Konya
°C
Yeni Meram

Yazanlar, çizenler, yorumlayanlar mı "gazeteci" sadece?

Yazanlar, çizenler, yorumlayanlar mı "gazeteci" sadece?-Adem ALEMDAR- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
18.01.2021 01:04
17.01.2021 14:12
0
4898
ABONE OL
Cumartesi sabah saatlerinde abonelere motosikletle gazete dağıtan bir arkadaşımıza otomobil çarptı ve 50 yıllık ömrü her gün geçtiği yolun ortasında sona erdi. Biraz sonra teker teker dağıtacağı gazeteler cenazesinin üzerine örtüldü! Allah rahmet eylesin inşallah… Bu kardeşimizi hayattayken çok az kişi tanıyordu. Vefatıyla birlikte herkes tanıyıverdi. Siyasilerimiz bile taziyede bulundular. Her zaman olduğu gibi hayattayken dönüp bakılmayan insanlar, hayatları sona erince şöyle iyiydi, böyle iyiydi oluveriyor… Hasan Dayan, hayattayken de iyi bir insandı. Kardeşi Durmuş 30 yıl evvel Mısır’dan öğrenci arkadaşımız olur, kendisi de uzun yıllar bizim gazetelerimizi dağıttı… 1995 yılında motosikletle bir süre ben de gazete dağıttım. Yeni Şafak Gazetesi yeni kurulmuş, Konya temsilciliğini de biz üstlenmiştik. Ancak her şey yeni olduğu için imkanlar da kısıtlıydı. Hem patron hem çalışan olduk; sabah gazete dağıtıyor, öğlen muhabir, öğleden sonra muhasebeci, akşama da temsilci oluyorduk… 1999’da Akit Gazetesi’nin temsilciliğini üstlendiğimizde artık işi biliyor ve daha büyük bir organizasyonu yönetiyorduk. Bir ara abone sayımız on binlere yükseldi ve 20’ye yakın arkadaşımıza iş verir olmuştuk. O zamanlarda da her sabah gün doğmadan işimizin başına gelir dağıtıcı arkadaşlarla beraber gazeteleri tasnif eder, ekleri, promosyonları paketler ve hepsini dağıtım bölgelerine uğurlardık. İçlerinden ileriki yıllarda başarılı iş adamları, öğretmenler, mühendisler vb. çıktı o ekibin. Öğrencilik yıllarında para kazanmanın zorluklarını iliklerine kadar hisseden bu insanlar hayatları boyunca her şeyin kıymetini bilirler. Şimdilerde ne o öğrenciler kaldı, ne de zora talip olan. Dağıtılan gazete sayısı da iyice azaldığından bu alanda çalışanlar artık bu işi, iş bilmiş insanlardı. Rahmetli arkadaşımız da bunlardan biriydi… … Bir gazete elinize ulaşıncaya kadar onlarca kişinin emeğiyle harman olur. Muhabir olmazsa, editör olmazsa, yazı işleri müdürü olmazsa, grafiker olmazsa, matbaacı olmazsa, olmaz. Bunlar olur gazeteyi dağıtan olmazsa sabahın alaca karanlığında, emekler boşa gider. Bize göre gazetenin elinize ulaşıncaya kadarki her evresine emek verenler gazetecidir, ancak devlet yazan çizenlerden başkasını gazeteci sınıfından saymaz. Sigortalarımız bile farklıdır, biz yarıya indirilse de yıpranma hakkına sahipken diğer emek verenlerin bu hakları maalesef yoktur. Mesleğimizin belki de en zor kısmını icra edenlerin yani basın kartı taşımadan koşturanların da bu vesile ile yıpranma haklarına kavuşmasını siyasetçilerin notlarına eklemesini isterim. … Çağa ayak uydurulmalı ve internet ortamında gazetecilik yapılmalı düşüncesindeyim, ancak bu yapılırken zamanın ruhu yakalanmalıdır. Basılı gazetecilik doğal olarak yürüyebildiği kadar yürümeli, gelecek nesillere basılı evrak bırakılmalıdır. İnternet aleminin bir süre sonra fişi çektiğini ve tüm her şeyimizin uçup gittiğini düşünsenize. Bırakın interneti daha elektrik kesintisinde bile ne yapacağımızı bilemiyor, karanlıkta kalıveriyoruz. Geleceğe dair yeniliklere açık olmakla birlikte anı da kaçırmamak gerekir. Gazetelerimize imkanlar ölçüsünde sahip çıkalım ve bu mevkutelere emek verenlere saygı duyalım. … İletişim Fakültesi son sınıf öğrencilerinin final sınavı Hocanın ağzından dinleyelim. Beş soru hazırladım, iletişim sorusu tam elli puan. Çocuklar harıl harıl çalışmışlar. İletişimle ilgili her şeyi yemiş yutmuşlar. Yok efendim alıcı verici varmış. Kaynak mesajları iletirmiş. Sen dili ben dili. Elli puanlık 4. soru şu: “Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz. Benim bir yıldır kapının girişinde hep gördüğüm; sınıflarınızı, koridorlarınızı temizleyen; adı soyadı gömleğinde kocaman yazan; sizin de her sabah gördüğünüz görevli hanımın adı nedir? Soyadını yazmanıza gerek yok! Bütün sınıf şok oldu! Öğrencilerden biri parmak kaldırdı: -Hocam bir şey soracağım. Doğru mu anladım ben, bu bayanın ismi Hatice ise, Hatice yazınca finalden elli alıp sınıf mı geçeceğim şimdi? -Bak ne kadar doğru anlamışsın. -Ben sınıftan çıktım. Kapının dışında bekliyorum. İçeriden tartışma sesleri geliyor. -Beyler kadının adı ne? -Beyler bilen söylesin! -Beyler ayıp oluyor ama! -Kimse mi bilmiyor? -Beyler herkes kağıtları kaldırsın göstersin. -Beyler hocaların adlarını biliyorsunuz, kızların adlarını biliyorsunuz ama! Beş dakika sonra sınıfa girdim. Kağıtları topladım. Tek bir doğru cevap yok. Kağıtlar bomboş. Sadece bir öğrenci “battı balık yan gider” yazmış. Onun hakkında bana “Hocam o öğrenciye dikkat et. Şöyle kavgacıdır, böyle problemdir” denilen bir çocuk. Sınav İngilizce olduğu için öğrencim şöyle yazmış: “Hocam, öncelikle ben şu an duygularımı İngilizce anlatamayacağım, biliyorum sınıfta kalıyorum; ama Türkçe yazıyorum. Hocam size çok darıldım. Bana iletişimle ilgili ne sorsanız hepsini bilirim. Ceplerim dolu. Ben yıllarca hep sorarım arkadaşlarıma, bu adam ne sorar diye. Soracakları şeyleri yazar çizer koyarım cebime. Sınavda kağıda aktarır, sonrada buruşturur çöpe atarım ve sınıfımı geçerim. Hocam sınıfta kalıyorum çünkü cevabı bilmiyorum. Ama bir şey fark ettim; o kadını gerçekten yıllardır görüyorum; ama bir kere dönüp bakmadım, adını hiç merak etmedim. Oysa bütün hocaların adını soyadını, hatta çocuklarının adını bile biliyorum. Her karşılaştığımda merhabalaşıyorum, ama o hanıma hiç merhaba demedim. Ben öyle bir adammışım ki çıkar ilişkim yoksa insanların yüzüne bakmıyormuşum. Sınıfta kalıyorum, ama emin olun hiç önemi yok. Çünkü on beş yıllık bir eğitimde bana öğretilmeyen bir şey öğrettiniz. Ben daha bu okuldayım, her sabah o hanıma ismiyle hitap ederek “günaydın” diyeceğim ve bundan sonra ilişkilerimi çıkar üzerine kurmayacağım. Hocam sınıfta kalıyorum ama sağ olun.” Yönetmelikler gereği not veremiyorum çünkü sınav İngilizce üstelik bayanın adını da yazmamıştı. Fakat ben alacağımı aldım ve o öğrenci elli üzerinden elli alarak dersi geçti ve mezun oldu. İki gün sonra hizmetli bayan yanıma geldi. Bir torba hellim peynirini masamın üzerine koyarak dedi ki: “Hocam size iki şey için çok teşekkür ederim. Birincisi geldiğinizden beri bana her sabah ismimle hitap ederek “günaydın” diyorsunuz. İkincisi son sınıf öğrencilerine sınavda bir soru sormuşsunuz, bütün öğrenciler soruyu öğrenmişler, sabah öğrencilerin hepsi “günaydın Hatice hanım” diye içeri giriyor. Hocam ben yıllardır bu okulda hep kapının oralarda olurdum. Şimdiye kadar hiç kimse böyle bir şey yapmamıştı, kendimi hiç bu kadar insan hissetmemiştim.” … Eğer evinize en az bir gazete geliyorsa, bir gazeteye aboneyseniz size her gün gazete getiren arkadaşlarımızın ismini öğrenin, ona bir selam verin, hatırını sorun. Onlar da yaptıkları işten keyif alsınlar, ne kadar değerli bir iş yaptıklarını anlasınlar… Hasan Dayan kardeşimiz ve tüm ölenlerimize Allah’tan rahmet diler, hastalarımıza şifa temenni ederim vesselam…
HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.