Su, insanlık tarihinden bu yana yeryüzüne bulunmakta ve yeryüzünün kaynağı da suya dayanmaktadır. Su yaşam kaynağı ve hayattır.
Tarih boyunca yerleşim yerlerinin; suya kolay ulaşabilen, tarımsal alanlara yakın ve hayvanların otlanabileceği yerlerde yoğunlaştığı görülmüştür. Bazı coğrafyalar kendi kaderlerini yaşar. İklim, arazi şekli, yeraltı kaynakları vb. gibi İç Anadolu’nun da belli bir özelliği vardır.
Anadolu’da suyun olmadığı kırsal alanlarda insanların ve hayvanların su ihtiyaçları kuyularından temin edilmiştir Su kuyusu toprak zemin 1-2 metre çapında suyun olduğu zemine kadar insan gücüyle kazılarak oluşturulmuştur. Toprağın göçmemesi için de kuyunun çeperinde kuru taş duvar örülerek sağlamlaştırılmıştır. Kuyu ağzında ise; taş bloklarla yükseltilmiş sert bir döşeme üzerinde makaralı bir düzenek vardır. Kuyu ağzına yakın noktada “havzan” adı verilen bir depo bulunur. Kuyudan su çıkarılabilmesi için, makaralı sistemde ipin (urgan) ucunda bağlanmış kasnak şekilde “gön” adı verilen kova bulunur.
Kuyudan su çekmek için, ipin ucundaki kova kuyuya sarkıtılır. Kova 40-50 metre derinliğindeki suya eriştikten sonra at ya da eşeğe bağlanan ip yardımıyla ve hayvan üzerindeki kişinin idaresiyle hayvan bu yol üzerinde kuyunun derinliği kadar mesafeyi kat eder. Başa varınca kuyu başındaki kişinin seslenmesiyle at ve sürücüsü durur, geri dönerler. Kuyu başındaki kişi tarafından kovadaki su hazneye (havzana) aktarılır. Sonra, kova tekrar kuyuya gönderilir. Hayvan ve sürücüsü de aynı şekilde ipi çekmeye devam eder. Bu sistem ihtiyaç olan su temin edilinceye kadar ve havza dolana kadar tekrar eder durur. Havzandaki suyu da ihtiyacı olan insanlar kap kacak ve fıçılarını doldurarak evlerine taşırlar. Hayvanların su içebilmesi için, ayrıca kuyu yanında su yalakları vardır.
Köyde su çekme sırası gelen aile, hiç kimsenin söz söylemesine gerek duymaksızın görevini yerine getirir. Bir kuyunun suyundan faydalanan 4-5 köy ailesi olur. Suyun kuyudan çıkarılması işi sırayla “keşik” yapılır. “Aylan sırası” gelen aile kuyudan suyu çeker. Köydeki her aile bu görevini aksatmadan yerine getirmekle yükümlüdür.
Köy yerleşim yerlerinde kısıtlı suyla ve yoklukla tarımsal çaba, çalışma, gelenek ve görenekler uzun yıllar sürdürülmüştür. Bu sorumluluk bilinciyle komşular arasında, aynı amaç uğruna paylaşım yapan tarımsal alandaki faaliyetleri de “imece” usulüyle gerçekleştirmiştir. Köyde, toplum bilincinin varlığı ve karşılıklı dayanışma kültürü yakın zamana kadar sürdürülmüştür.
Su, bütün canlılar için çok değerlidir. Damlasına itina gösterilerek tüketilmiştir. Ne var ki değişen zaman içerisinde rastgele su tüketim alışkanlığı sonucu su kuyuları ilgisiz kalmış ve kurumuştur. Su kuyuları “kör kuyular” a dönmüştür. Kapatılan kuyu başlarındaki taş yapılar ve malzemeler de çarçur edilmiştir. Artık, istense de su kuyuları geri gelemez olmuştur.
Zamanla eski su kuyularının yerine, daha derin elektrikli motopomplar yapıldı. Beton depolardan basılan sular, köylere dağıtılıp herkesin kolay erişimi sağlandı. Artık, köylüler bireysel olarak suya kolay eriştiği için, kırsal yaşamda geleneksel dayanışma kültürü de unutuldu. Kimsenin kimseye ihtiyacı kalmadı. Bireysel yaşam ön plana çıktı.
İnsanlık; vicdansız, aç susuz demeyen, kendi çıkarını düşünen, suyu buldukça gelişigüzel tüketen bencil bir hale geldi. İstenilen bol suydu ama, yerüstü de yeraltı da tüketildi. Değerini bilmediğimiz için, kaybolan şeylerin tedavisi yoktur.
“Suyun değeri kuyu kuruyunca anlaşılır…” Thomas Fuller
Bitmez sanılan sular, bilinçsizce tüketildiği için su varlığı da çok derine düştü. Kuraklık dönemlerinde insan suyu bulamadığı zamanda dahi ölçüsüz su tüketim alışkanlıklarından vazgeçmiyor. Suyu bulmak için daha derin kuyu açıyor. Günümüzde görülen “obruklar” da bu nedenle çok artmaktadır. Obruklar, yeraltının boşalması sonucu yeryüzünün çökmesi sonucu oluşan doğal davranış biçimidir. Doğa olayları aslında insanlar için bir uyarıcıdır. Bilmek önemlidir.
Günümüz kuraklık dönemleri geçmiş dönemlerde de yaşanmış, fakat bu denli sorumsuz, bencil, vahşi tüketim vicdansızlığı ile yer altı kaynaklarının kurutulduğu bir zaman görülmemiştir. Bugün güçlünün, arsızın ve vicdansızın insanca yaşamayı unuttuğu ve ahlaki değerlerin terkedildiği bir yaşamdayız. İnsanlar yerin üstünü paylaşamadığı gibi, altını da paylaşamıyor. Vicdan nasıl besleniyorsa sonucu da öyle oluyor.
Bütün insanlara yetecek kadar su varken, niye susuzluk ve açlık var…? Önemli bir sorundur.
Her canlının yerüstünde olduğu gibi, yeraltında da hakkı olduğunu bilmek gerekir. Temelde ahlaki değerler bilgisizliği var. Bilgisizlik ve ilgisizlik kötüdür. Sorunları görmezden gelmek, ötelemek sorunu çözmez, aksine daha da büyütür. Sorunlar oluşmadan ahlaki değerler doğrultusunda, insanlara, insanca yaşama hakkını öğretmek gerekir. Her birimiz birbirimize muhtacız. Yardımlaşmak zorundayız. İlelebet hiçbir şeyin sahibi değiliz. Suyun değerini bilenlerle buluşmalı, el ele verip çözüm bulmalıyız.
Yarınını korumak isteyenler sularını korumalıdır. Su gelecektir akıp giden geleceğin elinden tutun. Petrol biter, doğal gaz biter, kömür biter hayat devam eder.
Ama, su biterse hayatta biter…!
Selamlarımla…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ