Özgürlük diye diye!...
Özgürlük diye diye!..- Muhammet GÜMÜŞ- Yeni Meram Gazetesi
Son haftaların en önemli konusu oldu özgürlük.
Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, sanatsal özgürlük vs. diye uzayıp gidiyor bu liste.
Bu özgürlük kisvesi öyle bir hal almaya başladı ki artık değerler bile hiçe sayılmaya başlandı.
Toplum olarak bizim değerlerimizin olduğunu ve bu değerlerimizden asla vazgeçmeyeceğimizi hepimiz biliyoruz hiç şüphesiz. Ancak durum öyle bir hal almaya başladı ki, kişiler kendi düşüncesi nedeniyle manevi değerleri bile yok saymaya başladı.
Adına özgürlük dedi, küfür etti; adına özgürlük dedi hakaret etti; adına özgürlük, dedi milli manevi değerleri ayaklar altına aldı.
Bu densizliğe, bu kişiliksizliğe ses çıkaranlara da “özgürlük kısıtlaması” suçlaması yapıldı.
Kişilik demişken kişilik, kişinin kendine has ve diğer insanların davranışlarından farklılık gösteren davranışlarının tamamı olarak tanımlanıyor. Kişilik kişinin başka insanlarla ilişkilerinde aldığı tavır, gösterdiği davranıştır. Kısacası, kişinin taktığı maskesidir. İnsan, çevresiyle daima ilişki içindedir ve çoğu kez duygularına, düşüncelerine, tutum ve davranışlarına, olduklarından daha değişik bir biçim vermeye çalışır. Dolayısıyla kişi, devamlı ya da zaman zaman takılan bir maskenin arkasında, kendisini istediği ya da istendiği gibi göstermeye çalışır. Buna göre kişilik kavramı, kişinin diğerleriyle kurduğu ilişkilerdeki tepkiyi ve kendisini gösterme biçimini de kapsamaktadır.
Ruh bilimciler, “Kişilik, bütün bedensel özelliklerin, içgüdülerin, dürtülerin, eğilimlerin, kazanılmış deneyimlerin bütünüdür. Kişilik, bir insanın gelişme evrelerinde gerçekleştirdiği bağlantıların bütünüdür. Bu bütünlük içinde tutum ve davranışa yansıyan özellikler yer alır. Kişilik, eğilim ve deneyimlerin belirli evreler içinde bütünleşmesi sonucu oluşan bir süreçtir. Kişilik, bireysel farklılığa dayanan duyguların, düşüncelerin, becerilerin, yeteneklerin, alışkanlıkların oluşturduğu işlevsel bir bütündür” diyorlar. Yani bugün özetlersek kişilik; “Bireyin alışkanlıkları toplamı, insanın toplumda oynadığı çeşitli roller ve bu rollerin başkaları üzerinde bıraktığı etkiler” şeklinde tanımlanıyor.
İşte bu ifadelerden yola çıktığımızda bugün kendini sanatçı, gazeteci, bilim insanı, yönetici, eğitimci, bilgin, zeki, uyanık, vs. gibi kimliklerle ön plana çıkaran koca koca insanlar, yeri geliyor kanuna nizama makama, yeri geliyor peygambere dine, yaratana laf söyleme, hakaret etme, dalga geçme hakkını kendilerinde bulabiliyorlar.
Daha düne kadar toplumun beğendiği, değer verdiği, sevdiği saydığı insan rolündeyken, kişiliklerini ortaya çıkarıp salyalarını akıttıklarında tamamen nefret edilir hale gelebiliyorlar.
Bu konuyu özetleyen bir alıntıyı beğeninize sunarak yazıyı tamamlamak istiyorum.
“Sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor.
İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor.
Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
“Bakın, bu kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli şey…”diyor.
Sonra (1)’in yanına bir (0) koyuyor; “
Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar.”
Bir (0) daha koyuyor.
“Bu, beceridir. (10) iken (100) olursunuz”…
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek… Disiplin… Sevgi…
Eklenen her yeni (0)‘ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca.
Sonra eline silgiyi alıp en baştaki (1)’i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor ve diyor ki, “Kişilik olmadan diğerleri bir hiçtir…”
Her ne olursa olsun o baştaki 1’e sahip olmak önemli… Özgürlük diye dillendirilenler, sıfırları arttırmaz baştaki 1’i siler geçer. Uyanık olmak gerek…
Kalın sağlıcakla.
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.