İmam Gazali’nin ölümle öğüdü (2)
İmam Gazali’nin ölümle öğüdü (2)- Hüseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi
Nefsim âhireti uzak görüp dünyayı arzulamakta ısrar ve devam etti. Ben yeniden ona döndüm, bu defa susan vâız (ölüm) yoluyla öğüt vererek dedim ki, Konuşan vâız (Kur’an) susan vâızı haber vermiş
“0 kaçıp durduğunuz ölüm muhakkak ki size ulaşacak, sonra da gizli ve âşikâr her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O, yapmış olduğunuz amelleri size bildirecek” (Cum’a 62/8) buyurmuştur.
Hadi, dedim, sen peşin gördüğün şu dünyaya gönül bağlamışsın; peki, ölümün bir gün muhakkak geleceğine, tutunduğun her dalı keseceğine, sevdiğin her şeyi çekip alacağına… inanmıyor musun? Düşünmüyorsun ki gelecek her şey yakındır, uzak olan gelmeyecek olandır, Allah Teâlâ, “Ne dersin, o inkârcıları yıllarca refah içinde yaşatsak da sonra tehdid edilegeldikleri ölüm gelip çatıverse, o yaşatıldıkları yıllar kendilerini kurtarabilir mi?” (Şuarâ 26/205-207) buyurmuştur. Şimdi sen, içinde bulunduğun her nimetten çekip alınmayacağını mı sanıyorsun? Akıllı ve asil insan, ölüm vasıtasıyla bilfiil dünyadan çıkarılmadan önce gönlünden ona vedâ eder. Haris ve alçak kişi de bütün varlığıyla dünyaya tutunur, eli boş, perişan ve hasret içinde oradan kovuluncaya kadar.
Nefsim bu sözlerimi de tasdik etti, fakat netice vermeyen, sözde bir tasdikle. Çünkü o, dünya menfaatini elde etmek için çalıştığı kadar âhirete hazırlanmak için asla çalışmamış, kendini memnun etmek, hatta halkın teveccühünü kazanmak için gösterdiği gayreti Allah rızası uğrunda hiç de göstermemiş, insandan utandığı kadar Allah’tan utanmamıştır. Evet, benim nefsim, kış mevsiminde muhtaç olacağı her şeyi, daha sonbaharı beklemeden, yaz aylarında te’min etmek için gösterdiği faaliyeti âhiret yolculuğu için göstermemiştir. Oysa ki ölüm, belki de kışa varmadan kendisini kapacaktır. Ölüm ve âhiret ki geleceği şüphesizdir, ondan kaçıp kurtulmak asla mümkün değildir. Dedim ki nefsime;
Yaz için, süreceği kadar hazırlık yapmıyor, yazlık ihtiyacını sıcağa karşı gösterebildiğin tahammüle göre ayarlamıyor musun?
Evet, dedi.
O halde, dedim, Allah’a, cehennem ateşine sabredebileceğin kadar âsi ol, âhiret için orada kalacağın kadar hazırlan. Nefsim
— Bu, ihmâline ancak ahmakların müsaade edebileceği bir vazifedir, dedi.
Fakat yine de eski bildiğine devam etti. Kendimi bir filozofun dile getirdiği şu hâl içinde buldum: “İnsanlar arasında öylesi vardır ki vücudunun yarısı ölür de diğer yarısı bildiğinden vazgeçmez.” Evet, ben kendimi onlardan biri olarak görüyorum.
Nefsimi, azgınlığından vazgeçmez, ölümün de Kur’ân’ın da öğüdünü kabûl etmez görünce anladım ki en önemli iş, onun, nasihatleri sözle benimseyip tasdik ettiği halde taşkınlığında ısrar edişinin, bu çok enteresan hâdisenin gerçek sebebini araştırmaktır. Uzun uzun araştırdım, nihayet buldum. İşte ben önce kendime, sonra da âhiret kardeşime ondan kaçınmayı tavsiye ediyorum; çünkü tedavisi imkânsız olan hastalık, yersiz güvenmeye ve vurdumduymazlığa götüren asıl faktör budur. Evet, bu gerçek sebep: ölümü uzaklarda bilmek, ansızın bastıracağını hesaba katmamaktır. Öyle ya, bir insan düşünelim, sözüne güvenilir biri, gün ortasında ona hemen o gece öleceğini yahut bir hafta veya bir ay içinde dünyaya vedâ edeceğini haber versin. Bu adam hemen toparlanıp doğru yola girmez mi; böylesi, Allah rızâsına uygun olmayan servet şöyle dursun, O’nun rızâsına uygun sandığı fakat gaflet ve aldanışına sebep teşkil eden her türlü servet ve imkânı hemen terk edivermez mi? Demek ki, selâmetle akşama ulaşacağına veya ölmeden sabaha varacağına inanan gâfil insanoğlu dinî sahada tenbellikten, işi sonraya bırakmaktan kurtulamıyor; olsa olsa pek ağır adımlarla ilerleme kaydedebiliyor.
İmdi, âhiret kardeşime ve kendi nefsime Rasûl-i Ekrem (s.a.) ‘in öğüdünü salık veririm. Buyurmuştur ki:
“Hayata vedâ etmek üzere olanın namazı gibi namaz kıl.” Şüphe yok ki o şanlı Peygamber, sözlerin en vecizine, ifadenin en doğru, en açık ve seçik olanına sâhip kılınmıştı. Hiçbir öğüt Rasûlullah’ın bu veciz ifâdesinin sınırına ulaşmadan fayda sağlayamaz. Gerçekten, her kıldığı namazı son namaz telâkki edebilenin kalbi ve huzuru onunla beraber olur, namazdan sonra da âhiret yolculuğuna hazırlanması kolaylaşır. Bunu yapamayan kimse ise devamlı gaflet, yersiz güvenme ve işi sonraya bırakma duygusu içinde olur, ta ki, ölüm gelip çatıncaya ve her şeyi elinden kaçırmış olmanın hasreti sarıncaya kadar.
Ahiret kardeşimden, bu mertebeyi bana lûtfetmesi için Allah’a yalvarmasını rica ediyorum; çünkü ben O’na ulaşmayı istiyor, fakat âciz kalıyorum. Ve kardeşime, bu mertebeye ulaşmadan nefsiyle barışmamasını, onun aldatmacalanndan titizlikle kaçınmasını tavsiye ediyorum.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.