Bundan 80 yıl öncesine kadar, suyun çeşmelerden akmadığı ve un fabrikalarının olmadığı bir dönemde kullanılan dolap beygirciliği gözde bir iş kolu idi. Her köyde mutlaka iki-üç su ve un değirmeni bulunurdu. Bağ, bahçe, bostan gibi alanları sulamak için kuyudan su çekmede kullanılan ve eski taş değirmen ocaklarında buğdayın büyük yuvarlak bir taş altında ezilerek un haline getirildiği basit çarklı düzeneğe “dolap” denilir. Çark sistemine bağlı, hep aynı çukurun içinde ve kuyunun çevresinde dönerek, bu çarkları döndüren hayvancağıza da “dolap beygiri” denilir.
Dolap içinde ise kalın ve büyük yuvarlak taşın ortası delik olup; oradan buğday dökülür. Beygirin boynuna da dolap içinde büyük, ağır ve yassı taş, bir urganla (ip) bağlanır. Beygir, taşın etrafında dairesel bir döngü yaptıkça, ezme işlemi ile buğday un haline dönüşür.
Bu sistem için genelde at ya da katır kullanılır. Çark sistemine bağlı hayvanın, genelde gözleri bağlanırdı ki hep aynı yerde dönmekten etkilenmesin diye. Bu hayvanların gözü bağlı olduğu için neye nasıl hizmet ettiğini bilemez.
Dolap beygirinin sağı, solu görmemesi ve yoluna düz bakması için, gözlerinin kenarlarına at gözlüğünü takılır. Bu şekilde beygir yalnızca önünü görür, sağında solunda olup bitenden haberi olmaz. Kendisine yol aldıkça hep ileri gittiği algılatılır, böylelikle aynı dolabın etrafında sürekli döndüğü halde başı dönmez ve huysuzlanmaz. Sahibi de kendisini sürekli kamçılamak zorunda kalmadığından, at gözlüğü hem beygire hem sahibine iyi gelir.
Sürekli ve aynı tempoda taşın etrafında hayvanı döndürmek, göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Beygirin dikkati dağılıp ve huysuzlanıp, dönme işlemine bir son verebilir. Beygir hızlı dönerse başı dönüp yere düşüp arızalanarak telef olabilir. Yavaş dönse, birisinin çok uzun saatler başında beklemesi gerekecektir. Bu için sahibi, beygirin başında bir çıngıraklı çan bağlar ses geldiği sürece bilir ki, beygir dönmeye devam ediyor. Eğer ses kesilirse beygiri kırbaçlayarak beygirin dönmesini sağlar. Dolap beygiri de buğday ezme işine ya da su çekme işine en uygun tempoda devam eder, durur…! Beygirin sahibi ise yatar, uyur…
Yeryüzünde Allah’ın yarattığı her varlık gibi hayvanlar da insanoğluna emanettir. İnsanoğlu hayvanlara karşı insaflı, şefkatli ve vicdanlı olmakla yükümlüdür. Hayvanlar da insanlar gibi yeryüzünün sakinleridir. Onların da yaşama hakkı ve özgürlükleri vardır.
“İnsanlar arasında kendi gözüyle gören ve kendi yüreği ile hissedenler çok azdır…” Albert Einstein
Sen kendine kör bakarsan başkaları da sana öyle bakar. Kötülüğün en çok sevdiği şey ise boşluktur. Bir amaç ve hedeften uzak insanlar, başkalarının kamçılarıyla kendisinden istenilen hizmeti yapmak zorunda kalır. İnsanların üzerine de her türlü kurnazlıklarla “gönül koyma” ve “küsmek” gibi kavramlarla duygusal baskı kurulmakta, sırtına istemediği yükler bindirilmektedir. İnsan ise, gözüne takılan at gözlüğü sayesinde çoğu zaman bu durumun farkında bile değildir.
İnsanlar hayata derinliği olmayan bir çerçeveden bakmaktadır. Ona çizilen alan kadarını görebilmektedir. İnsanlara hata yapmamak adına yüklenen yükler, üstlenilen roller ve yüze vurulan sahte maskeler ile “bu işler böyle olur” ve “yapacak bir şey yok” denilmektedir. En önemlisi de hepimiz her şeyi bildiğimizi ve her yaptığımız işin doğru olduğunu sanıyoruz.
“İnsanları tanımıyoruz ama, çok iyi tanımlıyoruz..!”
İnsanlar; hayır demeyi bilmediği için de kendinden istenen şeyi istemediği halde yapan ve sırtına yükleneni taşımakla yükümlü hale geldiler. Bugün insanın gözlerine bağlanan at gözlükleri sayesinde, etrafını göremediği için aynı yoldan gidip geliyor. Kendi etrafında dönüp dururken, daima ileri gittiğini sanıyor. Halbuki insanoğlu, kendisinin gözündeki at gözlüğünden haberdar bile değildir.
Dolap beygiri gibi, aynı yerde dönüp durarak, at gözlüğü ile tek bir pencereden, aynı açıdan hayata bakarak hiçbir şey öğrenilemez. Hödük ve güdük düşünceyle bir yere varılamaz. İnsan yaşamı boyunca geçmişten öğrendiği bilgi ve becerileri geleceğe taşıyan canlı varlıktır. Hata yaparım düşüncesi ile hayatı ıskalıyoruz. Kaçırdığımız değerli şeyler geri gelmeyecektir. Hayatta düşüp kalkmadan, korkarak yaşamak mümkün değildir. Analitik ve derin bakmayı bilmiyoruz. Sığ ve düz bakıyoruz.
“Yaşamdan zevk alabilmek ancak zayıfların bahtiyarlığıdır. Esas olan sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde onurlu yaşamaktır. Teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden, el etek öpmeden yaşamaktır…” Nazım Hikmet
Hayatı anlamlı kılan düşüncedeki zemin şekil ilişkisi ve derinliğindedir. İnsanın hayatta başarıya ulaşabilmesi için kendi amacı ve hedefleri olmalıdır. Hayat yolunda ilerlemek için de yol almak gerekir.
Saygılarımla…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ