Müslüman olmanın ilk adımı: Kelime-i şehadet- Hüseyin TOPTAŞ- Yeni Meram Gazetesi
“Kelime-i şehadet Müslüman olmanın ilk adımıdır. “Ben Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve Rasulü olduğuna şehadet ederim” anlamına gelir.
İnsanların çoğu Kelime-i Şehadet’in sadece bu cümlenin söylenmesinden ibaret olduğunu ve bu söylemi ile onu söyleyen kişinin Müslüman olduğunu zanneder. Bu yaklaşım, Kelime-i Şehadet’i, hiçbir bedel ödemeyi gerektirmeyen, bedava bir ilan, bir açıklama haline getirmektedir.
Şu anda İslam dünyasının durumu genelde bu düzeydedir.
Allah’ın bir olduğunu sadece bilmek yeterli olsaydı, kimse Allah’a ortak koşmazdı. Şirk sadece Allah’ın iki veya daha fazla sayıda olduğunu söylemek değildir, aynı zamanda amaçlar ve hedefler konusunda da Allah’a ortak koşmak demektir. Allah’ın bir olduğunu bildiği halde, gayr-i meşru ve dinin asla tasvip etmediği işler peşinde koşan, rüşvetin, şöhretin ve servetin esiri olup sürüklenen sayısız Müslüman(!) vardır.
Müslümanlar teorik Tevhid ile yetinip pratik Tevhidi tek ettiklerinde çöktüler, darmadağın oldular. Bugün onların salah ve felahları, nazari ve ameli, teorik ve pratik Tevhidin sentezini tekrar gerçekleştirmelerine bağlıdır.
O halde Kelime-i şehadet sadece bir söz ve sadece bu sözün sürekli olarak tekrarlanmasından ibaret değildir.” (1)
Peygamber efendimiz insanları İslam’a davet ederken yalnız bu tevhid cümlesinin yeterli olacağını söylemiş olsaydı bulunduğu bölgede iman etmeyen kimse kalmazdı. Amcası gelip ben bu sözü söyleyeyim ama bana bunun karşılığında ne var diyerek diğer insanlar nezdinde farklılığının olup olmayacağını soruyor. İstediği ayrıcalıklı cevabı alamayınca da iman etmiyor. İman kuru bir sözden ibaret olsaydı diliyle söyler ameli ile muhalefet ederdi.
Mekke’nin ileri gelenleri Ebu Talib’e gelerek yeğeninin davasından vaz geçmesini istiyorlar. Vaz geçmesi karşılığında da ne isterse verileceğini taahhüt ediyorlar. Verilen cevap, bir elime ayı bir elime de güneşi verseler ben davamdan yine vaz geçmem, oluyor. Dava kuru bir söz olsaydı, gelenlere Kelime-i Şehadeti getirin ne yaparsanız yapın denseydi hepsi bu sözü söylerlerdi. Biliyorlardı ki Kelime-i Şehadet getirmenin kendilerine önce ferdi sonra sosyal sorumluluklar yükleyeceğini biliyorlardı. Bunun için hayatlarına bir format çekilmesi gerekirdi. İslam’ın yükleyeceği sorumluluk kendilerine ağır geleceğinden iman etmeye yanaşmadılar. İman sahibi olmak için sadece tevhidin sözle dile getirilmesinin bir anlam ifade etmeyeceğini ilk iman edenler de iman etmeyenler de biliyorlardı. Kişinin dünya ve ahiret saadetini elde edebilmesi, tevhid inancına bağlı imana sahip olmak için kişinin imanına, amel ve aksiyonu da şahitlik etmelidir.
Amellerimiz imanımıza şahitlik mi ediyor muhalefet mi ediyor? İmanımız ‘Elhamdülillah Müslümanım’ sözü ile sınırlı mı? İmanımız ile amelimiz uyumlu mu? İmanımızın hayatımızdaki etkisini ölçecek soruları çoğaltmak mümkün, bunlarla vakit kaybetmeden imanımızı kontrolden geçirmeliyiz.
Yanlış anlayış amelsiz imana sebep oluyor
Günümüzde Kelime-i Tevhidi yeterli görerek amelsiz yaşayanlar nasıl olsa iman edenler cennete girecek, bu dünyada işlediğimiz günahların karşılığında cehennemde biraz ütülenir sonra cennete gireriz anlayışına sahip olduklarından ameli ihmal etmektedirler. Bu anlayış, konu ile ilgili rivayet edilen hadislerin yanlış yorumlanmasından, Kur’an’da bildirilen iman amel ilişkisinden habersiz olunmasından kaynaklanmaktadır.
Allah Rasulü (sav) Muaz (ra)’ a
“Kalbinde sıdk ile Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasülü olduğuna şehadet eden hiçbir kimse yoktur ki, Allah onu cehenneme haram kılmasın”
Bunun üzerine Muaz (ra) dedi ki:
“Ey Allah’ın Rasulü bunu insanlara haber vereyim mi? Sevinsinler. Raslullah (sav) dedi ki: “O zaman ona güvenip dayanırlar” (Müttefekun aleyh)
Rasulullah (sav) şunu demek istiyor: Eğer sen bunu haber verirsen gerçeği idrak edemez ve kurtuluşun sırf sözle söylenen kelimeyi tevhid de olduğunu zannetmeye başlarlar. Amellere yönelmezler.”
Ebu Hureyre’ye Rasulallah (sav) : kalbinde hiçbir kuşku duymaksızın Allah’tan başka ilah olmadığına, şehadet eden kiminle karşılaşırsan onu cennetle müjdele.” Ebu Hureyre bunu Hz. Ömer’e söylüyor. Bunun üzerine peygamberimizin yanına giden Hz. Ömer, Ya Rasulallah, insanların buna güvenip dayanmasından korkarım. Bırak onlar amellerine devam etsinler. Bunun üzerine Rasulullah (sav) :Bırakın devam etsinler dedi. (Müslim)
Mevdudi bu hadisleri; “Peygamber efendimizin bu sözlerine muhatap olan kişiler İslam’ın güzelliği ve zirvesini elde etmiş insanlardı. Rasulullah (sav) in tevhid için olan sözlerini onlar hiçbir zaman, tevhidin sadece söylenmesi yeterlidir, şeklinde anlamıyorlardı. Aksine tevhide bağlı olarak gelişen düşünce ve hareket şeklini çok iyi kavramış ve bizzat uygulayan kişilerdi. Hiçbir sahabinin bu ve benzer hadisleri işittiğinde yaşantılarında geriye doğru bir değişiklik olmamış, ameli yönü hiçbir zaman ihmal etmemişlerdir.” şeklinde yorumlamıştır.
Asr suresinde hüsranda olmayacak insanlar; iman edenler, salih amel işleyenler, hakkı ve sabrı tavsiye edenler olarak haber verilmiştir. Amelsiz bir iman yeterli olsaydı sure hüsranda olmayacak insanlar için yalnız iman edenleri belirtir diğerlerini saymazdı.
Müddessir suresinde de cehennemlikler kendilerinin cehennemde oluşlarını imansızlıktan dolayı değil amelsizlikten dolayı olduğunu cennetliklere şöyle beyan etmişlerdir;
“Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: “Sizi Sekar’a (cehenneme) ne soktu?”
Onlar şöyle derler: “Biz namaz kılanlardan değildik.” “Yoksula yedirmezdik.” “Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.” “Ceza gününü de yalanlıyorduk.” “Nihayet ölüm bize gelip çattı.” (Müddessir 40-47)
1- Ahir Zaman İlmihali
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ