BOP PROJESİ BAŞKANI
BOP PROJESİ BAŞKANI- Mustafa KAPLAN- Yeni Meram Gazetesi
Büyük Ortadoğu (BOP) Projesi aslında yeni bir proje değildir. Esasen arz-ı mevud yani vaad edilmiş toprakları elde edebilmek için 1800’lü yıllardan beri Siyonist Yahudilerin hayallerini gerçekleştirmek için hep uğraştıkları bir projedir. ABD, İsrail, İngiltere ve AB ülkeleri bunu desteklemektedirler. Bu arz-ı mevud içerisinde bizim Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden bazı topraklar da var. Bu projenin birinci aşamasını Osmanlı’yı parçalayarak ve İsrail’i kurarak başardılar. İkinci aşamasını da Irak, Suriye, İran ve Türkiye’yi parçalayıp bu devletlerdeki arz-ı mevud topraklarının alınması ile sağlamaya çalışacaklar. Tüm çabaları bunun içindir. Irak ve Suriye’yi hallettiler sırada İran ve Türkiye var. Bu projeyi bilen Erbakan Haziran 1996’da Tansu Çiller ile koalisyon kurarak başbakan oldu. İlk önce milli politikalara önem verdi. Milletimizin 200 yıldır kanını emen faiz belasına çözüm olmak üzere havuz sistemini kurdu. Bu sistemde parası olan devlet kurumları parasını havuza düşük faizle veriyor, ihtiyacı olan devlet kurumu da yine düşük faizle havuzdan alıyordu. Havuz sorunsuz işlemeye başladı. Kısa sürede parasından para kazanan hatta devlet bankalarından düşük faizle kredi alıp yine devlet kurumlarına yüksek faizle satan iç ve dış rantiyecilerin tekerine çomak sokuldu. Devlet işçi, memur ve köylüsüne daha iyi hayat şartları sağlar, bununla birlikte yatırımlarını da yapar oldu. Yani faiz kanalı ile rantiyeye giden para kesilmiş oldu. Bu durum içeride ve dışarıdaki bazı çevrelerin husumetini çekiyordu. Bu çevrelerin başında da ordudaki bazı Sebatay generaller, TÜSİAD üyeleri, sendikalar, bazı akademisyenler ve bazı sivil toplum kuruluşları geliyordu. Bu çevreler sanayi yatırımlardan rahatsızdı. Tanklar Sincan Sokaklarında gövde gösterisi yaptı. Bu hareketin emrini veren subayı ve kalkışan diğer subayları görevden almayı Cumhurbaşkanı Demirel kabul etmedi. Nihayet Erbakan Haziran 1997’de istifa etmek zorunda kaldı. Yerine kurulan hükümetinde ilk işi havuz sistemini kaldırmak oldu. Yani rantiye sömürüye devam etti. Erbakan’a karşı mücadele eden çevrelerin çoğunluğu daha önce de bir makalemizde bahsettiğimiz, ismi bizden olan özleri bizden olmayan, içimize sızmış, sızdırılmış olanlar ülkemizi ihanet ağları ile örmüşlerdi. Devlet yönetimine seçimle kim gelse de bürokrasiye hakim oldukları için yönetime onlar hakimdi. Zaten ekonomiye de hakimlerdi. Dışarıdan başta Yahudiler olmak üzere Arz-ı Mevudu destekleyen çevrelerde bunlara para yağdırıyordu. Bunlarda bu paralarla faizi kullanarak milletimizi sömürüyorlardı. Bu cendereyi kırmak isteyen her hükümet darbelerle yıkılıyordu. Direnenler ise Menderes ve Özal gibi öldürülüyordu. Yerli ve milli olan kişiler liderler de öldürülmüştü. Adnan Kahveci ve Muhsin Yazıcıoğlu gibi… Erbakan bu işin hemen karşı çıkılarak olmayacağını değerlendirdi. Bu fikrini dar kadro bir ekiple paylaştı. Sonuçta Erbakan’ın partisinden bazı milletvekillerinin ayrılarak yeni bir parti kurulmasına karar verildi. Bu parti başlangıçta Batıcı görünecek ve öyle davranacaktı. Devlette birtakım vesayet odakları etkisizleştirilene kadar bu davranış devam edecekti. Erdoğan başkanlığında 2001 yılında AK Parti kuruldu. 2002 Kasım seçimlerinde tek başına iktidar oldu. Parti yöneticileri ve Erdoğan Batı yanlısı görünüyorlar ve Batı yanlısı politikalar uyguluyorlardı. Erdoğan ben BOP eş başkanıyım, bile diyordu. Oysa Erdoğan, ekibi ve yakın çevresi de BOP’un Arz ı Mevudun gerçekleşmesi için uygulanan bir proje olduğunu biliyorlardı. Başta ABD, İsrail ve AB ülkeleri ile çok iyi geçiniliyordu. Bu arada Erbakan Ak Parti’yi kıyasıya eleştiriyor, arka kapıdan kaçan çoluk çocuklar, biz sütüz onlar kireç suyu, Batı kulüpçüler gibi sözler söylüyordu. Tabi bu tutumu Erdoğan ile danışıklı idi. Nihayet askeri vesayet birtakım davranışlarla geriletildi. Batı ile ara düzgün olduğundan ekonomik krizler yaşanmıyordu. İç ekonomik çevrelerle ve TÜSİAD ile de iyi geçiniliyordu. Ülkenin alt yapısı yapıldı. Başta savunma sanayi olmak üzere sanayi yatırımlarına hız verildi. Savunma sanayi %20 yerliden %80 yerliye çıkarıldı. Bu çok önemliydi. Tüm bunlar yapılırken yavaş yavaş Batı’dan ayrışmada başladı. Erdoğan Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanına ‘One munite’ diyerek ayrışmanın işaretini verdi. Batı ve içerdeki Batıcılar kriptolar ayıksa da artık çok geçti. Ancak yine de o çevreler mücadeleye devam ettiler. FETÖ eli ile MİT krizi, 17-25 Aralık yargı darbesi, nihayet 15 Temmuz işgal kalkışması ile ülkemizi tekrar vesayete almak istediler. Ancak devletimiz ve milletimiz buna izin vermedi. İşgal girişimini püskürttü. Yargı ve askeri güç ile vesayeti gerçekleştiremeyince ekonomi ile ülkemize çökertmeye çalışıyorlar. Döviz, faiz ve enflasyon ile gayelerine ulaşmak istiyorlar. Döviz ve faiz dizginlendi. Enflasyonla mücadelemiz devam ediyor. Göstergeler onunda dizginleneceğini gösteriyor. Arz-ı Mevud projesinin diğer bir aygıtı da PKK terör örgütüdür. Proje sahipleri bu örgüt vasıtası ile bu topraklarda Kürt devleti kuracaklar sonra her yönü ile zayıf olacak olan bu devleti de yıkıp büyük İsrail’i yani Arz-ı Mevudu ortaya çıkaracaklar. Ama artık Türkiye eski Türkiye değil. PKK’yı da ezdi. PKK yok olmak üzere… Ülkemiz artık Batı boyunduruğundan kurtuldu diyebiliriz. Böylece Siyonist Yahudilerin Arz-ı Mevud projesi de bu topraklarda yani Türkiye’de kurulamaz. Ancak bu projenin sahipleri ve destekçileri yüzlerce yıllık hayallerinden vazgeçmeyecekler. Biz de ülkemizi savunmaktan vazgeçecek değiliz. Bu haç destekli siyon yıldızı ile hilalin mücadelesidir. Sonsuza kadar sürecek.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.