Demek ki neymiş sevgili okurlar, suç Ramazanlarda değilmiş.
Hani dillere pelesenk olan ‘Nerde o eski Ramazanlar’ klişesi var ya, ondan söz ediyorum. Hayatım boyunca bardağın dolu tarafını görenlerden olmaya çalıştım. Amacım polyanacılık oynamak değil, yaşamı daha anlamlı kılabilmek, ona bir anlam yükleyebilmek ve daha mutlu olmaktı. Çok şükür oldum da.
Korona, karantina günleri; Evet, zaman zaman sıkıcı gelse de, kendimi dinleme, insanları ve insan ilişkilerini daha iyi anlamlandırabilme açısından bir fırsat oldu benim için. Ramazan ayını düşünmeye de tam bu noktada başladım.
O sağlık dolu senelerin ardından, bu illet bir şeyi daha, daha iyi anlamama vesile oldu. Suç Ramazanlarda değildi. Suç zamanda da değildi. Suç onlara şekil veren biz insanlardaydı. Her zaman olduğu gibi.
Ne diyordum; Evet ‘Nerde o eski Ramazanlar’. Burada aslında, yanı başımızda, elimizi uzatsak dokunacak kadar yakınız. Evimizde, annemizin yemeklerinde, babamızın bakışlarında, kardeşlerimizin sohbetinde, eşimizin gülüşünde, arkadaşımızın sözünde, ninemizin dedemizin o sımsıcacık ellerinde. O eski Ramazanlar aslında kalbimizde. Hiç gitmemişti ki, hiç değişmemişti. Değişen bizdik, değişen bizim teknolojiye olan bağımlılığımızdı, değişen bizim insan ilişkilerimizdi. Değişen benliğimizde artan narsistliğimizi ‘kendine saygı, kendine sevgi’ olarak adlandırmamızdı. Değişen bizim saygı ve sevgi anlayışımızdı. Sonra uçup giden değerlerimizin ardından hayıflanarak suçu zamana atışımızdı.
Ve bu karantina günleri, kendi adıma konuşuyorum, bu değerleri anlamamda benim için altın bir fırsata dönüştü. Ramazan hep aynı Ramazandı, rahmetiyle ve bereketiyle gelen. Bayramlar hep aynı bayramlardı, bütün uhrevi duygularıyla tecelli eden. Ancak biz aynı biz değildik işte. Sözüm ona modern dünyanın akışına kapılıp, modern düşünceler peşinde, değişen, eksilen ve yozlaşan duygu ve düşüncelerimizin ardından, oradan oraya yekpare hırpalanarak savrulduk. Ve nihayet koronaya tosladık.
Hadi, bu illet bunun içinde bir fırsat olsun bize. Ne kadar birbirimize gidip gelemesek de, en azından çekirdek ailemizle, elimizde olanlarla, hep ‘Nerde o eski Ramazanlar’ diye hayıflandığımız Ramazanları yaşayalım. Bu bizim elimizde. Başarması da çok zor değil. Kalpten gelen bir tebessümde, sofraya şükürle konan bir tabak yemekte, kardeşine uzatılan sıcak ekmekte, iftar sofralarının huzurunda, sahur sofralarının şükründe o eski Ramazanlar. Görmesini bilirsek, aslında hala içimizde….
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ