RAMAZAN AYI; SALGIN DÖNEMİ VE SONRASINDA HATIRDA KALANLAR
RAMAZAN AYI; SALGIN DÖNEMİ VE SONRASINDA HATIRDA KALANLAR- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Kovid-19 salgının Çin’de ortaya çıkması ile dünya büyük bir telaşı girdi. Bize nasıl olsa geç gelir demeden, salgın hastalığa karşı tedbirler peş peşe geldi. Bu süreçle ilgili hepimizin hafızasından pek çok hatıra canlansa da bunların önemli bir kısmı kaybolmaya başladı bile…
Uzun bir süre, hatta günlerce evimizden çıkamıyoruz, evimizin dış kapısını açamıyoruz. Sanki dışarıda hücumda bekleyen bir gurup var, evi istila edecek… Yan komşumuz, daha yeni tanıştığımız bir arkadaşımızdı. Bir kamu şirketinden emekli olduktan sonra aynı işini özel şirkette sürdürüyordu. Salgının ilk günlerinde asansörde pek sık olmasa da karşılaştığımızda kovide karşı bol sarımsaklı işkembe çorbası ile bağışıklığını/dayanıklılığını artırdığını söyledi. Bir akşam üşümeye ve aşırı terlemeye başlayınca kovid şüphesi ile sağlık ekipleri çağrılmış, doğrudan hastaneye götürülmüş. Telefonla arama imkanımız bile olmadı, sonra vefat ettiğini öğrendik, sadece… Bir çok tanıdığımızı, arkadaşımızı, yakınımızı göremeden uğurladık. Hepsine Allah rahmet eylesin.
Bilindiği gibi bazı ülkeler sürü bağışıklığını ön planda tuttular. Hasta ziyareti yapma, cenaze namazlarına katılma, düğünlerde bulunma gibi pek çok sosyal faaliyet bir süre tamamen kesildi, bir süre sonra da kısıtlı yapılmaya başlandı.
Kapanma süreci toplumdaki gençler, çocuklar ve yaşlılar için farklı oldu. Dışarıya çıkarken, nüfus cüzdanımızdaki doğum tarihine baktık, ona göre farklı saatlerde dışarıya çıkabildik. Tatillerde, bayramlarda sokağa çıkma yasağı olunca telefonlara, sosyal medyaya sarıldık.
Marketler açık, ama ağzınızda maske ile ürünlere sanki geriden el sallamaktan bile sakınacak durumdayız. Tüm işyerleri bir anda kapatıldı, Allah korusun bir deprem, afet veya savaş hali büyük şehirlerde nasıl olur…
Markete gidiyoruz bahanesiyle, olur ya bir resmi memur size durdurursa bahane üretmek amacıyla elimizde bir bez torba ile sokakları çok adımladık. Ama gerçekten yolda, vızır vızır trafiğin olduğu caddelerde sokaklarda insan bulamıyorsunuz. Belki bu psikolojiyi anlatan romanlar yazılır da, unuttuklarımızı hatırlarız.
Kapanmanın ilk yılında ramazan ayı geldi ama, iftar davetleri bıçak gibi kesildi, hatta teravihler bile evlerde kılındı. O ayda bizim ailede birer hafta arayla iki erkek çocuk dünyaya geldi; salgından kısa bir süre önce doğan Alper Han’ın pabucu dama atıldı, Ali Vefa ile Halil Levent doğdular. Çocukları hastaneye almaya tek kişi gidebildi, zira en çok korkulan yerler hastanelerdi. Çocuklar eve geldiğinde kulağına ezanı okumak bile zordu, ya hastaneden kovid mikrobu bulaştıysa…
Ezanlar okunuyor, ama camiye gidemiyorsunuz. Gerçi bazıları camide cemaatle namaz kılmak istemişlerdi, sonra camilere gitmek serbestleşince bunun değerini anladık. Seccaden özel olacak, ağzınızda maske takılacak, sağda-soldan-önden ve arkadan sosyal mesafeye uyacaksın. O yıl ve müteakip yaz aylarında camilerde yaz kursları da yapılamadı. Herhalde çocuklar için bu kursların ne derece önemli olduğu daha fazla anlaşıldı.
Memurlar göreve gidemedikleri zamanlar izinli sayıldıkları için maaşlarını almakta devam ettiler. İşlerini kaybedenler için de aile ve yakın akraba ilişkilerinin ne derece önemli olduğu kadar devlet desteğinin de gerekli olduğu anlaşıldı.
Bu süreç bazı şeylerin ihmal edilebileceğini, bazı şeylerin de ihmal edilmemesi gerektiğini öğretti: Kamu yönetiminde disiplinin önemini, aşıların ihmal edilmemesi gereği, tıbbi çalışmaların özellikle koruyucu sağlık hizmetlerin yeri, su ve sanitasyon hizmetlerinin ehemmiyeti, gıda zinciri, tarımsal üretim vs…
Bu dönem bilimsel düşüncenin önemini ancak, pozitivist düşüncenin iflasını da gösterdi. Zira bir gramı bile bulmayan bir mikrop tüm dünyayı esaretine aldı. Bilimsel düşünce mikrobu yenmeye çalıştı, ama mikrop tarihte görüldüğü gibi etkisini azaltarak insanlığa rahat bir nefes aldırdı. Aksi halde mikrobun etkisi ilk günlerdeki gibi devam etseydi, halimiz nice olurdu!
Şimdi genel kurallara uyulmakla beraber geçtiğimiz iki ramazan ayındaki kadar salgın hastalık kurallarına uyulmuyor. Teravihler cemaatle kılınıyor, ortak iftarlar da nispeten arttı. Son olarak da kapalı mekanlarda dahi maske kullanma zorunluluğu kaldırıldı. Temizlik ve fiziki (sosyal) mesafe insan hayatı için önemini koruyor. Maske gerekli yerlerde…
Salgın döneminin de en öne çıkan konusu: korku ve kaygı. Yani anxiety. Aslında insanın belirli değerleri, inançları eksik olursa veya inancı sathi kalırsa kaygısında aşırılığa gider. Herhalde kaygı duymak tüm insanlarda vardır. Yıllar önce kendisi de kadın olan bir kadın hastalıkları doktoru ile karşılaşmıştım: çok para kazanıyordu, çuvalla desek doğru… Evli olan bu doktor, o zenginliğine rağmen geçindiremem kaygısıyla çocuğunu aldırmıştı, çünkü rızkının kesileceğinden korkuyordu… Oysa rızkı veren Allah, yani Rezzak, insan çalıştıktan sonra kaygıya mahal yok.
Salgın hastalık döneminde daha fazla ölüm korkusuyla karşı karşıya gelindi. En büyük kaygı ölümden… Ölüm, inanan, inanmayan tüm insanların karşılaşacağı sondur. Hak dostu Mevlana ölümü, şeb-i arus olarak niteler, yani sevgiliye kavuşma gecesi.
“Allah, “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. “Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler. Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!” ﴾Mü’minûn. 112-114)
Bu vesile ile bayramınızı tebrik ederim. Daha nice bayramlara kavuşmak dileğiyle…
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.