Dua sözlükte; “çağırmak, seslenmek, davet etmek, istemek ve yardım talep etmek” anlamlarına gelir.
Din ıstılahında ise dua; Allah’ın yüceliği karşısında insanın aczini ve zafiyetini itiraf etmesi, sevgi ve saygı ile O’nun lütuf, nimet ve yardımını, dünya ve ahirette nimetler ve iyilikler ihsan etmesini; üzerindeki sıkıntı, dert ve belayı gidermesini; günah, hata ve kusurlarını bağışlamasını dilemesi; yalvarıp yakarması ve O’na hâlini arz edip niyazda bulunması demektir.
Dua her zaman ve mekânda, her hâl ve şartta yapılabilir. Söz gelimi; yürürken, otururken ve yatarken yapılabilir. Nitekim bir ayette şöyle buyrulmuştur:
“Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. ‘Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, Seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru’ derler.” (Âl-i İmrân 191)
Usul ve adabına uygun bir dua; sadece dil ve dudaklarla ne istediğimizin farkına varmadan papağanvari tekrarlar yapmaktan ibaret olmamalı,
Eller, dil ve gönül hep birlikte Allah’a yönelmelidir.
Dua esnasında korku ve ümit birlikte bulunmalı, candan ve yalvararak, ihlâs ve samimiyetle isteklerimizin farkında olarak dua edilmelidir.
Söz ile yaptığımız duaların gerçekleşmesi için duaya uygun olarak harekete geçmeli, fiili olmayan duaların hiçbir geçerliliğinin olmadığının farkında olunmalıdır.
Rabbimiz buyuruyor:
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara 186)
Duadan maksat bildirmek değil, kulluk göstermektir. Tevazu ve alçak gönüllülük arz ederek müracaatta bulunmaktır. Maksat bu olunca Allah'a dua etmek, Allah'ın kudretine her şeyden fazla saygı duymaktır.
Dua hakkında gerek Kur’an’da gerekse peygamber Efendimizin uygulamalarında naklî deliller o kadar çoktur ki, bunları ancak kâfirler inkar edebilirler. Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
"Rabbiniz şöyle buyurdu: Bana dua edin, duanızı kabul edeyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler, aşağılanmış olarak cehenneme gireceklerdir!" (Mü’min 60)
"Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.
Islah edilmesinden sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Muhakkak ki iyilik edenlere Allah'ın rahmeti çok yakındır. " (A'râf 55-56)
“Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.” (A'râf 205)
Bir sefer sırasında bazı sahabeler bir tepeye çıkıp indikçe yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Resulü Ekrem onlara şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Kendinize acıyın. Siz ne işitmeyen birine sesleniyorsunuz, ne de yanınızda bulunmayan birine! Aksine sizi çok iyi duyan ve her an yanınızda bulunan birine dua ediyorsunuz. O sizinle beraberdir” (Buhari- Müslim)
"(Ey Muhammed!) De ki: "Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" (Furkan 77), denilmek suretiyle insanın ancak Allah’a olan bu yönelişiyle yani duasıyla değer kazandığı belirtilmiştir.
"Andolsun, senden önce bir takım ümmetlere de peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda, yalvarsınlar da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla yakaladık.
Hiç olmazsa verdiğimiz bu musibetler başlarına geldiğinde boyun eğip yalvarsalardı! Fakat kalpleri iyice katılaştı; şeytan da onlara yaptıklarını şirin gösterdi." (En'âm 42-43) gibi nice âyetler vardır.
Bunların sonuncusu gösteriyor ki Allah, dua edip istemeyenlere gazab eder.
Dualarımızın kabul olması temennisi ile…
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ