REHAVETE KAPILMAYIN
REHAVETE KAPILMAYIN- Mustafa DEĞİRMENCİ- Yeni Meram Gazetesi
Değerli Okurlar
Bugün itibariyle kısıtlamaların önemli ölçülerde kaldırılması ve sıcaklıkların artmasıyla birlikte yaz mevsiminin de kendini iyiden iyiye hissettirmesi özellikle psikolojik açıdan hepimize iyi gelecektir. Uzun zamandır verilen mücadelenin karşılığında tünelin sonundaki ışığı görmeye başladığımızı düşünüyorum fakat tam da bu noktada rehavete kapılmamak bence çok önemli. Aşılama çalışmalarının hızlanması ve vaka sayılarının düşmesi olumlu gelişmeler olsa da “ ben nasıl olsa aşımı oldum , artık tamamen özgürüm “ düşüncesi bizlere sonrasında pişmanlık olarak dönebilir. Nitekim buna benzer bir tabloyu geçen sene yaz mevsiminde de yaşadık ve kış aylarının yaklaşmasıyla birlikte maalesef yine kısıtlamalarla karşı karşıya kaldık. Aradaki tek fark bu sene aşılanan kişi sayısının geçen seneye oranla aşılanan kişi sayısından çok daha fazla olması olarak karşımıza çıkıyor. Tabi bir de virüsün sürekli mutasyon geçirmesi de ayrı bir tehlike unsuru olarak görünüyor. Peki bizler toplum olarak bu yaşananları ne kadar ciddiye alıyoruz ve virüsle mücadele de galip taraf olabilmek için ne kadar çaba sarf ediyoruz? İşte bugünkü yazımda etrafımda yaşananları gözlemlediğim kadarıyla ve maalesef biraz da sitem dolu bir yazı yazmak istiyorum.
Normalleşme takviminin açıklanmasıyla birlikte hepimiz sabırsızlıkla 1 Temmuz tarihini bekledik. Hatta birçoğumuz 1 Temmuz tarihini bile beklemeden, kendi normalleşme takvimini oluşturuverdi. Balık hafızalı bir toplum olduğumuzu söylerler hep, ama birkaç ay öncesini de bu kadar çabuk hafızamızdan silip hiç yaşanmamış gibi unutmamalıyız. Virüsten dolayı sevdiklerini kaybeden insanlardan birisi değilseniz ya da kaybettiğiniz insanlarla aranızda kuvvetli bir bağ yoksa ne demek istediğimi emin olun çok ta anlayacağınızı düşünmüyorum. Ama yine de yazmak zorundayım, çünkü karşımızdaki illetin bulaşıp ta akciğere indiği zaman ne kadar öldürücü olduğunu gerçeğini bizzat 3 ay önce yaşadım. Pandeminin başladığı günlerde bir doktorun şu cümlesini çok iyi hatırlıyorum “ burada (yoğun bakım servisi) verilen yaşam mücadelesini görseydiniz, evinizin camından kafanızı dışarı çıkarmaya bile korkardınız. “ Maalesef ki ne kadar haklı olduğunu yoğun bakımda verilen o mücadeleyi gördüğümde anlamıştım. Sağlıklı bir şekilde içimize çektiğimiz her bir nefesin kıymetinin paha biçilemeyecek kadar değerli olduğu gerçeğiyle yüzleşmiştim. O süreçten sonra ise en başından beri önem gösterdiğim korunma yöntemlerine daha fazla önem göstermeye başladım. Ama gördüm ki bu iş toplumsal bir sorumluluk, yani sadece benim değil toplumun mücadelesiyle top yekun mücadele edilmesi gereken bir hastalık. Peki bizler hangi durumdayız? Bu hastalığı ne kadar ciddiye alıyoruz? Onun da cevabını gözlemlerimden paylaşacağım. Şehrin hangi noktasına gidersem gideyim 10 kişiden 8 i maskesiz. Ne sosyal mesafe kalmış, ne temizlik ve ne de maske takan var. Zannedersin pandemi bitmiş, üstünden 5 sene filan geçmiş öyle bir rahatlık var toplumda. Eskisi gibi tokalaşmalara, kafa tokuşturmalara, sarılmalara başlanmış. Oysa ki hemen hemen hergün haberlerde virüsün yeniden mutasyona uğradığını söylüyor uzmanlar. Bu neyin rahatlığı anlayabilmek, çözebilmek inanın mümkün değil. Bakın üzülerek söylüyorum bu kafayla devam edersek en az bir kış daha kısıtlamalara maruz kalacağız. Çünkü tehlike daha bitmedi, aksine sürekli mutasyon geçirip daha öldürücü bir hal alıyor. Hatırlatayım, hiçbir aşı bizi yüzde yüz korumuyor, küçük bir ihtimal de olsa bulaşma riski var. Aman dikkat.
Saygılarımla…
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.