SAHNE SURİYE/PERDE 2
SAHNE SURİYE/PERDE 2-Behçet BÜYÜKGÖKMEN-Yeni Meram Gazetesi
Geçen hafta bu köşede Perde 1’i yazdığımda henüz Esed kaçmamış, Suriye de Baas rejimi çökmemişti. Gerçekten olaylar baş döndürücü hızla gelişiyor. Elli yılda olacak olaylar neredeyse bir hafta içinde oluveriyor. Diyebiliriz ki tarihin akışı hızlandı. Bu hızın hızına yetişmek mümkün mü bilmiyorum.
Bugün çok uzatmadan elimden geldiğince perde 2’yi yazmaya çalışacağım.
Bilindiği üzere perde 1 Baas rejiminin çökmesi ve Esed’in ülkeyi terk ederek kaçak duruma düşmesi ile kapandı.
İlk gelen haber ve görüntüler adına muhalif güçler denilen güçlerin oldukça aklıselim ile davrandıklarını, iyi çalışılmış bir stratejiye uygun adımlar attıklarını gösteriyor. Bu kadar farklı fraksiyon ve oluşumdan meydana gelen böylesi bir yapının en azından bu ana kadar oldukça sorunsuz bir şekilde hedefe yürüyor olması ilginçtir ve üzerinde ciddi olarak düşünmeye değer bir durumdur.
Bunu ileride nasip olursa yapmak ümidiyle şimdilik bir kenara not ediyorum.
Tanık olduğumuz süreci bir de benim tespitlerim üzerinden okuma zahmetine katlanırsınız umarım.
Suriye halkının ülke içinde ve sığınmacı olarak yaşamakta oldukları Türkiye de büyük bir coşku ile rejimin çöküşünü ve Esed’in devrilişini kutlamaları dikkate değerdi. Üstelik yediden yetmişe misali her yaştan her kesimden insanlar kutlama için sokaklara çıkmış yollara dökülmüştü. Halkın sevinç gösterilerinden ve yaşadıkları coşkudan "öyle bir beladan kurtulduk ki, bundan sonra ne olursa olsun daha kötüsü olmaz" duygusuyla hareket ettikleri rahatlıkla anlaşılabilir. Yine bu gösteriler, halkın hemen hemen aynı öfkeyi İran rejimine de duyduğunu göstermesi bakımından ilginçtir.
Bugün itibariyle Suriye de Esed ile birlikte net kaybeden İran’dır. Yeri gelmişken İran rejimi hakkında birkaç söz etmek isterim. Yaklaşık 45 yıl önce büyük bir halk hareketi ile devrim sonucu iktidara gelen mollalar büyük bir başarısızlık ve prestij kaybı ile karşı karşıyadırlar. Benim düşünceme göre bugün ortaya çıkan bu tablo, rejimin temellerini oluşturan paradigmanın sonucudur. Özellikle anayasa ile temele konulan resmi mezhebin "Caferi"lik olması ve yönetme yetkisinin sadece mollalar sınıfına ait olmasını zorunlu kılan "velayeti fakih" ilkesi zannımca sorunun ana nedenlerindendir. Elbette bu konu bir makale hacminde izah edilebilecek bir konu değildir. En azından ileride bu konu hakkında müstakil bir makale yazmayı ümid ederek geçiyorum.
Kaybedenler sınıfına elbette Rusya’yı da eklemek gerekecektir. Rusya çarlık döneminden beri hayali olan sıcak denizlere inme, orada var olma idealine ilk defa Esed sayesinde ulaşmışken, yani Tartus deniz üssü ve Himeymim hava üssü ile bu hayale ulaşmışken kendisine bu imkanı sağlayan Esed’i ve rejimi koruyamamış, tarihi bir prestij kaybına uğramıştır.
Son olarak devrimin lokomotifi olarak görünen, ismi o şekilde duyulan HTŞ hakkında da birkaç söz ederek yazıyı bitirmek istiyorum. Bilindiği gibi HTŞ terör örgütleri listesinde olan bir yapı. Selefi/cihadcı bir karaktere sahip olduğu biliniyor. Ama "devrim" süreci veya bir başka deyişle rejimin devrilmesi sürecinde bilindik karakterini yansıtan her türlü eylem, söylem ve görüntüden özenle uzak durdu. Doğrusu bunu da başardı. Benim için dikkat çekici bir durumdu. Buna oportünist selefilik diyorum. Selef akidesi ve cihadcı selefi ideoloji hakkında da müstakil yazılar yazmak gerekiyor. Nasipse denemek isterim.
Irkçı emperyalist katil İsrail bu konjonktürden azami çıkar elde etme imkanı bulmuş gibi görünüyor. Dikkatle izlenmesi gerekiyor.
Ulusunun geleceğini emperyalistlerin lütfuna bağlamış işbirlikçi Kürt oluşumlar onursuz duruşlarını devam ettirirlerse tarihin kaybedenlerinden olacaklardır.
Allah encamımızı hayreyleye.
-
HÜSEYİN VURAL2024-12-11 13:36:04Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin yaptıklarını yazmamışsınız sayın yazar kardeşim. Bir dahaki yazınızda değinmeniz ümidiyle kolay gelsin, kalemine sağlık.