İnsan, yaratılışı gereği aciz bir varlıktır. İktidar sahibi olup milyonlara lider de olsa, tıp dünyasının en önde gelen doktoru da olsa, öğretmen olup ilmiyle etrafına ışık saçan bir muallim de olsa her an sığınacağı, yardım isteyeceği yüce bir varlığa her zaman muhtaçtır. Allah mutlak kudret sahibidir. İnsan ise, mutlak ihtiyaç sahibidir. İhtiyaç sahibi olan insan; hayatı boyunca darda kaldığında, sıkıldığında, çaresiz kaldığında… Vs. bunlardan kurtulmak için hep bir yardımcı arar. Aczini, çaresizliğini arz edeceği, yardım isteyeceği, dua edeceği bir makam arar. Duanın etkili ve kabul olması için fiili olması lazım. Peygamber Efendimiz bir gün mescide girdiğinde borçları sebebi ile üzüntü içinde mescitte oturan Ebu Ümame’yi görür ve onun şöyle dua etmesini istemiştir: “Allah’ım kederden ve hüzünden sana sığınırım, acizlikten ve tembellikten sana sığınırım, korkaklıktan ve cimrilikten sana sığınırım, borç altında ezilmekten ve insanların kahrından sana sığınırım” Ebu Ümame diyor ki: “Rasulullah’ın öğrettiği duayı okudum, Allah üzüntümü ve borçlarımı giderdi” (Ebu Davud)
Ebu Ümame’nin okudum demesi, kendisine öğretilen sözleri kuru kuruya tekrar ettiğini mi, yoksa bu duayı okurken, telkin edilen aktiviteyi de gerçekleştirdiğini mi ifade ediyor?
Hadisi şöyle yorumlamak lazımdır. Ebu Ümame! Üzüntülerin ve üzüntülerine sebep olan borçların- mescitte de olsa- oturmakla ortadan kalkmaz. Şu anda sen, çalışmaktan uzak, teşebbüs cesaretinden yoksun, pasif bir hal sergiliyorsun. Bu durumdan kurtulmanın çaresi, Allah’ın yardımını isteyerek harekete geçmen, kazanarak borçlarını ödemenin yollarını aramandır. Mescitte oturup beklemekle ne üzüntün, ne de borcun biter.” Duanın etkili ve kabul olması için fiili olması lazım. Eylemlerimiz ile duamız birbirini tamamlaması lazım. Müminin duası fiili olur. Peygamber Efendimizin tebliğ metoduna baktığımız zaman yaptığı tüm dualar, yaptığı tavsiyeler eylemleriyle hep fiili olarak desteklenmiştir. Müşriklerin Müslümanları katletmek, ortadan kaldırmak için Medine üzerine geldikleri Bedir’de, Uhud’ ta, Hendek’te; sahabesine, siz kenarda oturun, ibadetlerinizle meşgul olun, ben Rabbime dua eder, melekler göndermesini isteyerek bizi korumasını isterim, diyerek kolay bir yolu seçmemiştir. İstişareler yapmıştır. Kılıcını kuşanıp cephede İslam ordusunun başında olmuştur. Harp meydanına okçularını yerleştirip, harp taktiği neyi gerektiriyorsa o taktikleri sahabesine vermiştir. Savunma harbi için hendek kazdırmış, hatta kendisi de bizzat hendekte çalışmıştır. Savaşın en kızıştığı bir anda, İslam ordusunun panik yaşadığı bir anda sahabenin Peygamber efendimizin etrafında, onun zarar görmemesi için pervane gibi döndüğü esnada, Rasulullah efendimiz etrafında bulunan arkadaşlarına, korkmayın onların attığı oklar bize zarar vermez, ben dua ediyorum dememiştir. Rasulullah(SAV) Allah’ın elçisi olduğu halde, duadan önce yapılması gerekenleri yapmış sonra da dua ile Allah’tan yardım istemiştir. Tarladan mahsul kaldırabilmemiz için toprağın sürülmesi, tohumun atılması ve zamanı gelince de harmanın kaldırılması gerekir. Ürün için gerekenleri yapmayanların, binlerce dönüm tarlası olsa da oradan yalnız dua ile mahsul elde etmesi mümkün değildir. Günümüzde dualarımızı fiili yapmak yerine, işin kolayına kaçarak; borcun ödenmesi, sıkıntının giderilmesi, imtihanın kazanılması, çocuk sahibi olmak, hastalıklardan şifa bulmak için…. yazılan dualardan netice beklenmektedir. Bu duaları belirtilen sayılarda okuduğunuz zaman emellerinize ulaşabilirsiniz diye, hiç de İslami usullere uygun olmayan bir anlayış her geçen gün yaygınlaştırılmaktadır. Duanın kabulü için öncelikle istediğimiz şeyin sebeplerini yapmalıyız. Kısaca dualarımız fiili olmalıdır. Çalışmadan, gayret göstermeden imtihanı kazanmak, borçlarımızı ödemek, doktora gitmeden, tedavi yollarını araştırmadan sağlığımıza kavuşacağımıza inanmak gibi bir düşünceye sahip olmak inanç dünyamızda onarılmaz yaralar açacaktır. Meselâ, işlediği günahlarının affını isteyen bir kimsenin, “ey Rabbim! Beni affet, bağışla” diye yalvarması sözlü dua, günahları terk edip Allah’ın emrine yönelmesi, işlediği günahlara bir daha dönmemesi ve sâlih ameller işlemesi, fiilî duadır. Mü’minin, “Allah’ım! Cennetini bana nasip et” demesi sözlü dua, iman edip sâlih ameller işlemesi, Allah’ın emir ve yasaklarına uyması fiilî duadır. Sadece sözlü dua ile yetinmek, fiilî duayı terk etmek, insanı istediğine kavuşturmaz. Mü’min istediği şeyin zeminini hazırlamalı, fiil öncesinde de sonrasında da dua etmelidir. Fiil öncesinde yapılan sözlü dua, başarılı olmak için bir hazırlık ve ruhî bir arınmadır. Fiil sonrasında yapılan sözlü dua ise; o fiilin başarı ile sonuçlanmasını ve harcanan emeğin ve çabanın boşa gitmemesini yüce Allah’tan istemek, fiilini O’nun takdir, irade ve yardımına havale etmektir. Sadece sözlü dua edip fiilî duayı terk etmek de, yalnızca fiilî dua yani eylemle yetinip, sözlü olarak ilâhî yardımı dilemekten uzak durmakta hatalı bir davranıştır. Dualarımızın kabul olması temennisi ile…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ