Konya
°C
Yeni Meram

PARA KAZANMAK MI, HARCAMAK MI ÖNEMLİ?

PARA KAZANMAK MI, HARCAMAK MI ÖNEMLİ?- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
28.05.2021 01:57
27.05.2021 15:59
0
2102
ABONE OL

Hem ferdi hem de kamusal hayatımızda sahip olduğumuz paranın ve diğer servetlerin önemli bir yeri vardır. Pek çok kişi “Ah şu kadar param olsaydı, neler neler yapardım!” diye hayıflanır. Piyango veya definelere (kripto paralar da buna dahil) ümit bağlayanlar da “eğer piyangodan para çıksa, tüm dostlarıma dağıtacağım, fakir fukaraya dağıtacağım” diye Robin Hoodluk taslar. Tabii böylelerinin çoğunun ümidi hep bir sonrakine kalır, tesadüf piyango vuranlar da çıkan parayı o kadar hızlı harcarlar ki, eski hallerini arar hale düşerler. Örnekleri gündelik hayatımızdan çeşitlendirmek pek mümkündür.
Geçenlerde bitirdiğim bir otobiyografide bir üniversitesi hocası (Prof. Ali Özek, Hatıratım) sadece kendisinin çalıştığı halde geçiminin rahat olduğunu ve ailesini rahatlıkla geçindirdiğini, halbuki eşleri çalışan pekçok akranlarının bu imkana sahip olamadığını belirtmiş hatıratında…Belediyede çalışıp da fazla ücret alanların birçoğunun ay başı gelmeden ödünç para istediklerini çok görmüştüm. O zaman düşünülmesi gereken bir husus ortaya çıkıyor; para kazanmak önemli, ama bundan daha önemlisi para harcamayı bilmek… Bu, hem fert hem de toplum-devlet açısından önemli. Zira fert olarak hep kazanma temayülünde olup, hiç harcamazsanız bunun adı cimriliktir. O zaman “paranızın, servetinizin kulu olursunuz; ölünce de yemeyenin malını yerler”, diye anılırsınız. Kamu harcamaları yapılmazsa, hizmet olmadığından toplumu tatmin edemezsiniz, yani devlet görevini yapmamış olur. Bunun tam zıddı olarak, aşırı harcama yaparsanız borçtan kurtulamazsınız. O halde dengeli olmak gerek. “İktisat” kelimesi de aslında dengeli olmak demektir.
Ferdi anlamda para kazanma ve harcama fırsatlar ve bunları değerlendirmekle ilgilidir. Bu sebeple çocuk eğitimi bu fırsatları ilk halidir. Çalışma imkanı olanlar da aldıkları ücretleri, maaşları, elde ettikleri gelirleri akıllıca değerlendirmeleri halinde sermaye birikimi oluşturabilirler. Bu sebeple geliri ne olursa olsun, herkesi az da olsa tasarrufa alıştırmak gerekir. Buna itiraz edip “gelirimiz yetişmiyor” türü itirazların sonu gelmez, ama sonuç da değişmez. Sonuç; eğer ihtiyaçlarınızı düzenlemezseniz, insanın gölgesini takip etmesi gibi asla ona yetişemezsiniz. Bu çerçevede lüks mal hastalığı, marka bağımlılığı, başkalarına öykünme, körü körüne taklit yeni neslin en büyük sorunudur. Bu sebeple “bilinçli tüketici” olmak üzerinde durulmalıdır. Ben yakım çevreme hep ısrarla “sofranızda asla atık gıda çöpe gitmemeli” derim, hatta bu konuda çocuklarımı kontrol ederim. Günümüzde bilgisayarsız, akıllı telefonsuz olmuyor. Ama “oturduğu ahır sekisi, çaldığı İstanbul türküsü” kabilinden kendi seviyesini düşünmeyenlere söylenecek söz; kendini frenle… Zira israf, çağımızın en büyük hastalığıdır. Bunu yenmenin yolu, önce kendimizi eğitmemizden geçer. Daha sonra da çıkan atıkları “sıfır atık” çerçevesinde değerlendirmek, geri dönüştürmek vs.
Burada çevre etkisi daha doğrusu “akran etkisi”nin çok büyük yeri vardır. Siz ne söylerseniz söyleyin, insanlar akranlarından etkilenirler. Bu sebeple bu gruplara yönelik çalışmalar yapılabilir.
“Memuru süslü avradı, siyasetçiyi kuru inadı, esnafı da savurgan evladı bitirir” sözü ne kadar doğru…
Günümüzde bankacılık sektörü, kâr elde etmek için akla gelmez krediler uydurmaktadır. “Bayram kredisi, tatil kredisi” vs. İnsanın dinlenme hakkı kredi yükü ile “zehir” haline gelmektedir.
Özel işletmeler geleneksel yapıdaki kurucu girişimcilerce zor şartlar altında kurulur. Eğer sağlam bir finans ve hukuk birimi yoksa firma fazla büyüyemez ve iktisadi dalgalanmalara karşı hep zor durumda kalır. Konya’da bir zamanlar çok fazla olan holdinglerin (kurucuları ve yöneticilerin niyetleri ve davranışları bir yana) ciddi finans ve hukuk birimleri yoktu. Bu sebeple pek çoğu paramparça oldu, hem kendileri bitti, hem de büyük bir kesimin umutlarını bitirdiler… Ama bir nesil sonra kuruluş zorlukları unutulduğu için daha kolay harcama yapılır. Bu sebeple kurulan şirketleri önemli bir kısmı ilk nesille birlikte kapatılır veya devredilir. Bunların aldıkları kamu kredileri teşvikler maalesef çarçur edilir. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” sözü fiiliyatta çokça kullanılır. Bunda ahlaki eksiklikler yanında kamu ve meslek organlarının denetimlerinin de yetersizliği önemli bir eksikliktir. Bu sebeple, kamu kaynaklarından faydalanacakların sadece projelerine bakmak yeterli olmaz, ahlaken buna ehil olup olmadıklarının da belirlenmesi gerekir. Aksi takdirde kamunun uçan milyarları, trilyonları geri gelmez, faturayı da tüm gariban halk öder.
Kamu kaynaklarını kullananlar da her düzeyde milletin kendilerine emanet ettiği para ve diğer servetleri iyi değerlendirmekle sorumludur.
Petrol üreten ülkeler kalkınmış ülkeler değildir, oysa bunlar maddi zenginliklerinden dolayı ciddi paralara sahiptiler. Bunların önemli bir kısmı şimdi zor eski imkanlarını bulamıyorlar. Demek ki bir ülkedeki para ve servet tek başını yeterli olmayıp bunların nerelere ve nasıl harcandığı da önemlidir. Hollanda’da doğal gaz bulunduktan sonra iktisadi hayatında bazı sıkıntıların ortaya çıktığı görüldü. Bu sebeple buna “Hollanda hastalığı” denilir.
İktisatçılar ülkelerin az gelişmişliklerinin en önemli sebepleri arasında “gösteriş tüketimi” olduğunu belirtirler.
Allah kıyamet gününde soracağı sorular arasında “malını, paranı nereden kazandın, nerede harcadın?” sorularının olduğunu Peygamberimiz bize haber veriyor.
Hem kazançta hem de harcamada rasyonel olmak yani hesap kitap yapmak gerekir. Ama “bereket” işin merkezidir.
Bereketli, helal kazançlar, huzurlu harcamalar temennisiyle…

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.