Kitle iletişim araçları Dünya’da 1900’lü yılların başından beri büyük rağbet görerek toplumlar tarafından takip edilmekte kitle iletişim araçlarından özellikle televizyon toplumsal anlamda her tabakaya hitap ederken izleyicisi açısından ekstra bir bilgi gerektirmemesi sebebiyle izler kitle açısından çok tercih edilmektedir. Televizyondaki prime time saatlerde tüm toplumsal kesimleri ilgilendiren konuların yer alması geri kalan zaman diliminin doldurulmasında sorunların çıkmasına yol açarken tabiri cahisse televizyon için ölü zaman olarak nitelendirilen öğleden sonraya denk gelen saatlerde televizyon yöneticileri tarafından bu saatlerde televizyon karşısında olan geçmiş dönemde Türk filmi kuşağı olarak adlandırılan film kuşağını izleyen kitleye yönelik benzer gündelik fast food içerikler üretilme yoluna sevk ediyor. Bu noktada Amerikan sosyolog George Ritzer’in 1993 tarihli McDonaldlaşmanın Sosyolojisi adlı eserinde ortaya attığı McDonaldlaşma kavramı gündelik olarak yayınlanan bu programları çok iyi anlatıyor. Hal böyle olunca gündelik tüketilen o saat diliminde ekran karşısında olan izler kitlenin dikkatini çeken içerik üretmenin önemi öne çıkıyor. Son günlerde bir gündüz kuşağı programında yer alan ve Türk aile yapısıyla bağdaşmayan ilişkiler, başta sosyal medya olmak üzere tüm toplumun gündeminde kendine üst sıralarda yer buldu. Kimi zaman “reyting uğruna her şey mübah” anlayışının sonucu olan bu yayınlar, toplumsal değerlerimizi ve özellikle aile kavramını ciddi anlamda zedeliyor.
Günümüzde televizyon sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda bir öğretici, bir yönlendirici konumunda olması gerekirken özellikle gündüz kuşağında ekran başında olan milyonlarca insan özellikle ev hanımları, emekliler, iş arayanlar ve hatta gençle bu içeriklerle her gün karşı karşıya kalıyor. Programların merkezine alınan; ensest ilişkiler, ahlaki sınırları zorlayan iddialar ve toplumu kutuplaştıracak konular, aslında tek bir şeyi hedefliyor. Daha çok izlenmek. Peki bunda başarılı oluyorlar mı? Maalesef evet Medya İzler tarafından yapılan son kitle araştırmaları, bu tarz programların izlenme oranlarında ciddi bir artış olduğunu gösteriyor. Ancak bu artış, toplumun bu içerikleri onayladığı anlamına gelmiyor. Araştırma sonuçları, birçok kişinin “merak” veya “tepki göstermek” amacıyla bu programları izlediğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte, uzun vadede bu tür yayınların izleyici üzerinde normalleştirme etkisi yarattığı da belirtiliyor . Yapılan araştırmalarda katılımcıların %68’i bu tarz içeriklerin Türk aile yapısına zarar verdiğini düşünürken, %74’ü RTÜK’ün bu yayınlara daha sıkı müdahale etmesi gerektiğini savunuyor. Bu da gösteriyor ki toplumun büyük bir kesimi bu içeriklerden rahatsız, ancak sistem bu yayınları beslemeye devam ediyor. Türk toplumu, binlerce yıllık geleneksel değerler üzerine kurulmuş güçlü bir aile yapısına sahiptir. Bu yapının korunması yalnızca devletin değil, medya kuruluşlarının ve bireylerin de ortak sorumluluğudur. Basın özgürlüğü elbette ki önemlidir; ancak bu özgürlük, toplumun değerlerini hiçe sayma hakkı vermez. Reyting uğruna yapılan bu yayınlar, sadece ekran başındakilere değil, bir bütün olarak geleceğimize zarar veriyor. Zira medya, yalnızca bugünü değil, yarını da şekillendiriyor.
YOL TRAFİK GÜVENLİĞİNİ GELİŞTİRMEDE VERİ YÖNETİMİNİN ROLÜ ÇALIŞTAYI
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.