Konya
°C
Yeni Meram

O DEVLETLERİ  BİZ KURMALI, SINIRLARI BİZ ÇİZMELİYDİK-2

O DEVLETLERİ  BİZ KURMALI, SINIRLARI BİZ ÇİZMELİYDİK-2- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
02.02.2022 01:49
01.02.2022 16:18
0
1961
ABONE OL

II. Abdülhamit Osmanlı Devleti'nin  siyasi ve ekonomik yönden sıkıntılı bir döneminde tahta çıktı. Önceden yüksek faizlerle ve büyük kesintilerle alınan borçların ödenemeyeceği ortaya çıkmış, devlet iflasını ilan etmiştir. Alacaklı devletlerin baskısıyla  Abdülhamit, devletin ekonomik ve mali bağımsızlığında olumsuzluk yaratan, Düyun-u Umumiye’yi kurdu. Bu şekilde devletin gelirlerinin önemli bir kısmı, yabancıların çoğunlukta olduğu bir komisyona verildi. Ancak borçlanmaya devam edildi.

Bu arada Osmanlı ile Rusya arasında meşhur 93 harbi (1877- 78) çıktı. Bu harp sebebiyle, Meclis tatil edildi, Meşrutiyet idaresi kaldırıldı. Bu savaşta ağır yenilgi alınmış ve Ruslar  İstanbul’un yakınına (Yeşilköy) kadar gelmiştir. Zorla ikna edilerek Ruslar’la Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma Osmanlı’nın, tarihinde en faza toprak kaybına uğradığı  antlaşma olup, antlaşmada birçok ağır maddeler yer almıştır. Bunların başlıcaları; doğuda Kars, Ardahan, Artvin, Doğubeyazıt, Eleşkirt ve Batum Ruslar’a bırakılmış,
Balkanlarda; Bosna Hersek, Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Teselya  Osmanlı hakimiyetinden çıkmış;  geniş topraklarda bir  Bulgaristan Krallığının kurulması, Ruslara savaş tazminatı ödemesi gibi şartlar yer almıştır.
Bu antlaşmadan sonra Rusya’nın sağladığı kazanımlardan tedirgin olan başta İngiltere olmak üzere, diğer Avrupa devletlerinin itirazı sonucu maddelerin bazıları hafifletilerek Berlin Antlaşması imzalanmıştır. Bundan sonra Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında Savunma İşbirliği Antlaşması yapılmıştır. Buna göre, Rusya’nın Osmanlıya saldırması halinde İngiltere Osmanlı’ya yardım edecek, buna karşılık da Kıbrıs Adası  İngiltere’ye bırakılacaktır.
Bütün bu olanları  II. Abdülhamit kabul edememiş olacak ki, hiçbir şey olmamış gibi yola devam etti. Rusya’nın Yeşilköy’e kadar nasıl geldiği fazla düşünülmedi. Halbuki geleceğin daha tehlikeli olacağını görüp, İmparatorluk’ta yeni bir yapılanmaya gidebilirdi. İçerdeki ve dışardaki şartlar bunu gerektiriyordu. Başta bugünkü Türkiye toprakları olmak üzere, Türk nüfusunun yoğun olduğu şehirler, buralarla ilişkili olan  önemli bölgeler sınırlar içine alınarak, yeni bir yapılanmaya gidilmesi  Devletin kurtuluşu olurdu. Bu sınırlar içinde Musul, Kerkük, Kuzey Irak toprakları, Halep, Kıbrıs, Ege Adaları, Selanik, Batı Trakya, Manastır vb. mutlaka bulunmalıydı. Bu yapılanmada çizilen sınırların dışında kalan;  Balkanlarda, Arap Yarımadasında, Mısır’da, Trablus’ta, Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Ürdün’de, Lübnan’da  vb. devletleri  kimseye fırsat vermeden  biz kurmalı, sınırları biz çizmeliydik. Bu yapılan küçülme değil, aksine büyüme, güçlenme olacaktı.
Böyle bir yapılanmaya biraz daha küçük ölçekte, ülkenin her tarafının işgal edildiği 1920 yılında Osmanlı Mebusan Meclisinin dağıtılmadan kısa bir süre önce Misak-ı Milli sınırları adı altında gidilmiştir. 
Devlette böyle bir dönüşümün yapılamaması neticesinde; bir süre sonra Abdülhamit tahttan indirildi, Balkan Harplerinde  kısa sürede, 400-500 sene kaldığımız ve hepsi bir yurt haline gelen Balkanlar, Ege Adaları, Trablusgarp kaybedildi. I. Dünya Savaşının bütün cepheleri Osmanlı topraklarında cereyan etti ve sonunda, Anadolu da dahil imparatorluğun her tarafı işgal edildi. Bu harplerde iki buçuk milyon askerimiz ve insanımız şehit oldu veya kayboldu. Terkedilen bölgelerden binlerce aile Anadolu’ya göç etti, yüz binlercesi de oralarda yetim ve öksüz kaldı.  On yıldan fazla süren savaşlar neticesinde Anadolu’da üretim her alanda en alt seviyeye düştü. Mustafa Kemal Atatürk çıkıp milleti arkasına alarak mücadeleye girmeseydi; Türk Milleti bugün Anadolu’da  ya yoktu veya  İç Anadolu’da üç beş vilayete sıkışıp kalmıştı.
Üzerinde güneş batmayan İngiltere imparatorluğu, sistemin yürümeyeceğini görüp imparatorluğu tasviye etmiş ve Yeni Zelanda’dan, Avustralya’ya kadar uzanan kendi gölgesinde birçok devlet kurmuştu. Yine Sovyetler Birliği, yakın zamanda artık sistemin işlemeyeceğini görüp, birliği tasviye ederek ortaya dinamik bir Rusya çıkarmıştı.
Bazı yazarlarca, siyasi bir deha kabul edilen  ve o zaman elinde her türlü yetki olan  Sultan Abdülhamit; artık mevcut yapıda işlerin gitmeyeceğini görüp, imparatorluğu tasviye ederek  dinamik yapıda bir devlet çıkarabilseydi, tarihimizin seyri ve bugünkü durumumuz nasıl olurdu acaba? Tarihimizin seyrine bir de o gözle bakalım  isterseniz.
Abdülhamit bu şekilde devleti kurtarma girişiminde bulunsaydı, Türk Milletinin  eksiksiz arkasında olacağını tahmin etmek güç değildir. 
Milletlerin kaderleri insanların kaderlerine benzer. Yalnız kişinin kaderi kendi elindedir, milletlerin kaderi yöneticilerine bağlıdır.

Dr Abdurrahman KUTLU  

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.