Bilgi kaynaklarımız üçtür. Beş duyu, akıl ve doğru haber.
Beş duyu ile; işitir, görür, koklar, tadar, dokunuruz. Bu beş duyu, işlevlerinin gereği olan hissi algılar ve bununla bir bilgi elde ederiz.
Akıl: Akıl yoluyla elde edilen bilgi zorunlu bilgidir. Bir şeyin tamamının parçasından büyük olduğunu biliriz. Akıl hissedilen alemi beş duyu vasıtasıyla kavrar, tespit eder. Akıl, duyularımızın algılarını düşüncesinin konusu yapar. Akıl, Allah’ın elçisinin getirdiği haberin ortaya koyduğu ilkelere ve insana yüklediği sorumluluklara göre gerçek bilimini kurar. Akıl, evreni beş duyu ile algılar ve tespit eder. Bu tespiti Allah elçisinin haberi ile anlamlandırır ve değerlendirir. Aklı yalnız başına bilgi kaynağı olarak görmekle gerçeği anlamak ve bulmak mümkün değildir.
Bilgi kaynaklarımızın üçüncüsü de Doğru haberdir. Bu da iki çeşittir.
Birincisi mütevatir haber yani; Yalan üzerine ittifakları düşünülmeyen bir toplumun naklettiği haberdir. Yani vahiydir.
İkincisi de resulün haberidir. Peygamberin getirdiği bilgidir.
İslâm bilgi esaslarına göre bilgi kaynakları bunlardan ibarettir.
İslâm bilgi temellerinin bu usulü diğer bilgi teorilerinde kesinlikle görülmez. Bilgi kaynağı olarak çeşitli ilkeler sayılmıştır. Bazıları, gözlemi bilginin kaynağı olarak gösterir ve “Gözlenemeyen hiçbir şey, gerçek değildir” demiştir. Onlar, kaynak olarak sadece gözlem ve deneyi kabul ettikleri gibi bilimsel metod olarak da yine gözlemi kabul etmişlerdir. On dokuzuncu yüzyılda hâkim olan ve materyalistler tarafından kabul edilen yöntem de budur.
Bazıları ise, sadece aklı bilginin kaynağı olarak kabul eder. Bunlar, rasyonalistler (akılcı) düşünceye inananlardır. Onların bilimsel yöntemi, “Mantıksal Değerlendirme” dir. Dikkat edilecek olursa, rasyonalizm de pozitivizm de bilimin kaynağını ya akıl ya da gözlem olarak kabul ederler. Hâlbuki bu iki kaynakla, tek başlarına gerçeği bulamazlar. Yalnızca beş duyunun algıladıkları ile belirlenen ve bunu Resulün haberi ile değerlendiren akıl, gerçeği bulabilir.
Ebedi saadeti elde etmenin yolu Bilgi kaynaklarımızı doğru tespit etmek ve bilgi kaynaklarından edindiğimiz bilgilere göre hayatı ve olayları değerlendirmek gerekir. Bilgi kaynakları olarak yalnız beş duyu ve aklı görerek vahyi ve resulün haberlerini göz ardı edersek istikametimizi şaşırır, değişik …izmlerin dayatmaları ile içinden çıkılmaz buhranların esiri oluruz.
Gaybe iman
İman esaslarımızın başında gaybe iman gelmektedir. Kişi ben gördüğüme inanırım görmediğime inanmam derse imanını zedelemiş olur. Gayri İslami bir inancın sahibi olur. Bugün var olduğunu anladığımız ama görmediğimiz o kadar çok şey var ki görmüyoruz diye onları inkâr mı edeceğiz?
“Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” (Bakara 2/3)
“Sen ancak zikre (Kur'an'a) uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.” (Yasin 36/11)
Anlatırlar; âlim bir zat bahçe işleriyle uğraşırken Allah' inanmayan bir adam yanına gelmiş, demiş ki; "Üç sorum var; cevaplarsan iman edeceğim, cevaplayamazsan sen inkâr edeceksin, var mısın?” O da "varım” demiş.
Birincisi; "Allah var diyorsunuz, ama görmüyoruz. Ben görmediğim bir şeye nasıl inanayım?”
İkincisi; "Diyorsunuz ki, 'Her şey ezelde takdir edilmiştir. Benim inkarım da takdir edilmiştir. O halde benim suçum ne?”
Üçüncüsü; "Hem 'şeytan ateşten yaratılmıştır,' diyorsunuz, hem de 'şeytan cehennemliktir' diyorsunuz. Ateş ateşi nasıl yakar?” Üç zor soru. . .
O büyük zat yere eğilmiş, tezek gibi sertleşmiş bir parça toprağı almış ve "yaklaş” demiş. Adam yaklaşmış, "Üç sorunun tek bir cevabı vardır, o da budur,” demiş ve o tezekle adamın alnının ortasına şiddetle vurmuş. Adamın kafası yarılmış, kan revan içerisinde, "ben sana gösteririm” diyerek soluğu Kadı'nın yanında almış. Mahkeme kurulmuş, Kadı da biliyor karşısındakinin âlim bir zat olduğunu. "Efendim,” demiş, "böyle böyle bir şey yapmışsınız. Sebebi hikmeti nedir?”
Âlim zat cevap vermiş; "Bana üç soru sormuştu, o vurduğum tezek bu üç sorunun cevabıdır.
Birincisi; 'Allah var diyorsunuz ama ben görmüyorum. Görmediğim Allah'a niçin inanayım? demişti, şimdi ise başının acıdığını, acı içinde kıvrandığım söylüyor. Acısını bana göstermezse ben de başının acıdığına inanmıyorum.
İkincisi; 'Her şey ezelde takdir edilmiştir, benim inkarım da takdir edilmiştir, o halde benim suçum ne?' demişti. Benim onun kafasını yarmam da ezelde takdir edilmişti. O zaman benim suçum ne?
Üçüncüsü; 'Şeytan ateşten yaratılmıştır, Şeytan cehennemliktir. Öyleyse ateş ateşi nasıl yakar?' demişti. İnsan topraktan yaratılmıştır, toprak toprağın canını nasıl acıtırsa ateş de ateşi öyle yakar."
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ