HASBİHAL-4- Behçet BÜYÜKGÖKMEN- Yeni Meram Gazetesi
Geçen hafta Hasbihal-3'ü yazmış ve bunun son yazı olduğunu söylemiştim. Görüşlerine değer verdiğim bazı okurlar önceki yazılarda bir nebze temas ettiğim eğitim sistemindeki emperyalist kuşatma hakkında bir yazı daha yazmamın isabetli olacağını söylediler. Bu isabetli bir görüştür, gereğini yerine getirmeye çalışacağım.
Öncelikle şu tespitimi aktarmam gerekiyor. Ülke olarak içinden geçtiğimiz süreç tam bir tarihî kırılma anını işaret ediyor. İki kutuplu emperyalist statüko çöktükten sonra yeni bir denge ve yeni bir sistem kurulamadı. Tam bu ara dönemde kadim Türk devlet mekanizması özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra maruz kaldığımız "kısmi esaret"ten kurtulmak için harekete geçti.
Özellikle 15 Temmuz ihanetinden sonra, proaktif hamleler ve izlenen milli/yerli bağımsızlık politikasını böyle görmek gerekiyor.
Milli İstihbarat Teşkilatının 80. kuruluş yıl dönümü nedeniyle, 2007 yılında müsteşar Emre Taner'in yaptığı konuşmada bunun işaretlerini bulmak mümkündür.
Bu kısa bilgileri not ettim. Kısmet olursa üzerinde yazacağım.
Bugün eğitim sistemimiz nasıl bu hale geldi, neden çorak arazi gibi, ne zaman emperyalizmin gayya kuyusuna düştük?
1946 Kahire Buluşması'na gitmemiz gerekiyor. Bu tarih, eğitim sisteminizin Amerikan emperyalizmine teslim tarihidir.
Doğrudan resmi belgeyi buraya almıyorum.
***
BİRÎNCÎ MADDE — Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik
Devletleri Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire'de imza edilen An-
laşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 27 Aralık 1949 tari-
hinde Ankara'da imza edilen-Anlaşma onanmıştır,
İKÎNC MADDE — Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde — 5.
Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri
vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır. Bunlara ilâveten Amerika Birleşik
Devletlerinin Türkiye'deki diplomatik heyetinin başı (ki aşağıda «Misyon Şefi» ismiyle anılacak-
tır). Komisyonun fahrî başkanı olacaktır. Misyon Şefi komisyonda reylerin tesavisi halinde katî
reyi verecek ve komisyon başkanını tâyin edecektir. Başkan, komisyonun fiili âzası sıfatiyle rey
hakkını haiz bulunacaktır. Misyon Şefi, en az ikisi Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'deki
hariciye teşkilâtının muvazzaf memurlarından olmak üzere, komisyondaki Birleşik Devletler
vatandaşlarını tâyin ve tebdil etmek salâhiyetini haiz olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
komisyondaki Türkiye vatandaşlarını tâyin ve tebdil salâhiyetini haiz bulunacaktır.
***
Yanlış okumadınız!
Daha sonra adına FULBRIGHT KOMİSYONU’ denilecek ve iddiaya göre bugün bile hala faal olan bir yapı Türk eğitim sistemini şekillendirecek, müfredatı ve kadroları belirleyecek, uzman adı altında bir çok CIA ajanı ülkemizde bulunacak ve Amerika'ya bir çok eğitimci gidecek ve "tecavüzcüsüne hayran nesiller" ortaya çıkacaktır.
İktidarda CHP ve milli şef İnönü vardır. Lozan'ın çetin müzakerecisi İsmet İnönü sekiz kişilik komisyonun dört üyesinin Amerikalı olmasına ve daha vahimi Amerikan elçisinin (misyon şefi) başkan olarak oy eşitliği halinde tek belirleyici olmasına ses çıkarmamıştır.
Yıllar sonra memleketi içine düşürdüğü çaresiz ve hazin durum vicdanını sızlatmış olmalı ki itiraf gibi şu konuşmayı yapmıştır.
Yıl 1963.( Ba'de Hara'bül Basra)
“Daha bağımsız ve kişilik sahibi dış politika izlemesini istiyoruz. Herkes aynı şeyden söz ediyor. Nasıl yapacağım ben bunu? Karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar yapacaklar ve öneriler hazırlayacaklar.
Yapabilirler mi bunu?
Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorum sonucu bana gelmeden, Washington’un haberi oluyor. Sonucu memurlardan önce sefirden öğreniyorum.
…
Böyledir bu işler, peygamber edasıyla size dünyaları vaat ederler. İmzayı attınız mı, ertesi günü gelmişlerdir. Personeli gelmiştir, teçhizatı gelmiştir, üsleri gelmiştir. Ondan sonra sökebilirsen sök. Gitmezler. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz. Fakat, sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”
***
TARİH MASKELERİ DÜŞÜRÜR
HABER KAYNAĞI : HABER MERKEZİ