Doğadaki her canlı, yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmek için beslenme kaynağını bulmaya ve üretmeye mecburdur. Ayrıca bu beslenme kaynaklarını yetiştirmek ve korumakla da yükümlüdür.
Doğada bitki türlerinin yetişebilmesi için rüzgâr, güneş, su ve tozlaşmaya ihtiyaç vardır. Gereken tozlaşma işlemi de arılar sayesinde gerçekleşmektedir. Bir araştırmaya göre dünyada gıda maddelerinin %90'ı, 82 çeşit bitkiden elde edilir ve bunların %77'si arılar tarafından tozlaşmaya muhtaçtır. Bu nedenle arıların bitkiler üzerinde etkisi büyüktür. Çünkü tozlaşma olmazsa bitkiler yetişmez. Ayrıca arı olmazsa insan nesli de tehlikeye girer.
Arı kovanı, ilk bakışta tam bir karmaşa gibi gözükse de kendi aralarında çok iyi organize olmuş muhteşem bir organizasyondur. Hem kraliçe, hem işçi, hem de erkek arıdan oluşan bu muhteşem organizasyonun tüm üyeleri, aynı hedefe kilitlenmiştir. Amaç, koloninin ve neslinin hayatta kalmasını sağlamak, bitkilerin tozlaşmasını ve bal üretimini gerçekleştirmektir. Bunun yanında da, polen, arı sütü ve propolis gibi insan hayatı için oldukça faydalı ürünleri de doğal olarak üretirler. Bilindiği gibi bal, gerek içinde barındırdığı vitaminler ve minerallerle, gerekse yapısal özellikleri sebebiyle insanlar için tam bir şifa niteliğindedir.
Arılar; doğal ortamlarda, kovuklarda ve kamışlarda türüne göre bal üretirler. Balı üretmek için peteğini, petek yuvasını hazırlarken üzerini de kraliçe arının yönetiminde kapatırlar. Arılar her şeyi kendi doğal ortamında üreterek bulunduğu yerdeki bitkinin çiçeğindeki özünü alırlar. Esas bal diye adlandırılan çam, kekik ve çiçek gibi bal çeşitleri de bu özden oluşur.
İnsanoğlu, balın tadını aldıktan sonra, arıyı da kendi hizmetinde çalıştırmaya başlamıştır. Balı kendi üretemediği için arıya hazır kovan ve petek koyarak hatta sulandırılmış şeker vererek, arıyı işçi olarak kullanarak daha çok bal üretmeye yönlendirmektedir. Böylece çok miktarda bal ürettirerek daha çok kazanç derdine düşmüştür. Hâlbuki arılar kendi doğal çabaları ile bunlara ihtiyaç duymadan da bal üretebilmektedir. İnsanoğlunun doymayan hırsı arıyı bile hazıra alıştırmıştır. Hazıra konan sözüm ona insan, bir parmak bal için arıyı çıkarına alet etmiştir. Bu durum ise; Hazırcı, kolaycı, tüketici ve sömürgeci anlayışın ta kendisidir.
Eşek arıları ise, çalışkan ve üretken arıların düşmanıdır. Üretmediği gibi üretilen balı tüketen bununla yetinmeyip bal arılarını öldüren katil arı tipidir. Eşek arısı, çalışkan, üretken arıya musallat olduğunda balı yemek amacıyla kovana saldırır ve işgal eder. Çalışkan koloniyi de öldürüp kovanı dağıtır ve gider. Eşek arısı üretmediği gibi hazır balı da sömürür. Bu arıların karnını doyurmaktan başka bir amacı yoktur.
Bal arısı düşmanını iğnesi ile bir kez sokunca ölür. Fakat eşek arıları ölmez. En önemlisi doğanın devamı için tozlaşma yapan işçi bal arısı, ölümü bile göze alacak kadar çalışmaktan vazgeçmemiştir.
Bazı arılar, ulaşılamayan yerlerde, uçlarda ve sarp yamaçlarda çok değerli bal üretirler. Eşek arıları dışında da birçok canlı, kendi tüketimleri için doğada zor ulaşılan noktalarda bile bal peteklerini parçalayarak talan ederler. Örneğin, ayılar da balı çok sever. Kaliteli balları da genelde ayılar yer. Ayıların derileri oldukça kalın olduğundan arıların saldırılarına karşı dayanıklıdırlar. Öyle ki, arılardan hiç etkilenmeden hedeflerine ulaşırlar. Herkesçe bilinir ki ayı ağzının tadını bilir, hiç korkmadan bala saldırır.
Doğada hayatını üretmeye ve çalışmaya adamış işçi arıların başta insan olmak üzere birçok düşmanı olmasına rağmen, işçi arılar ne bal yapma görevinden ne çalışmasından ne de üretiminden asla ödün vermiyor. Arı, yüzyıllardır doğa için tozlaşma görevini sürdürüyor.
Cervantes’in dediği gibi; “Balın varsa, sineğin bol olur.”
İnsanoğlunu arılardan öğreneceği çok şey vardır. Arı gibi çalışmak, vazgeçmemek ve emek verildiği zaman bal da şüphesiz gelecektir.
Arı gibi üretken, umut dolu gelecek dilerim…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ