SÜTTE BANYO(!) YENİ DERSLER VERİYOR MU?- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi
Konya’da bir süt tesisinde, işçilerin süt banyosu (!) yapmaları sosyal medyada yayınlanınca gıda denetimi problemi tekrar gündeme geldi. Benzer bir olay yine Konya’da bir gıda işletmesinin başına gelmişti: Bir gıda zincirine paket gıda veren bir işletmenin ürettiği bir paketin içinde sigara izmariti çıktığı için firmanın sözleşmesi feshedilmiş ve bundan dolayı firma önemli zarara uğramıştı.
Bu olaylardan hareketle alınması gereken bazı dersleri şöyle sıralayabiliriz:
-Pek çok işletmede çalışanların hizmet içi eğitimine yeterli önem verilmemektedir. İşverenlerin önemli kısmı, nedense makam odalarına veya bindikleri arabalara verdikleri değeri işçilerinin haklarına vermede cimri davranmaktalar. Maalesef toplumda bu konulara pek önem verilmemektedir. Bazıları bu konuları pür ideolojik düzlemde değerlendirdikleri için, çözümler de zorlaşmaktadır. İşletmede ücretle çalışan kimse işvereninden o kadar memnun tutulmalı ki, oraya gelecek bir zarar kendisine de geleceğini bilmelidir.
-İşletmelerin büyük bir kısmında üretim sürecine özen gösterilmemektedir. Nitekim üretim kapalı kapılar arkasında yapılmakta, eğer herhangi bir denetim veya sistem yoksa bu süreç izlenmemektedir. Oysa işletme yönetiminin her bir paket veya kutunun üretimini özenle takip etmesi halinde hem kalite hem de verimlilik sağlanabilir. Bunun için bazı işletmeler ürettikleri birimler için “biz bir paket ürün üretiyoruz” sloganını üretmiştir.
-Sosyal medya üretilen malların reklamını sağladıkları gibi, bu mecralardaki olumsuzlukların kamuoyundaki etkisi de fazladır. Unutulmasın ki, olumsuz reklamların/söylentilerin etkisi olumlulardan çok daha fazladır. Bu sebeple çalışanların özel hesapları, çalıştıkları işletmeler için de büyük önem taşımaktadır. Ok yaydan fırladı mı, geri dönmemektedir. Bir olumsuzluğu gidermek için, yüzlerce binlerce gayret bazen fayda vermemektedir. Bunun için Mecelle’de bur kural vardır: “Def’i mefasid celb-i menafiden evladır”. (Madde 30)
-Marka haline gelmiş işletmeler HACCP belgesi almaktadır. İşletmeler iç denetimleri işletme sahipleri ve burada çalışanlarla gıda mühendisleri tarafından yapılmaktadır. On işçiden fazla eleman çalıştıran ve 30 beygir gücü kullanan işletmelerde gıda mühendisi istihdamı zorunludur. Ancak bunların nasıl çalıştırıldıkları tartışma konusudur. Bu da genel meslek ahlakındaki zafiyeti yansıtmaktadır. Mesela, işletmeye uğramayıp diplomasını kiralayan gıda mühendisine ne demek gerekir? Ayrıca gıda üretiminde dış denetimler büyük önem taşımaktadır. Türkiye’de başlıca dış denetim yapan kurum tarım il/ilçe müdürlükleridir. ALO 174 hattına şikayet yapılabiliyor. Tüm Türkiye’de sayıları herhalde, 7 bin civarında olan denetim elemanlar 800 bin civarındaki işletmeyi denetlemesi gerekir. İlgililerin ifadelerine göre işletmelerin büyük bir kısmı denetlenememekte, denetlenenler de yılda bir veya iki defa yapılabilmektedir. Halbuki ülkemizde sadece gıda mühendisleri değil, bu alanda veterinerler, ziraat mühendisleri ve diğer teknikerler önemli sayılara ulaşmıştır. Bu mesleklerde olanların çoğu da işsizdir. Yeni bir yapılanma ile gıda denetimi ele alınmaya muhtaç bir konudur. Gıda güvenliği kültürünün geliştirilmesi önemli bir etkendir. Çoğu firmalarda “firma körlüğü” ortaya çıkmaktadır. Küçük işletmeler rekabetin yüksek olduğu ürünlerde kısa zamanda yüksek kazanç sağlamak amacıyla ahlaki değerleri de dikkate almamakla kalmayıp işletmecilik kurallarını ihlal etmektedir. Böylece sağlığımızla oynanmaktadır.
-Büyük ulusal marketler zincirlerinin tedarikçi denetimleri biraz nefes aldırmaktadır. Yerli ürünlerin rekabetlerinin azalması sorunu, Yabancı işletmeler daha avantajlı hale gelmekteler; çünkü kamuoyunda bunların ciddi olma algıları yüksektir.
-Belediye mevzuatına göre 1’nci sınıf gayri sıhhi müesseseler büyükşehir belediyelerinden, 2’nci ve 3’ncü sınıf gayri sıhhi müesseseler ise ilçe belediyelerinden ruhsat almaktadır. İşletme ruhsatının yanı sıra il Tarım Müdürlüklerinden imalat izin belgesi almaktadır. Gıda denetimi ve hijyen konusunda doğrudan yetkili olan İl Tarım Müdürlükleri olup 1593 sayılı Hıfzıssıhha Kanunu ve ilgili mevzuata göre işlem yapılmaktadır. Böylece belediye zabıta yönetmeliğine göre, diğer kurumlara yardımcı olma hizmeti görmektedir. Hijyen eğitimi tarım müdürlüğü ve halk eğitimi tarafından verilmektedir. Belediye zabıtası ise ruhsatları denetleyebilmektedir. Önceden portör muayenesi ve muayene testi istenir, çalışanların sağlık karneleri bulunurdu, bunlar kaldırılmıştır. Şimdi ise yukarıda belirtildiği gibi Tarım müdürlükleri bu konuda yetkilidir. İmal edilen gıda ürünlerinin Türk Gıda Kodeksine göre uygunluğunu da burası yapmaktadır. Böylece belediyelerin işletme ruhsatı düzenleme yetkisi olup, denetime iştirakle diğer yetkileri sınırlıdır, yani doğrudan gıda denetimi yapma yetkileri yoktur. Bakanlık mahalli idarelere bu yetkiyi vermeye hep karşı olmuştur. Yıllar önce ilgili bakana belediyelerin de bu konuda yetkileri olması gerektiğini söylediğimde, bakan şiddetli tepki göstermiş, yaptıkları önemli denetimleri anlatmaya başlamıştı. Bilmiyorum, anlattıklarına kendisi de inanıyor muydu? Ancak gıda konusunda bu kadar olumsuzluğu, bu tepkiyi gösterenler vicdanlarına nasıl sığdırabilmektedir? Oysa gelişmiş ülkelerde gıda denetimi büyük oranda mahalli idarelerin sorumluluğu altındadır. (Bak: Yerel Yönetimler ve Gıda Denetimi, TBB İller ve Belediyeler Dergisi, https://www.tbb.gov.tr/online/dergi/2015_subat/)
-Gıda denetimi konusunda merkezi yönetim neredeyse tüm yetkileri dolayısıyla sorumlulukları üzerine almış ama başarılı olduğu söylenemez. Anlaşılan o dur ki, gıda denetimi konusunda bakanlık yeterli teşkilatlanma sağlayamamıştır. Dolayısıyla performansının düşük olduğu kalmaktadır. Belediyelerin yetkileri de sınırlanmıştır. Endüstriyel ilişkiler sistemimizde de ciddi aksaklıklar vardır. Bu sebeple gıda denetimi politikasında, sütte banyo olayını zincirin halkalarını bir bütün olarak değerlendirerek halkaların birbirlerini takviye edecek mahiyette güçlendirme yönündeki adımları geliştirmek gerekir.
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ