Zaman tüketme hareketliliği ve işkencesi- Mustafa DEĞİRMENCİ- Yeni Meram Gazetesi
Değerli okurlar, nefeslerimiz sayılı, zamanımız sınırlı… Ömür, nasibimize düşen zaman parçası…
Hayatın gayesini ve manasını anlamayan, zamanı değerlendiremiyor. Zamanı değerlendiremeyen, ömrünü boşa geçirmiş olur. Makinenin, teknolojinin hayatımıza girmesiyle boş vaktin artmış olduğu günümüzde maddi konfor nispetinde artan huzursuzluklar, büyük ölçüde “zamanı yönetme” tarzımızdaki yanlışlıklardan meydana gelmiştir.
Hepimiz bildiğimizi zannettiğimiz; aslında hiçbirimizin yeterince bilmediği “Zamanın Değerlendirilmesi” konusu, zamanı iyi kullanmasını bilmekle neleri başarabileceğimizi de göstermiştir.
Günümüzde yaptıkları iş ve sorumlulukları ne olursa olsun tüm insanlar zamanlarını etkili ve verimli bir biçimde kullanmak istemektedirler.
Çünkü hemen hemen herkesin belli zaman dilimleri için yapması gereken pek çok görevi bulunur. Yapılması gereken bu işlerin daha doğru ve daha kısa sürede tamamlanabilmesi için çaba gösteren insanlar üzerinde zamana karşı yarıştan kaynaklanan baskı gözleniyor…
Bugünkü Batı ile Doğunun farkını açıklamak için alt alta pek çok husus sıralanabilir; ama bütün bunların en başına, mutlaka zamanı iyi kullanmayı oturtmak gerekir.
Gözlerimizi tarihe, medeniyetimizin temel esaslarına çevirirsek, zamanı umursamazlığımızın son yüzyıllarda bize musallat olduğunu müşahede ederiz.
Uyanık bir şuurla Kur’an’ı ele alan bir insan, zamana ne kadar önem verilmesi gerektiğini hemen kavrar.
Hadis-i şeriflerde de bir Müslümanın iki gününün eşit olmaması lazım geldiği belirtilir. Hz. Ömer, “Bugün Allah için ne yaptın?” diye sorarken, her geçen günü tam anlamıyla değerlendirmek zorunda olduğumuzu bize hatırlatır. Namaz, oruç gibi ibadetler, hep zamanla ilgilidir. Bunun için takvim ve zamana dair hususlar, genellikle İslam âleminde tekâmül ettirilmiştir. Bütün büyük başarıların altında bir anlık zamanı iyi değerlendirme çabası yatar. Dramlarımızın altında da bir anlık gafletimiz bulunmaktadır. Zaman ele geçen ilahî bir fırsattır. Her şeyin telafisi var; fakat düşünmenin telafisi yok, aynı zamanı ikinci kere yaşamanın mümkün olmadığının şuuruyla günlerimizi sığaya çekersek kurtuluşumuz çok yakındır demektir. Aksi takdirde her türlü felaketin kurbanı olabiliriz.
Maktul de biz, katil de biz olunca derdimizi kime yanabiliriz? Zamanın kıymetini bilmemek hayatın kıymetini bilmemektir… Ne okumaya, ne düşünmeye, ne görüşmeye zamanımız var. Hiçbir şuurlu direnç göstermeden kabul ettiğimiz “Batıcı” hayat tarzı bizi âdeta zamansızlığa mahkûm etmiş. Teşrifat, mefruşat, şatafat, merasim, koşuşturma, gürültü, patırtı, televizyon… Herkese ayrı bir kompozisyon hâlinde yüklenen, “zaman tüketme” hareketliliği ve işkencesi…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ