TOPRAK DA ÖNEMLİ, TOHUM DA LAKİN EN ÖNEMLİSİ...

Malumdur ki her ürün her toprakta yetişmez, veya tersinden söyleyelim, her ürünün sevdiği hoşlandığı, yetiştiği toprak, arazi, iklim farklı farklıdır. Narenciye ürünlerinin sevdiği topraklar, iklimler, havalar farklı, bakliyat ürünlerinin yetiştiği toprakların havası suyu nemi ise farklıdır. Tıpkı bunun gibi insanların kavimlerin, milletlerin yaşadıkları topraklar, ülkeler, iklimler de farklıdır. Bu etkenler insanlar üzerinde huy, ahlak ve vücut yapısı olarak pek etkindirler. Çölde yaşayan insanlarla kutuplarda yaşayan insanların, ılıman iklimde yaşayan insanlarla karasal iklimde hayat süren insanların, kavimlerin, milletlerin huyları, suları, vücut şekilleri birbirinden çok farklıdır. İnsanları birbirinden ayrıştıran bu ana faktörlerin yanında onların ruhlarını, benliklerini, etkileyen daha baskın faktörler ise, inanç, lisan, kültür ve geleneklerdir.Aynı bölgede, aynı coğrafyada, aynı toprakta yaşayan insanların vücut yapıları birbirine çok benzediği halde, inançları farklılaşınca huy, düşünce ve davranışları birbirlerinden ayrışır, uzaklaşır. Bu yazdıklarıma tarihte ve günümüzde birçok örnek vardır. Bu gerçekleri zaten her gün görüp yaşamaktayız. Çarpıcı birkaç misal yazacak olursak, Rabbimin lütfuyla bu satırları yazdığım dünyanın merkezi olan Mekke şehrinde ağacın, suyun, otun, yeşilliğin olmadığı, simsiyah kara taşlardan ve kumlardan oluşan bu coğrafyada, kavurucu bir iklimin hakim olduğu bu beldelerde tarihte kimler yaşamadı ki... Bir tarafta insanlığın en büyük önderi, insanlığın övüncü olan hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve onun sahabeleri başta Ebubekir, Ömer, Osman, Ali gibi onur ve saadette eşsiz insanlar; karşıda ise aynı topraklarda, aynı dönemde yaşayan Ebu Cehiller, Ebu Lehepler... Yani bu verimsiz, bu çorak, bu susuz, bu ağaçsız topraklar, dünyanın iki zıt kutbunu aynı devirde yan yana yaşatmıştır.
Bu zıtlığı her devirde he coğrafyada görebiliriz. Anadolu'da da görebiliriz Avrupa'da da, Afrika'da da görebiliriz Amerika'da da, Çin'de de görebiliriz Hindistan’da da... Bütün bunlar şunu gösteriyor ki Allahu Teala'nın yarattığı, evrende en farklı gezegen dünyamızdır. Dünyada yaşayan en farklı canlı ise Hz Adem'in/Hz Havva'nın çocukları olan bizleriz. Allah tarafından kendisine irade verilen insan, bütün bu zıtlıkları görmek, anlamak, analiz etmek ve bu analizden bir sentez çıkararak, bu dünyaya niçin geldiğini, nereden geldiğini, nereye gideceğini, bu dünyaya onu ve tüm varlıkları kimin gönderdiğini, bu uçsuz bucaksız Evrenin /cihanın, arşın, kürsün, zamanın ve mekanın nasıl oluştuğunu, bunların kim tarafından oluşturulduğunu ve zamanın ve varlığın nereye gittiğini, niçin gittiğini sorgulamak onun baş vazifesidir. Şu anda bulunduğumuz bu mekanda bütün bunları anlamanın müşahhas yollarından/ mekanlarından birinin de Mekke olduğunu söylemek mümkün. Haccın manasını kavramanın aynı zamanda hakikati kavramak olduğunu bilmek gerek. Bu iş ise o kadar zoraki! Bu gerçeği buraya gelen milyonlarca insanın adeta birbirlerini ezercesine dünyanın merkezi ve kalbi olan Kâbe’ye doğru akın akın adeta "ateşe koşan pervaneler' gibi uçuşları müşahhaslaştırıyor. Allah’ım bizlere bu manzaranın meydana getirdiği vecd ve aşkın hürmetine İslami anlayış ve kavrayışı ver. Amin. Yaradanımız hepimize, geçici olan şu alemden mutlaka gideceğimiz sonsuz Ahiret Yurdunda cennete girmeyi, Cemali görmeyi nasip etsin. Kutsal Diyarlardan yazdığım bu satırları okuyup, bu dualara "amin amin" diyerek içten katılan kardeşlerimize de Rabbim iki cihan saadeti versin. Amin. Herkese selamlar, dualar, muhabbetler.