BU AY DEĞİLSE, NE ZAMAN?
BU AY DEĞİLSE, NE ZAMAN?- Muhammet GÜMÜŞ- Yeni Meram Gazetesi
Son iki yılın Ramazan ayının idrakine bakınca bu yıl yaşamaya başladığımız Ramazan ayının coşkusu için Allah’a ne kadar şükretsek, hamt etsek azdır diyorum.
Nasıl demeyeyim ki, geçen yıllarda ne coşku ne mutluluk yaşandı, teravih yok, camiler yok, herkes evinde, herkes kısıtlamalardan kaynaklanan belirsizlikle bir Ramazan yaşıyor. Komşuların birbirine iftarlık hediyeleri bile olmadı.
Konu komşu birbirine balkondan pencereden "hayırlı Ramazanlar" diledi. Velhasıl kelam, Allah bir daha öyle Ramazanlar yaşatmasın diyerek bu Ramazanı en iyi değerlendiren kullarından eylesin duamızı yapıyoruz.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) hutbesinde Ramazan-ı şerifin, müminlerin fert ve toplum hayatları, dünya ve ahirette kendilerine kazandıracağı neticeler açısından ne denli büyük bir fırsat olduğunu açıklamakta; hiçbir ayırım yapmaksızın tüm müminler için geçerli büyük müjdeler vermektedir. Bunlardan biri: “Bu ay, evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.” müjdesidir. Her Ramazan için geçerli bu müjdeyi kimimiz iyi anlayıp layıkıyla değerlendirirken kimimiz ise nefsimize mağlup olarak böylesi bir müjdeyi o yıl için elimizden kaçırmış oluyoruz. Geçen yıl yaşanan Ramazan ayında layıkıyla değerlendiremeyip bu yıla bırakanların kaç tanesi bugün hayatta? İmkânları olabildi mi bu yıl değerlendirebilmeye?
Oysa bir aylık sürede, üçte birlik dilimlerle, bu üç büyük nimete kavuşabilme imkânına sahip olduğumuzu bilmek herhalde son derece etkileyici bir iyileşme teşvikidir.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayında emredilen oruç ve bu ayda yapacağımız diğer tüm güzel davranışlar, temelde bireyin arınmasını ve genel olarak toplumsal dayanışmayı ve kardeşliği sağlayan en önemli ibadetlerden biridir. Oruç, insanın beden ve ruh dengesini sağlayan en kolay ve en pratik yoldur. İradenin güçlenmesinde oruç önemli bir yer işgal eder. Zira oruçlu iken başka zamanlarda terk edilmesi imkânsız gibi görünen birçok kötü ve zararlı alışkanlıklardan uzaklaşılabilmektedir.
Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu cehennem ateşinden kurtuluş olan Ramazan ayı, ilahi rahmetin müminlerin gönüllerini doldurduğu müstesna bir aydır. Ramazan, en tabiî isteklerimizden en önemli görevlerimize kadar her şeyin değerinin çok büyük ölçüde arttığı bir mevsim olmaktadır. O halde “rahmet, bereket ve mağfiret mevsimi geldi yine” deyip toplumca ve topluca kulluğa soyunmak en kutlu işimiz olmalıdır.
Düşünün “Yine Ramazan geldi, Tüm mağfiret imkânlarıyla, cennet kapıları ardına kadar açık, cehennem kapıları sonuna kadar kapalı. Şeytanlar bağlı, kısıtlı. Böyle bir aya erişip de bağışlanmamış olmak ne kadar acı ve hazın bir durum olur değil mi? Böyle fırsatların sunulduğu böylesi imkânların verildiği ve yapılan bir ibadete onlarca yüzlerce ekstra sevapların yazıldığı Ramazanda da bağışlanmazsa insan, peki başka ne zaman bağışlanacak?”
Şu önümüzdeki sayılı günler boyunca ne yapacaksak yapalım, şu soruyu asla aklımızdan çıkartmayalım: “Ramazanda değilse, peki ne zaman?” Sevinç yumağının içine, tam orta yerine kuşku özünü bir atom çekirdeği gibi yerleştiren bu soru. Karalanmış, kirlenmiş ömür defterini temizleme ümidinin doğduğu mevsime yönelik en acı sonu hatırlatan bu soru. Ne yapıp edip aklanmak gereğini vurgulayan, bu iş için “Başka zaman yok” diyen bu soru.
Sizi bilmem ama şahsen ben bu sorunun cevabını bulamadım bir türlü, o nedenle de en güzel nasıl değerlendirilir bunun muhasebesini yapıp o şekilde değerlendirmek âcizane en büyük isteğimdir.
Hem siz de kendiniz için “acaba” demiyor musunuz? Yoksa hazırlığınız tamam, niyetiniz sağlam, yüreğiniz ayakta, rahmet ve mağfiret sağanağında tepeden tırnağa aklanmaya, paklanmaya hazır mısınız? İşte tüm hazırlıklarımızla bu Ramazan, mağfiretinizin adı, aklanmanızın tadı olsun diyorum. En güzel şekilde değerlendirilip paklandığımız aklandığımız Ramazanımızın olsun duası ile yazının son kısmında manalı bir o kadar da düşündürücü bir kıssası paylaşmak istiyorum.
“Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri'nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı.
Bir gün: "Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?" dedi.
Hazreti Cüneyd: Sen lanetli İblis'sin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu.
Şeytan: Ey Sultanü'l Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muvaffak olamadım, dedi.
Hazreti Cüneyd: Defol mel'un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun! Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan! diye bağırdı.”
Kalın sağlıcakla…
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.