyetinin hatıralarından öğreniyoruz. Öldüğünü haber alan Atatürk’ün o günkü sofrasını tatil ederek odasına çekildiği ve o gece hiç uyumadığı söylenir. Bence Vahdettin Han, İttihat ve Terakki artıklarının yalanları ile mağdur ve mahzun olmuş bir Milli mücadele kahramanıdır. O halde, karşıtlığı mahkeme kararı ile tescilli Nazım Hikmet’in mezarı Türkiye’ye taşınmışsa Osmanlı Hakan’ı, Vahdettin Han’ın mezarı neden Türk topraklarına taşınmasın? Gerçeklerle mi yoksa yalanlarla mı yaşayacağız. Türk Milletinin bunu istediğini bilelim artık.