KUZULARIN SESİ…-Kerim ÇINAR- Yeni Meram Gazetesi
İnsanın doğa ile arasındaki bağı kuran ve iletişimi sağlayan aktörlerden biri de hayvanlardır. İnsanlığın var olduğu andan bu yana hayvanlar, doğada nasıl yaşanılacağı hakkında insanlara bilgi kaynağı olmuşlar.
Kabil’e öldürdüğü kardeşinin nasıl gömüleceğini bir karga göstermiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi, nasıl uçacağını bir kuştan örnek almıştır. Yine Japonya’da yapılan bir metronun sürüngen bir havanın hareketlerinden ortaya çıktığı ve robot teknolojisinin de böcek hareketlerinden örnek alındığı bilinir.
Bunların yanında hayvanlardan örnek alacağımız en önemli şey karşılıksız sevgi ve merhamet duygusudur.
Sevginin, merhametin ve annelik duygusunun en yoğun yaşandığı ortam koyunların kuzularla buluşturulduğu an ve ortamdır. Anadolu köyünde kuzular doğduktan sonra, günde iki kez annelerini emerler. Kuzular annelerinden otlanma zamanı ve süt sağımı için ayrılırlar. Daha sonra kuzular emmeleri için anneleriyle buluşturulur. O buluşturma anında yüzlerce kuzu annesini bulmak için birbirleriyle yarışır, meleşir, anne ve kuzu sesi birbirine karışır. Kuzular annesine özlemle kavuşmanın sevinciyle meler ve sağa sola hızla koşuştururlar. Kuzucuklar annelerini bulmak için birbiriyle yarışırlar. Kuzular annelerini sesini ve kokusunu tanıyarak bulur. Anne yavrusuna, kuzu annesine kavuşur. O anda unutulmayacak duygu yüklü farklı görüntüler ortaya çıkar.
Dışardan bakan ve bunu anlamayan insanlar ise, koyun ve kuzuların hep aynı olduğunu aralarında hiçbir fark olmadığını sanırlar. Ama mucize bu ya hiçbir kuzu annesini, anne de kuzusunu karıştırmaz ve kaybetmez.
Kuzular anneleriyle birlikte olduklarında güven içinde kendi yaşıtlarıyla mutluluktan ve sevinçten çılgınlar gibi zıplarlar. Annesi kuzusunu emzirirken, kuzucuklar sevincinden küçücük kuyruklarını sağa sola hızlı hızlı sallarlar. Bir koyunun ikiz kuzusu varsa da ayrım yapmadan her ikisini de doyurur. Yavruların, sevinçten zıplayışları. Yaramaz ve şımarık küçükleri izlemek insana sevinç ve huzur verir.
Büyük kavuşma her gün yaşanır ve her gün kuzular şaşmadan annelerini bulurlar. Kuzuların analarına kavuşması insanın duygu dünyasına huzur ve mutluluk yüklüyor. İşte bu görüntü insana tüm dert ve sıkıntılarını unutturuyor, insanın içini ısıtıyor. Ortaya duygu yüklü görüntüler çıkıyor.
Annesi olmayan kuzular ise, sahipleri tarafından hazırlanan süt şişeleri ile elle beslenir. Karınlarını doyurmak için makinaya bağlı emzikli şişelerle de beslenen çiftlik kuzuları vardır.
Köyde, doğada kuzuların otlatılması için sabahın erken vaktinde gün doğmadan meraya çıkartılması ve öğlen vakti sıcak olmadan geri getirilmesi gerekir. Kuzuları gütmek, doğada kontrol altında tutmak, zapt etmek ve otlatmak zor iştir. Kuzu çobanlığı görevi, aile içinden evin en yaşlısı ya da en küçüğüne düşer. Anadolu’nun saf her köylü çocuğu gibi, benim babam da küçüklüğünde kuzu gütmüş. Sürekli olarak doğayla haşır-neşir olmuş. Babam hep şöyle; “ben küçüklüğümden beri sabah uykusu nedir bilmem, hiç tatmadım” der. Bu sebeple bizlerin de kuzu gütmemizi istemediği ve merhamet ettiği için köyden kente göç etmişler. Bizler ise, sadece okulların ara tatillerinde köye gittiğimizde kuzenlerimizin kuzuları otlatma ve gütmelerine eşlik edebildik.
“İnsan ruhunun bir parçası hayvan sevgisini tadana kadar uyanmaz…” Anatole France
Bu topraklarda yaşanmışlıklarla öğrenilmiş çok insanlık deneyimleri var. Doğayla ve kuzularla haşır-neşir olan babam, olayların farkına varmış ve bir bilgelikle insanlık deneyimleri edinmiş. Kuzuların sesini ve annelerinin özlemini şöyle anlatır; “Annesi meler kuzum diye, kuzusu meler kuzum diye. Ben melerim kuzumum kuzusu diye…!” Duygu dünyası bu işte; her yavrunun bir tane annesi olur. Her anne kendi yavrusu için yaşar ve ağlar. Yaşamın bitmeyen bir döngüsüdür bu duygular, bu nefesler, bu seslenişler…
“Sen yerde olanlara merhamet et ki, gökte olanlarda sana merhamet etsin. Senden aşağı olana acı ki, senden üstün olan da sana acısın...” Hz. Mevlâna
Sevgi ve merhamet yaşama anlam veren duygulardır. İlişkiler bu anlamda değer ve anlam kazanır.
“İnsan hayvanlarla birçok ortak özellik taşır. İnsanı insan yapan, hayvandan farklı özellikleridir. Biz hayvandan farklı özelliklerimizi geliştirmeliyiz. Çünkü bir hayvan gibi yaşayamayız. İnsanın doymayan bir zihniyeti vardır. Hiçbir hayvanın yapmadığı kadar doğada tahribat yapıyor.” S. Canan
Bu nedenle gerçek manada insan olabilmek sorumluluk isteyen zorunlu bir görevdir. Ertelenemez, ötelenemez ve bir başkasına devredilemez. İnsan olmak bir kişinin vicdanına bırakılamaz. Hepimizin sorumluluğu olan bir olgudur. İnsani farkı bilmek ve insani tarafı geliştirmek gerekir.
Bilgelik kendini bilmektir…!
Günümüz insanının beyni boş ve işsizdir. Zihni kaos içindedir. Susturamazsınız, ancak uyuşturursunuz. Boş beyin şeytanın çalışma odasıdır…!
Çalışan, insani değerler üreten, hayatına anlam katan insan gelişir ve değişir. İnsanlığın gelişmesine katkıda bulunur. İyide kötüde elbet bir gün geçecek, size ne kalacak…? Geçici bir hayatta, kalıcı hasarlar bırakmamak gerekir.
“İnsanların seçkini, faydalı olan kimsedir, halk nazarında muteber kimse merhametli olan kimsedir.” Yusuf Has Hacib
Sevgilerimle…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ