PROTESTO KÜLTÜRÜ (2)
PROTESTO KÜLTÜRÜ (2)- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Siyasi katılım kanallarının açık tutularak insanların sistem içine çekilmesi önemlidir. Mesela bazı illerde belirli mahallelerde önceden duyulan protesto türleri şimdilerde fazla duyulmamaktadır. Bunda alınan tedbirler kadar, katılım kanallarının açılması da etkilidir. Yani halkın mümkün olduğu kadar yasal kanallarda sisteme katılmasının yollarını açık bulundurmak gerekir.
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe, boşa denilmemiş.
Bazı toplum gruplarında sisteme, hatta devlete karşı olmak moda gibi görülür. Oysa protesto edilen siyasi iktidardır, yerel yönetimdir hatta bazen kişi veya gruptur. Bunu yelpazenin sağ ve sol veya diğer aşırı kesimlerinde görmek mümkündür. Mesela darulharp adı altında kamu imkanlarının haksız-bedelsiz kullanımını ve proletarya iktidarı için mevcut sistemi yıkma amacını güden eylemlerde bu karşıtlığı görmek mümkündür. Oysa sığınak da karşı konulan kamu otoritesi oluyor. Yani karşı olduğu kamu otoritesini göremeyenler, “nerede devlet” diyebiliyorlar.
15 Temmuz sonrasında ülkemizin tüm yerleşim yerlerinde geceleri demokrasi nöbetleri tutuldu. Mesela İstanbul’da başta olayların olduğu İBB önü (Saraçhane meydanı), Kısıklı, Taksim gibi meydanlar gece boyunca, sabah vaktine kadar hınca hınç doluydu, sonra bu tüm partilerin iktidar ve muhalefetin ortak Yenikapı mitingi ile sonuçlandı. Ankara ve diğer şehirlerde de benzer eylemler yaşandı. İstanbul’un meydanlarının önemli bir kısmını gören birisi olarak, hafızalarda yer eden husus bu günlerde, demokrasi nöbetlerinde insanların mallarına ve canlarına hiçbir zarar verilmemesi, kamusal malların ve alanların tahrip edilmemesi olmuştur.
Buna karşılık başka bir protesto eylemi olan Gezi olaylarıyla ilgili haberlere bakılınca, Taksim meydanında pek çok kamu aracının yakıldığı, sadece kamu mallarının değil özel şahıslara ve kurumlara ait malların tahrip edildiği görülür. Yukarıda bahsedilen ile bu eylemler kitle psikolojisi ve topluma etkileri yönünden ayrıntılı incelenmeli ve karşılaştırılmalıdır.
Bir dönemler bazı aşırı ideolojik düşüncedeki işçiler veya örgütleri özellikle kamu işletmelerinde ciddi tahribatlar yaptılar. Belki ülkemizde sendikacılığın yeterince gelişememesindeki en büyük engellerden birisi bu tür eylemler olmuştur. Kişinin ekmek yediği işletmeyi tahrip etmesi ne demek! Bunun için Sendikalar Kanununa buna özgü hükümler konulmuştur.
Kurtuluş savaşında cepheye giden kadın kahramanımız millet malı zarar görmesin diye, üzerindeki örtüyü millet malına örtüyor. Ama protesto adı altında kamu mallarının, araçlarının yakılması tahribi nasıl açıklanabilir? Belki bu gibi eylemlerin tespiti artık çok kolay olduğundan bu eylemleri yapanlar ve mensup oldukları kuruluş veya ailelerine bunların tazmin ettirilmesi gerekmez mi? Terör örgütlerinin bu gibi eylemlere sızmalarının önüne geçilmesi de ilk şarttır.
Bilindiği gibi hak ve menfaat (çıkar) kavramları farklıdır. Hak herhangi hukuki bir sözleşme veya düzenlemeden kaynaklanır, yani objektiftir. Mesela, işvereniyle sözleşme yapan bir işçinin alacağı ücret ve diğer haklar böyledir. Çıkar ise muhtemel ve sübjektif bir konudur. Enflasyon sebebiyle alım gücü zayıflayanın ücret alacağını artırma isteği de çıkardır. Hak ve çıkar mücadelesinin muhakkak yasal ve hakkaniyete uygun zeminlerde icrası iktisadi ve sosyal açıdan önemlidir. Hak ve menfaatlerin korunması açısından hukuk sisteminin düzgün ve adil olması gerekir, aksi halde ihkak-ı hak denilen insanların kendilerinin hak alma çabası ortaya çıkar ki, bu durum devlet otoritesinin zayıflaması veya kaybolması demektir.
Bazen bu tür eylemleri çıkar grupları da organize edebilmektedir. Parayı veren düdüğü çalar. Bazı “doğru ve makul talepler” bâtıl ve sapık amaçlara da alet edilebilir. Herhalde bunu basiretle ayırt etmek mümkün olur.
Zarar vermek ve zarara karşılık zarar vermek (ızrâr veya zırâr) vermek yoktur.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.