HUZUR, ‘SIKINTISIZ’ HAYAT DEMEK DEĞİLDİR…

Öncelikle toplumun ve insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için 7 gün 24 saat kararlılıkla çalışan huzur ve güvenlik başta olmak üzere; terör, suç örgütü ve salgınla mücadelede hayati görev üstlenen Polis Teşkilatımızın 177. kuruluş yıl dönümünü kutluyorum. Ayrıca şehit polislerimize Allahtan rahmet, gazi ve emekli polislerimize hayırlı sağlıklı uzun ömürler dilerim. Allah tüm polislerimizin görevlerini kazasız belasız yapmalarını nasip etsin. Bizler için canını riske eden tüm kahraman polislerimizi korusun. Amin.
İçerisinde bulunduğumuz ve idrak ettiğimiz mübarek Ramazan ayı tüm güzelliği ve rahmeti ile yaşanmaya devam ediyor. Artık ilk başlara göre toplum olarak ramazan yaşantısına uyum sağladığımızı görmek te ayrıca mutlu ediyor.
Tabi bahanesi Ramazan ve oruç olan tatsız tuzsuz hadiselerde yaşanmıyor değil tabii ki. Kimi zaman çarşıda kimi zaman pazarda, genellikle de trafikte bu tatsız olayları görmek mümkün. İnsanız toplum olarak yaşadığımız ortamlarda böylesi durumlar haliyle olacak. Gönül ister ki hiç olmasın, insanlar saygı ve anlayış çerçevesinde hareketle sorunlarını çözebilsinler. Ama kimi zaman bu mümkün olmuyor.
Trafikte kurallara uymamaktan tutun da anlayış eksikliği fitili ateşlemeye yetiyor.
Lütfen saygı ve anlayış olsun. Bu mübarek ayı bahane edip öfkenizi sıkıntınızı topluma yansıtmak yerine bu ayın en büyük öğretilerinden olan sabrı hayatımızın merkezine taşıyalım. Belki 11 ay başaramadığımız sabrın ve anlayışın tatbikini şu 1 ayda gerçekleştirmenin gayretini verelim bari.
Bu konu nereden icap etti de yazdım. Hemen ifade edeyim. Hafta sonu çarşıda pazarda neler oluyor diye şehrin kalbinin attığı Bedesten, Kapı Cami, Aziziye bölgelerinde biraz dolaştım.
Kimi tezgâh başlarında pazarlıklar, kimisinde malum fiyat artışlarının kritiğini gördüm. Hani o ifade edilen meşhur alım gücü var ya onun en azından günlük alışverişlerde düşmediğine şahitlik ettim.
Ramazanın bereketi kısaca sarmış sarmalamış ve en çok beni mutlu eden ise fiyat artışlarının en büyük faydasının geçtiğimiz yıllarda yaşanan israfın önüne geçmiş olduğunu duymak, görmek oldu.
Dedim ya çarşı pazar olunca arada haliyle sinirlerin dengesizliği de olacak. Bu tip birkaç olaya da denk geldikten sonra bu mübarek ayın bize kazandırdığı güzelliklerin daha çok yaşanması gerektiği duasında bulundum. Huzurun, mutluluğun rahatlığın ve ferahın kıymetini bilmek için içerisinde bulunduğumuz hayatın her yönünü çok iyi algılayıp onun içinden şükrümüzü, hamdımızı ve huzurumuzu bulmamız gerek. İşte tam burada, sizlerle düşündüren bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
“Bir gün bilge bir kral, huzuru en güzel resmedecek sanatçıya büyük bir ödül vereceğini ilan etmiş. Yarışmaya birçok sanatçı katılmış. Günlerce çalışmışlar, birbirinden güzel resimler yapmışlar. Sonunda, eserlerini saraya teslim etmişler. Tablolara bakan kral sadece ikisinden gerçekten çok hoşlanmış.
Ama birinciyi seçmek için karar vermesi gerekiyormuş tabii ki.
Resimlerden birisinde, sükûnetli bir göl varmış. Göl bir ayna gibi etrafında yükselen dağların huzurlu görüntüsünü yansıtıyormuş. Üst tarafta pamuk beyazı bulutlar gökyüzünü süslüyormuş. Resme kim baktıysa, onun mükemmel bir huzur resmi olduğunu düşünmüş haliyle.
Ancak diğer resimde de dağlar varmış.
Ama engebeli ve çıplak dağlar. Üst tarafta öfkeli gökyüzünden yağmur boşalıyor ve şimşek çakıyormuş.
Dağın eteklerinde ise köpüklü bir şelale çağıldıyormuş. Kısacası, resmin hiç de huzur dolu olduğu söylenemezmiş.
Fakat kral resme bakınca, şelalenin ardında kayalıklardaki bir çatlaktan çıkan minnacık bir çalılık görmüş. Çalılığın üzerinde ise anne bir kuşun ördüğü bir kuş yuvası görünüyormuş. Sertçe akan suyun orta yerinde anne kuş yuvasını kuruyormuş...
Harika bir huzur ve sükûn değil mi?
Bu detay sonrası doğal olarak kral ikinci resmi seçmiş. Ve 'Çünkü' demiş 'Huzur, hiçbir gürültünün sıkıntının ya da zorluğun bulunmadığı yer demek değildir. Huzur, bütün bunların içinde bile yüreğinizin sükûn bulabilmesidir. Huzurun gerçek anlamı budur'”
Kalın sağlıcakla.