Konya
°C
Yeni Meram

İBADETLERİMİZ AHLAKA DÖNÜŞÜYOR MU?

İBADETLERİMİZ AHLAKA DÖNÜŞÜYOR MU?-Lütfi AYHAN-Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
04.09.2024 00:50
03.09.2024 14:51
0
1046
ABONE OL

Mümin olan insanlar şuna inanırlar, gerçek bir mümin en ahlaklı insandır. O, en faziletli, en erdemli bir kişiliğe sahiptir. Daha doğrusu bu sıfatlar onun inancının, ibadetinin, ahlakının bir parçası, bir neticesidir. Çünkü Müslüman şuna inanır: Allah (cc) vardır, birdir, eşi benzeri yoktur,  gücüne, kudretine, ilmine sınır yoktur. Bunların yanında O Allah (cc), tüm iyiliklerin, tekmil güzelliklerin, sahibi, kaynağı ve membaıdır. Müminler de bu kaynaktan en fazla beslenen âdemoğullarıdır.  Rabbimiz tüm mahlûkatı (yani zamanı, mekânı, galaksileri;  dünyayı, ahireti;  hayvanatı, nebatatı;  çölleri, dağları denizleri,  havayı, toprağı, suyu ateşi; bedeni, canı, ruhu, kalbi, aklı …) insan, insanı da kendisi için yarattığını bildirmiştir. Allah’ımız, ilk insan Hz. Âdem'den son insana kadar tekmil âdemoğullarına, uymaları gereken emir ve yasakları, gönderdiği kitaplar ve Peygamberler aracılığı ile bildirmiştir.  Buna göre son din İslam, son Peygamber Hz. Muhammed (sav), son Kitap Kur’an, son ümmet de Muhammed Ümmetidir. (Yani bizleriz) 

YÜKÜMÜZ ÇOK AĞIR VAZİFEMİZ PEK YÜCE

Bu bilgileri kabul eden ve inanan bir insan,  yüce bir idealin peşine düşmüş demektir. Bu büyük gaye de ona çok ağır bir vazife yüklemiştir. Allah (cc)  o yüke  “emanet” adını vermiştir. Dağların, taşların yüklenmekten kaçındığı bu emaneti mümin insan omuzlamıştır. Mümin,  bu yükü kaldırdığı zaman dünyadaki en erdemli,  en soylu,  en faziletli, en iyi insan olur (olmalıdır). Olmuyorsa, yani tüm güzel ahlaklar (cesaret, cömertlik, çalışkanlık, temizlik,  zalime karşı, mazlumdan yana, sade yaşayan, lüksten israftan kaçınan…) kendisinde toplanmıyorsa, bu kişinin ya itikadında,  ya ibadetlerinde, ya ahlakında eksikler var demektir.

'Elhamdülillah Müslümanım' diyen bizler,  tüm dünyaya,  diğer ülkelerde yaşayan Gayrimüslim olan akrabalarımıza (çünkü tüm insanlar âdemin torunlarıdır) hikmet nazarı ile  bir bakalım,  onlarla kendimizi bir kıyaslayalım;  bizler onlardan ahlaken üstün müyüz? Yani onlardan çalışkan, onlardan adaletli, onlardan,  cömert, onlardan cesur muyuz?  Değilsek ve bu neticenin sebebi dinimiz değilse sebep ne olabilir?  İnancımız değil çünkü bunun ispatı var: Başta Peygamberimiz ve sahabe efendilerimizin destansı hayatı buna baş misaldir. Ardından Müslümanlar Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar dönemlerinde yüce bir ahlaka sahip olmakla kalmamışlar dünyada bir numaralı güç olma sıfatı ile gerek kendi tebaalarına,  gerekse ülkelerinde ve ülke dışında  yaşayan Gayrimüslimlere adaletli bir yönetim sergilemişlerdir.

EKSİĞİMİZ DİNİ ANLAYŞIMIZ OLMASIN 

En başta şunu bilmeliyiz ki her şeyin sahibi, planlayıcısı ve yaratıcısı olan Rabbimiz tüm insanları ve tekmil milletleri ayrı ayrı huylarda, farklı farklı karakterlerde yaratmıştır. Hatta peygamberlerin beş ortak özelliklerinin dışındaki huy ve karakterleri değişiktir: Âdem atamız safiyullahtır, İbrahim peygamber Halilullahtır, Musa peygamber Kelimullahtır, İsa peygamber Ruhullahtır.  Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) ise Habibullahtır… Aynen bu misale benzeyen diğer misaller ise peygamberimizin eşsiz sahabeleri, erenler, mürşitler, arifler ve tüm insanlıktır. Ebubekir efendimiz Sıddık, Ömer efendimiz, Faruk (adil), Osman efendimiz, Hayâ timsali, Ali Efendimiz,  İlmin kapısı sıfatları ile tebarüz  etmişlerdir.  Arifler, Erenler, Mürşidler de öyle; bu mübareklerin de  kimisi cezbeli, kimisi ilim ve hilim sahibi, kimisi celalli, kimisi cemalli… Bu hükmün devamı olarak şunu da bilmeliyiz ki  tüm insanların parmak ve  göz izleri gibi huyları da karakterleri de farklı farklıdır, birbirine tıpatıp benzemez.. Bu farklılıklardır ki mezhepleri, meşrepleri, ideolojileri, felsefi akımları, kültürleri doğurmuştur. O nedenledir ki Müslümanlar, Allah’ı, dini ve  ilk insan Hz. Adem’den bu yana yaşamış insanların ve milletlerin edindiği tecrübeyi iyi irdeleyip, eksiksiz bir hayat  anlayışına sahip oldukları dönemlerde siyasette, ilimde, ekonomide, adalette, ahlakta… Yücelmişler ve dünya lideri olmuşlardır.  Böylece hem kendileri rahat etmiş hem dünya huzur bulmuş. (Bu huzurdan kastım sadece güç, rahatlık ve lüks hayat değildir. Çünkü dünyada gerçek huzur ve hakiki saadet zaten olmayacaktır. Burada kast ettiğim diğer milletlere ve devletlere kıyasla daha iyi bir durumda olmalarıdır.)  

O mutlu ve kutlu asırlara dönmek için yapmamız gereken eylemlerden biri de o dönemlerdeki İslam anlayışımıza rücu etmektir.  O anlayış nedir? Bu sorunun cevabı uzun olduğu için cevabı başka bir yazıya bırakıyorum Şimdilik şunu söyleyeyim ki o anlayış ilk önce ve en başta aklı, kalbi, gönlü Allah sevgisi ve bilgisi ile doldurmaktır.

+Konu ile ilgili Mahmut Erol Kılıç Hoca’nın şu videosu faydalı olacaktır. (https://www.youtube.com/watch?v=mZY6zjmsHDQ&t=4402s) )

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.