Konya
°C
Yeni Meram

Boykotun söylemi söylemin boykotu

Boykotun söylemi söylemin boykotu- Evren ATCI- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
05.04.2025 00:00
04.04.2025 12:01
0
444
ABONE OL

Son günlerde Türkiye’de siyaset sadece kürsülerde değil; market raflarında, restoran girişlerinde, hatta boş alışveriş torbalarında konuşuluyor. Gündemin en sıcak başlığı: boykot çağrıları. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “haftalık mitingler” ve “ekonomik boykot” çağrısı, siyasetin diline yeni bir boyut kazandırdı. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından muhalefet cephesi yalnızca sandıkla değil, artık alışveriş sepetiyle de mücadeleye hazırlanıyor gibi görünüyor. Bu çağrıların hedefinde ise sadece iktidar değil; onun ekonomik çevresi, medya ayağı ve kamuoyuna yön veren tüm organları bulunuyor. Özgür Özel’in hedef gösterdiği markalar arasında Doğuş Grubu ve Nusr-Et gibi sembolik isimlerin bulunması, tesadüf değil. Bu şirketler, muhalefet gözünde yalnızca ticari aktörler değil; sistemin devamlılığını sağlayan, “itibar inşasına” katkıda bulunan figürler. Yani mesele bir porsiyon biftek ya da bir fincan kahve değil—mesele, kimin parasını, kime kazandırdığı. Bu çağrılar hükümet cephesinde sert bir tepkiyle karşılanırken . Ticaret Bakanı Ömer Bolat, boykotları “ekonomik sabotaj” olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz da benzer bir şekilde, bu tarz girişimlerin toplumsal uyumu bozabileceğini, ekonomik istikrarı tehdit ettiğini savundu. Hükümetin yaklaşımı açık: Boykot, bir halk refleksi olabilir ama siyasi bir stratejiye dönüşürse “toplum mühendisliği” olarak görülür. Burada ince bir çizgi var: Devletin halkın tüketim tercihlerine doğrudan müdahale etmediği bir ekonomi sisteminde, tüketici özgürlüğü kutsal kabul edilir. Ancak bu özgürlük, siyasi bir tepkiye dönüştüğünde, devlet aynı özgürlüğü “tehdit” olarak yorumlarsa, orada mesele sadece alışveriş olmaktan çıkar.
Erdoğan ve Boykot: Söylemlerdeki Zaman Yolculuğu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın boykot konusundaki geçmişten bugüne evrilen söylemleri bu bağlamda dikkat çekici. 2010’lu yıllarda özellikle referandum süreçlerinde boykotu “antidemokratik” bulan Erdoğan, 2025’e geldiğimizde enflasyonla mücadele kapsamında, “pahalı ürün satan” işletmelere karşı boykot çağrısı yapıyordu. Bu söylemsel dönüşüm, sadece Erdoğan’a özgü değil. Dünya siyaset tarihinde de benzer örnekler mevcut. Boykot, iktidarda bir tehdit; muhalefetteyken ise bir hak olarak algılanabiliyor. Bu nedenle boykotun “ahlaki zemini” değil, “politik bağlamı” belirleyici oluyor. Ancak şu soruyu sormadan geçemeyiz: Gerçekten geniş halk kesimleri bu boykota katılabilir mi? Türkiye’de bugün dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 20 bin liraya dayanmışken, temel gıda ve yaşam ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan bir vatandaşın “bilinçli tüketici” olarak siyasi refleks göstermesi ne kadar mümkün? Özellikle hedef alınan markalar arasında lüks tüketim ürünleri veya yüksek segment restoranlar varsa, bu boykotun etkisi sembolik düzeyde kalabilir. Zira, o mekanların müşterisi zaten toplumun küçük bir kesimi. Boykot edilen yere hiç gitmeyen biri için bu, bir “eylem” değil, bir “tespit” olur.
Uluslararası Perspektif: Boykot Sadece Bizde mi?
Dünya siyasetinde boykotun stratejik bir araç olarak kullanımı oldukça yaygın. Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı uygulanan uluslararası boykotlar, bu stratejinin en etkili örneklerinden biri. Yine son yıllarda ABD’de Black Lives Matter hareketi çerçevesinde birçok tüketici markası hedef alınmış, baskı neticesinde bu markalar politik pozisyonlarını gözden geçirmişti. Ancak Türkiye’deki fark, boykotun hem muhalefet hem iktidar tarafından aynı anda ama zıt yönlerde kullanılıyor olması. Bu durum, toplumun her iki yanını da gerilimli bir “tüketim savaşının” içine çekiyor. Önümüzdeki süreçte bu tartışma daha da büyüyecek gibi görünüyor. Zira siyaset artık sadece oy pusulasında değil; alışveriş listelerinde, kahve tercihlerinde, restoran seçimlerinde bile belirleyici bir hâle geldi. Tencereyle sandık arasında sıkışan bu halk, şimdi bir de cüzdanıyla politik mesaj vermeye çağrılıyor. Ancak unutmamak gerekir ki, ekonomik tepkinin etkili olabilmesi için sadece tepki değil, alternatif üretim ve dayanışma ağlarının da kurulması gerekir. Aksi hâlde, tüketici sadece kendi konfor alanını daraltır; sistem ise yoluna devam eder. O yüzden belki de sorulması gereken soru şu: Boykot ederken, yerine neyi koyuyoruz?

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.