İslam alimi merhum Hamdi Yazır, Tefsirinde “Ehli Hak Kur’an’ı bir eğlence gibi okumaz” bahsinde diyor ki: “Elfâzını, maanisini, ahkâmını cidden gözete gözete dikkatli, saygılı ve devamlı bir surette ve bilmediklerini, anlamadıklarını ehlinden sora sora, hüsnüniyetle, temiz kalb, temiz ağızla okurlar. Gelişi güzel baştankara bir eğlence gibi okumazlar. Şarkı, gazel, roman, hikâye yerine okumazlar; kemali hürmet ve edeple okurlar…”
Osman b. Affan, Abdullah b. Mes’ud sahabenin Kur’an okuyuşunu şöyle haber veriyor: “Onlar Hazret-i Peygamberden on ayet öğrendiler mi, bu ayetlerin tefsirini yapmadan, manalarını anlamadan, ilme ve amele dair olan meseleleri çözmeden diğer on ayete geçmezlermiş. Biz Kur’an-ı Kerim’i işte böyle zatlarda öğrendik. Biz Kur’an’ı ve O’nunla amel etmeyi belledik. Bizden sonra öyle kişiler gelecek ki, Kur’an’ı su gibi ezberleyecekler, fakat hançerelerini ve boğazlarını geçmeyecek.”
Enes b Malik hazretleri diyor ki, bir kimse Bakara ve Al-i İmran sûrelerini baştan sona kadar ezbere okuyunca, gözümüzde öyle büyürdü ki, bunlar uzun sûrelerdir. Abdullah b. Ömer, Bakara sûresi üzerinde sekiz yıl çalışarak öğrendi, çünkü hem ezberliyor, hem de manasını tefsire çalışıyordu. Bir ayeti tam olarak anlamadan, içindekileri kavramadan başka ayete geçmezdi
Abdullah b. Mesûd hazretleri de şöyle demektedir: Bakara ve Al-i İmran sûrelerini derin derin düşünerek, ince manalarını anlayarak okumak, bana Kur’an’ı hatim etmekten daha büyük haz verir. Zelzele ve Kâria sûrelerini manalarını düşüne düşüne okumak, Bakara ve Al-i İmran sûrelerini sür’atle okumaktan daha çok hoşuma gider…
Çocukluk yaşlarından itibaren tam bir Kur’an aşığı olan Muhammed İkbal’in devamlı Kur’an okumakta olduğunu gören babası, ona “Kuran-ı Kerim’i anlamak istiyorsan, sana indiriliyormuş gibi oku” sözü kendisinde büyük etki yapmış ve Kur'an'ı nasıl okuduğunu kendisi şöyle anlatmıştır: "Her gün sabah namazından sonra Kur'an okumaya karar vermiştim. Babam beni görür ve ne yaptığımı sorardı: 'Kur'an okuyorum' diye cevap verirdim. Tam üç sene bu suali sormuş, ben de aynı cevabı vermiştim. Bir gün dedim ki: 'Baba, bu soruların manası ne? Hep aynı şeyi soruyorsun, ben de cevap veriyorum, ertesi günü tekrar soruyorsun?' Bunun üzerine bana dedi ki. “Oğlum demek istiyorum ki, Kur’an’ı sana inmişçesine oku. İşte o günden itibaren Kur’an’ı anlamaya ve ona tam yönelmeye başladım.”
Kur’an-ı Kerim bu yolda okunursa maksat hasıl olur. Kur’an okuyan kişi, okuduğu ayetler sanki kendisine yeni nazil oluyormuş gibi vahyin heyecanını tüm benliğinde hissederek okumalıdır. Kur’an’ı Rabbinden gelen bir mektup gibi görmeli, gurbette kendisine gelen mektubu heyecanla açan ve ne haber var diye merak eden kişi misali, mektubu hemen okumaya başlamalıdır. Kendisinden istenen davranış şekillerini, uyulması gereken emir ve yasakların neler olduğunu öğrenerek hayatına tatbik etmelidir.
Rabbimiz, okudukları halde Tevrat’ın hükümlerini uygulamayan Yahudileri kınamaktadır. “Siz Kitabı (Tevrat’ı) okuyup durduğunuz halde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? Yaptığınız çirkinliği anlamıyor musunuz?” (Bakara 44) kınaması yalnız Yahudileri mi kapsamaktadır? Okudukları halde Kur’an’ın emir ve yasaklarına uymayan Müslümanlar bu kınamaya dahil değil midir?
Bilgi sahibi oldukları halde bildikleri ile amel etmeyenler hakkında Rabbimiz, “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.” (Cum’a 5) buyurarak, onları kitap yüklü merkeplere benzetmektedir. Rabbimizin bu benzetmesi; okuyan, araştıran ve gerçekleri öğrenen fakat öğrendikleri ile sözleri, yaşantısı uymayan Müslümanlar için de geçerli değil midir?
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ