Konya
°C
Yeni Meram

AFET ZARARLARINI AZALTMAYA ZİNCİR METODU İLE BAKIŞ

AFET ZARARLARINI AZALTMAYA ZİNCİR METODU İLE BAKIŞ- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
24.02.2023 01:42
23.02.2023 14:43
0
1700
ABONE OL

Deprem gerçekten çok büyük ve etkili, neredeyse yıkılmadık ev yok. Son resmi rakamlara göre vefat edenlerin sayısı 44 bine yaklaştı. 26 bin binada arama kurtarma faaliyeti yapılmış, 600 bin üzerinde bağımsız bölüm ile 150 bin ticari bölüm olmak üzere 750 bin civarında bağımsız bölüm yıkılmış. Depremleri önlemek mümkün değil, ama zararlarını azaltıcı tedbirleri içinde geçen hafta belirttiğimiz gibi kullanılan binaların güvenliği birinci derece önemli.
Geçen haftada bina ve site yönetimlerinin afetlere karşı görevleri konusundaki yazıyı birçok mülki amir, belediyeci, müteahhit ve akademisyen ile konuyu konuştuk. Ayrıca çevremizdeki kişilerle de görüşleri paylaştık. İlgili bakanlığa ulaştırılması için de bu konuda hassasiyetleri olanların çabaları oldu. Yazıya, farklı tepkiler verildi, öneriler ortaya çıktı. İnşaat ve binalarla ilgilenen veya bu konuda tecrübesi olanlar olduğu gibi, aslında bu konuda önemli kesimin yeterli bilgisi olmadığı anlaşılıyor. Bu konuyu bir zincire benzetebiliriz: ilk halka binaların yapılacağı yerlerin tespiti, ikincisi bina yapımı için proje hazırlama, üçüncüsü uygulama yani inşaat, dördüncüsü iskana açılma, beşincisi binayı kullanmadır; bu ayrımı daha artırmak mümkündür. Hatta inşaatlardan kim para kazanıyor, (rüşvet alıyor) diye aşama aşama sıralamak da mümkündür. İmar yetkisi belediyelerden alınsa merkezi yönetim bunu yapabilecek midir? Yani tüm imarların Ankara’dan düzenlenmesi iyi midir? Her halkadaki aktörler, bunların yaptıkları işler ve denetimleri farklıdır. Binaların yapılacağı yerlerin tespitini belirleyen merkezi ve yerel yönetimlerdir. Burada idari vesayet ne kadar etkili kullanılmaktadır? Örnekleri nelerdir? Burada yerel siyasetin gücü nedir? Projelerin vizesinde meslek odalarının sorumlulukları nedir? Pasif mühendisler, teknik elemanlar yani diplomasını kiralayan ama inşaatlara hiç uğramayanları kim takip etmektedir? Ya da inşaatlarda görevini dürüstçe yapmak istediği halde saldırıya uğrayanları kim korumaktadır?
İnşaatın yapımı aşamasında inşaat malzemelerinin denetimi yani kum, tuğla vs. malzemelerin standartlara uygunluğun denetimi de ilgili bakanlıkta yani il veya ilçe müdürlüklerinin görevidir. Kum ocakları vs. denetimi de bunlara aittir. İnşaatta çalışan işçinin niteliklerini düzenlemek ve takip etmek de başka bir idari birimin görevidir. Belediyelerin görevleri belirli evrakların mevzuata uygun olup olmadığını tespittir. Bunlar bu konuda ne kadar başarılıdır? Binanın projesini yapan teknik personelin gerekli niteliklere sahip olup olmadıklarını izlemek ve teknik ve fenne aykırı uygulama yapmaları halinde gerekirse meslekten uzaklaştırma gibi cezaları vermek meslek odalarına düşmez mi? İskan ruhsatı alınan binada kolon ve kiriş kesmemek, kesildiği zaman gerekli ihbarları yapmak bina yönetimine ve burada oturanlara görev değil midir?
Mesela Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliğine jeoloji mühendisleri itiraz ediyor. İtiraz sebebi, zemin etüdünün inşaat mühendisine bırakılması. Bu konulardaki tartışmalar bunca deprem yaşamamıza rağmen her ne sebepse devam ediyor. Tüm belediyelerde meclislerin ilk işi (!) imar tadilatları iken, imar kolluğu, idari vesayetin rolü nedir? Yani imar artışlarını belediyelerimiz şeffaf biçimde yerel gazetelerde yayınlayacak cesarete sahipler mi? Bunlar aysbergin görünenleri… Merkezi yönetim, yerel yönetim, fenni sorumlular ve meslek odalarının bu konudaki görev ve sorumluluklarının net olması gerekir. Kamuoyundaki hatta üst düzeydeki yöneticilerdeki beklenti, ilgili belediyenin tüm denetim sorumluluğuna sahip olmasıdır. Yani belediye inşaata başlamadan tutun, iskan ruhsatına hatta içinde oturanların, kullananların binayı kullanmalarından sorumlu tutulmakta. Yani her binanın demir, kalıp, duvar, beton gibi pek çok teknik işi için belediyenin görevli istihdamı, hatta oturanlar veya kullananlar kolon kesecek onu da belediye veya devlet bilecek. O zaman istihbarat teşkilatına bir de bu görevi vermek gerekir! Maalesef toplumumuzda böyle düşünenler pek de az değil. Türkiye’deki uygulamayı, yıllar önce Almanya’da bir grup müteahhit, mühendisle konuşmuştuk. Almanya’dakilerin “denetimde belediyelerin görevleri bayağı sınırı aşmış; oysa inşaatın teknik sorumluları, meslek odaları ve binanın yapımını finanse eden (malikleri veya diğer kurumlar) sorumlu olmalılar” dediklerini hatırlıyorum. Yani inşaatları yapan piyasa düzenlenmeden sadece kamu kesimine yük verilmesi sonuca götüremez. Ayrıca konuyu mikro ölçekte, bina düzeyinden çıkarıp makro ölçekli belde veya bölge düzeylerinde değerlendirmek mümkündür. Yani bölgesel planlamada konunun iktisadi, jeo-stratejik boyutları da eklenebilir. Binaların yapımında büyük rantlar varken, sonrasında da vergi değerlerinin çok düşük gösterilmesi, sigorta konusunun ihmal edilmesi ve bir defa yapıldıktan sonra sonsuza kadar öyle kalacakmış gibi umursanmaması önemli bir zayıflıktır. Bunun için bina sigortaları konusu ayrıca değerlendirilmelidir. Nasıl arabalar her yıl belirli zorunlu trafik sigortası yapılıyorsa, binalarda bu şekilde zorunlu sigortaya tabi tutulabilir. Binaların belirli sürelerde muayeneden geçirilmesi gerekmektedir. Herkes şikayet ediyor ve bezginlik de oluşmuş, sadece ahlaki problem mi, öyle olsaydı elektrikler gidince her yer talan edilmesi gerekirdi… Yine herkesi suçlu görmek, ahlaksız saymak ne kadar doğrudur? Herkesi suçlu görmek olayı rasyonel değerlendirmek ve çözüme ulaşmakta ne kadar etkilidir? Genellikle güvensizliğe dayalı bu tutum ve tavırlar, kişi veya grup menfaatleriyle örülüdür. Sorun, daha çok kamu yönetiminin siyaset ve bürokrasisi ile yetersizliği ön plana çıkıyor. Nitekim bu konuda sosyal medyada takip edilen bir uzmanın “Türkiye’nin en büyük fay hattı jeolojik değil sosyolojiktir… oy ve ranttır” twiti 1 milyonu kısa sürede geçiyor. Demek ki zincirin en zayıf halkası ortaya çıkıyor. Diğerleri çok mu güçlü? Hatta birisinin aktardığı hikaye şöyle; “çokkk üst düzeydeki bir yetkili bir bölgeden galericileri çıkarmak için çabaladı, zira bu esnaf binaların girişlerini tahrip ettikleri iddia ediliyordu, belki de biliniyordu. Ama başaramadı, sonuçta kendisi gitti. Onun için paranın ve yerel siyasi gücün karşısında kimse duramıyor.”
Adalet Bakanı depremle ilgili 675 savcının bölgede görevlendirildiğini belirtti. Ayrıca soruşturma binaların malzemelerinden fenni mesullüğü, kaça tadilatlar gibi geniş bir alanda olacak. Konumuz olan zincirin mevzuatta veya uygulamadaki eksiklikleri de buradan çıkacaktır. Gölcük depreminde bir kişinin ölümünün maliyetinin 1 milyon 250 bin dolar, şimdiki depremdeki maliyet ise 1 milyon 583 bin dolar. Bina sağlamlaştırmanın maliyeti kişi başına 13.600 dolar; site yönetimlerini harekete geçirmenin maliyeti neredeyse sıfıra yakın… Prof. N. Görür “Düzenleme yapmayı halkın zorlaması gerekir” diye haklı bir noktayı belirtiyor. Ancak bir kesim halk da bu konuda ya vurdum duymaz, ya binanın değeri azalacak diye binasıyla ilgili gerçeği görmekten korkuyor, ya da bina için harcama yapmaktan kaçınıyor. Oysa az bir maliyetle büyük kazançlar elde edilecek, afet zararları can ve mal kayıpları azaltılacak. Korkutmak, genel psikolojiyi bozmak doğru değildir, ancak eksiklikleri de görerek eğitim ve bilinçlendirme sağlanmalıdır. Birlik ve beraberlik içinde, siyaset üstü sorumlulukla acı günler inşallah geçecektir. Çünkü sorumluluğumuz canlarını kaybedenlere ve gelecek nesilleredir. Bir zincirin gücü de en zayıf halkanın gücü kadardır. Halkaları ayrı ayrı güçlendirdikten sonra bütünlük içinde sistemi tahkim etmek gerekiyor.

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.