Kur’an’dan Rahmet Esintileri: Yirmi İkinci Cüz (1)
Kur’an’dan Rahmet Esintileri: Yirmi İkinci Cüz (1)- Hüseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi
Allah'a ve Resûlüne itaat edenin mükâfatı iki kat
“İçinizden kim Allah'a ve Resülüne itaat eder ve salih bir amel işlerse, ona mükafatını iki kat veririz. Biz ona bereketli bir rızık hazırlamışızdır.
Erkeklerle konuşurken sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin
Ey Peygamber'in hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer Allah'a karşı gelmekten sakınıyorsanız (erkeklerle konuşurken) sözü yumuşak bir eda ile söylemeyin ki kalbinde hastalık (kötü niyet) olan kimse ümide kapılmasın. Güzel (ve doğru) söz söyleyin. (1)
“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resülüne karşı gelirse şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” (2)
“Ey iman edenler! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin.” (3)
Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler
“Allah ve melekleri, Peygamber'e çok salevât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salevât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.
Şüphesiz Allah ve Resülünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lanet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
Mümin erkeklere ve mümin kadınlara, yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler, şüphesiz bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmişlerdir.” (4)
Yüce Allah'ın, Peygamberimize "salât" etmesi, O'nu yüceler aleminde övgü ile anması, Meleklerin O'na "salât" etmeleri de Allah katında O'nun için dua etmeleri demektir. Müminlerin Hz. Peygamber’e salâtı, ona dua etmeleri, onu övgü ve hayırla anmalarıdır. Peygamber Efendimize, “Selâmın nasıl verileceğini bildik, sana salât nasıl olacak?” diye sorulduğunda, Resûlullah namazların oturuşlarında okuduğumuz “salavât-ı şerife”yi öğretmiş, (Sallı-Barik) “Bana böyle salât edersiniz” demiştir. (Buhârî)
Doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Resülüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.” (5)
Şefaat Allah’ın iznine bağlıdır
“Allah'ın huzurunda, kendisinin izin verdiği kimselerden başkasının şefâati fayda vermez. Nihayet onların yüreklerinden korku giderilince: Rabbiniz ne buyurdu? derler. Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.” (6)
Şefaat var mıdır yok mudur? Sık tartışılan konulardandır. Ayet, gayet açık bu sorunun cevabını vermektedir. Şefaat Allah’ın iznine bağlıdır. Yüce Allah da kendisine inanmayanlara şefaat edilmesine izin vermez. Salih amel işlemeden, Rabbimizin emir ve yasaklarına riayet etmeden şefaat beklentisi ile hayatlarını geçirenler, hesap gününde hüsrana uğramak istemiyorlarsa şefaat beklentisi düşüncesine kapılmadan hayatlarını tanzim etmelidirler.
Şefaatin varlığı ayetlerle sabittir. Rabbimizin iznine bağlıdır. Kimlere şefaat yetkisi vereceğini ve nasıl olacağını ise belirtmemiştir. Gazali’nin tavsiyesini hatırlamakta fayda var: “Çalış ki şefaate muhtaç olmayasın. Eğer işin şefaate kalırsa, gerçekten zordasın demektir.”
“Kur’an’da şefaat vardır veya yoktur derken alanını iyi belirlemek gerekir. Kur’an’da bazı ayetlerde mutlak manada şefaatin olmayacağı ifade edilirken, bazı ayetler de ise Allah’ın izin verdikleri kimselerin izin verdiği kimselere şefaat edebileceği belirtilmektedir. Mutlak manada şefaati yok sayan ayetlerin siyak ve sibakına (öncesi ve sonrası) baktığımızda bu ayetlerin inkârcılardan bahseden ayetler olduğunu görmekteyiz. Dünyada her türlü zulüm ve kötülükten geri kalmayan, zenginlik ve itibarı ile her türlü kapıların kendisine açıldığını gören bir kimse, aynı itibar ve saygınlığın ahirette de devam edeceği düşüncesine kapılıp bunu değişik şekillerde terennüm etmektedir. Veya Kur’an onların dünya ile ahiret arasındaki farkı fark etmelerini sağlamak için “O gün hiçbir dostluk, fidye ve şefaat kabul edilmeyecektir” buyurmuştur. Bu şekilde hatalarının farkına vararak doğruyu bulmalarını amaçlamış olabilir. Kâfirler ve müşrikler hakkında inen, onların yanlış inançlarından bahseden ayetleri alarak müminler hakkında uygulamak son derece yanlış olduğu gibi ayetin manasını da yanlış adrese teslim etmek olur. Bir konu hakkında Kur’an’ın yaklaşımını en iyi şekilde ortaya koymanın yolu o konu ile ilgili bütün ayetleri ele alıp incelemekle olur. Aksi takdirde çoğu konular hakkında Kur’an’da çelişki varmış gibi bir durum ortaya çıkabilir. Ayet merkezli hareket edersek Kur’an’da hem “şefaat yoktur” hem de “şefaat vardır” sonuçlarına ulaşabiliriz. Bu ayetleri bütün halinde değerlendirdiğimiz de; Allah (cc), dünyada iken Allah’a kulluğa yaklaşmayan, bir takım yanlış ilahlar edinen ve bunların kendileri için şefaatçi olacaklarını iddia eden kimseler için şefaat olmayacağını ifade ederken, büyük veya küçük günah sahibi müminler için kendisinin izni ile şefaat olabileceğini bildirmiştir. Mutlak manada şefaati inkâr etmek Kur’an’ın bu konu hakkındaki bazı ayetlerini inkâr etmek demektir.” (7)
Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik
“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” (8)
Kur’an’ı anlamak ve onunla amel etmek temennisi ile…
-----
-
Ahzâb 31-32
-
Ahzâb 36
-
Ahzâb 41-42
-
Ahzâb 56-58
-
Ahzâb 70-71
-
Sebe’ 23
-
Hüseyin Çelik, Kur’anda şefaat, Gaziosmanpaşa Ünv.İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:III,Sayı:1, Yıl: 2015/I
-
Sebe’ 28
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.