İnsansız bir dünya ve insansız bir yaşamın anlamı yoktur. İnsan ise, düşünen sosyal canlı bir varlıktır. Her şey insanla anlam bulur. Hayatın anlamı ise, insanın hal ve davranışı ile birlikte, en önemlisi duygu ve düşüncesidir. Kısacası anlayış sahibi bir insan olmak çok önemlidir.
İnsanoğlu hayatın anlamını yeteri kadar düşünüyor mu, sizce…? Hiç kendiniz kendinize sordunuz mu, hayatın anlamı nedir..? Diye…
“İnsan olduğunuzu hatırlayın, geriye kalan her şeyi unutsanız da olur.” Albert Einstein
Sene 1975’ de, eğitim hayatımın ortaokul sonrasında ya Meslek Lisesine gidecektim ya da düz liseye gidecektim. Ancak, Endüstri Meslek lisesi seçme sınavını kazanamadığım için Karatay Lisesi’nde normal lise eğitimimi sürdürmek zorunda kaldım.
Karatay Lisesi binası, tarihi ana bina, avlu etrafında dizili atölyelerinden dönüştürülmüş dersliklerden ve kapalı spor salonundan oluşuyordu. Lisenin ana binası ilk kuruluşunda Sanayi Mektebi olarak yapılmış ve uzun süre Meslek lisesi olarak hizmet vermiş tarihi bir binadır. Meslek lisesi yeni binasına taşındıktan sonra boşalan eski bina, Karatay lisesi olarak 1978 yılına kadar hizmet vermiştir. Bizler ise, tarihi Sanayi Mektebi binasını kullanan Karatay Lisesinin son mezunlarıyız. Karatay Lisesi bizlerden önce ve sonrasında da çok sayıda başarılı mezunlar vermiş bir lisedir.
Tarihi lise binamız, bodrum ve iki kattan oluşan ahşap döşemeli taş yapıdan ibaretti. Toplam sekiz derslik olan binada üst katlara ahşap iki kollu ana merdivenle ulaşılıyordu. Öğrencilerin giriş çıkışlarında tahta döşeme ve merdiven basamakları esnediği için sesler çıkarırdı. Gençliğin verdiği neşe, coşku ve sınıf içerisindeki gürültüyle sarsılan tahta döşemelerden, aşağıdaki sınıflara üst kattan tozların dökülmesi hiç eksik olmuyordu. Ders esnasında gürültü olmaması için hocalarımız bizleri sürekli uyarmak zorunda kalırdı. O günün şartlarında konfor yoksunluğunun farkında bile olmadan eğitim, öğretimi sürdürmenin gayreti içerisindeydik.
O dönemde üç yıllık lise eğitimi, ikinci sınıftan itibaren fen ve edebiyat olarak iki branşa ayırılıyordu. Ben de matematik ağırlıklı olduğu için fen alanını seçtim. Matematik okuma isteğim ilkokuldan geliyordu. Lise ikinci sınıfta matematik dersimize Mahmut ÇAVDARCI hoca geldi. Mahmut hocayı ilk kez görüyordum. Mahmut hoca; şefkatli, iri yapılı, siyah saçlı ve üzerinde beyaz öğretmen önlüğü olan, İstanbul Üniversitesi Matematik bölümü mezunu, 40 yaşlarında Konyalı ve bizden birisiydi. Hepimiz onu çok sevdik ve saydık. O da bizleri şefkatle sevdi. O artık “Bizim Mahmut Hoca” mızdı.
Anarşinin yaşandığı zamanlar, tedirginliğin ve belirsizliğin yoğun olduğu dönemde, lise eğitimini ve öğrenimini huzurla sürdürmek çok güçtü. Ama, Mahmut hocanın ders anlatımı, söz söyleşi, hal ve davranışı biz öğrencilerine güven ve huzur veriyordu. Derslerde ve ders dışında bizlerle sohbet eder, babacan davranışlarıyla öğütler verirdi. Bizler ise, hocanın söylemleri ve fikirleri doğrultusunda, gelecekte ne yapabileceğimizi düşünür. Onun gözünden hayatı okumaya ve anlamaya çalışırdık.
Ve bir gün derste olmadığım anda benim için şöyle demiş; “O efendi ve iyi birisidir. Göreceksiniz ileride iyi şeyler yapacaktır. O başarılı, iyi bir insan olacaktır.” sözlerini bana; dayı diye hitap ettiğim sıra arkadaşım Abdullah aktardı. O günden sonra, Mahmut hocanın benim hakkımda derste arkadaşlarıma söylediği sözler, o denli benliğime yerleşti ki; uzun süre o sözlerin ne anlam içerdiğini sorguladım durdum. Mahmut hocanın gözünde ben, nasıl bir insan ve kim olduğumu anlamaya çalıştım. O sözlere layık mıyım, değil miyim ya da nasıl bir insanım diye kedimi tanımaya ve anlamaya çalıştım. O günden sonra “herkesin gözünün üzerimde olduğunu düşünen”, genç lise öğrencisi olarak kendime sorumlu birisi olmuştum artık.
Hayatı okumak kendini okumak olduğunu anladım. Mahmut hocanın şefkat himayesi içinde sevgiyi bularak, kendini severek dışarıyla paylaşarak huzura kavuşmayı öğrendim. Hayat bir gelişim yolculuğudur. İnsan hayat aynasında kendisini seyrediyor. Eğer insan kendisini dönüştürürse karşıdaki de dönüşür. Yoksa aynılıklar tekrar eder durur.
İnsan geçmişteki anılarını bile o yaştaki haliyle anlatır. Gençler kapalı kaldıkça o haliyle tutsak kalırlar. Bugüne gelemez ve geçmişi de geride bırakamaz. İnsan sevilmediğini ve değer verilmediğini düşünürse rastgele yaşar. Sonuçta kendisini ifade edemeyen bir gençlik ise, her şeyi zorbalıkla halletmek isteyen bir nesil oluşturur.
“Sadece şefkat iyileştiricidir. Çünkü insanın içindeki tüm hastalıklar, sevginin eksikliğinden kaynaklanır…” Osho
İnsana verilen değerlerin kıymetini bilmek önemlidir. Değer bulmak değer vermekle olur. Güzel konuşmak ve doğru ifade etmekte fayda vardır. Güzellikleri düşünen güzelliklerle buluşur. Bir “söz” bile hayatımızı güzelleştirebilir. Gençlere sevgi vererek, güzel sözlerle cesaretlendirirseniz, gelecekte kendi iradesiyle karar verebilen sağlıklı bir toplum oluşur. İşte o zaman bu dünya cennet olabilir.
Sevgi ve Saygılarımla...
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ