RAHMETLİ DE PEK HIRSLIYDI-1
RAHMETLİ DE PEK HIRSLIYDI-1- Lütfi AYHAN- Yeni Meram Gazetesi
Nüfusu az, toprağı küçük İsrail'in doymaz bir hırsla, kural tanımadan, insanlıktan uzak acımasız bir öfke ile sağa sola saldırdığı, Filistin'den sonra Lübnan'a girdiği muhtemelen orada da bir başarı kazanınca sıranın Suriye'ye Yemen'e geleceği; buraları hazmettikten sonra da sıra kimdeyse ( İran mı, Türkiye mi Suud mu, Mısır mı...? ) ona hazırlanacağı projesini gördüğümüz, yaşadığımız şu günlerde, aklı olan herkeste bir korku, bir endişe oluşmuş durumda. Allah'ın insanlara verdiği en büyük nimet olan aklı kullanmayanlar ise Merhum M. Akif Ersoy dedemizin şu mısralarda anlattığı sıfata layık olduklarından pek rahatlar;
"Kurt uzaklardan bakar, dalgın görürmüş merkebi
Saldırırmış ansızın, yaydan boşanmış ok gibi
Lakin aşk olsun ki aldırmaz da otlarmış eşek
Sanki tavşanmış gelen yahut kılıksız köstebek
Kâr sayarmış bir tutam ot, fazla olsun yutmayı
Hasmı, derken çullanırmış yutmadan son lokmayı..."
ABD VE İSRAİL ROLLERİNİN GEREĞİNİ YAPIYORLAR, YA MÜSLÜMANLAR?
ABD ve Batı'nın iletişim, finans ve askeri gücünü tam elde eden İsrail, bu kuvvetle adeta kudurmuş gibi durdurulamıyor. Bu dehşetli ve korkunç manzara her ferdi ve milleti karamsarlığa itiyor. Siyasiler, devlet adamları, din adamları, tarihçiler, sosyologlar, askerlik ve ekonomi uzmanları durumu açıklamakta, gelecek ile ilgili olumlu görüş belirtmekte zorlanıyorlar. Böyle durumlarda tabi olarak (günümüze örnek bulmak için) geçmişe bakmak, oradan misal çıkarmak her insanın yapacağı ilk eylemdir. Büyük, güçlü, erdemli, adaletli, ahlaklı devletler ancak bu sıfatları taşıyan milletlerden, milletler de yüce ahlakla donanmış fertlerden oluşur. Fertlerin güzel ahlakla donanmalarını da aile, devlet, toplum ve bilhassa ilmiyle amil, ahlakıyla kâmil âlimler/mürşitler sağlar. Asırlar var ki İslam Dünyası bu misal, bu rehber; topluma, devlet yöneticilerine, güç sahibi kişi ve kurumlara kılavuzluk edecek erdemli şahsiyetlerden yoksun durumda.
FARABİ: REHBER İNSAN
Tarihte birçok misaline rastladığımız bu yüce şahsiyetlerden biri de dedemiz Farabi'dir. Varlığa bir bütün olarak bakabilme kabiliyetini kazanan kişiler gerçek âlimlerdir. Farabi Dedemiz, Aristo'dan sonra düşünce tarihinde "ikinci Hoca =Muallimi Sani" olarak da bilinir. O'nun büyüklüğünün temelinde her şeye bütünlük içinde bakma görüşü vardır. O, Medinet-ül Fazıla adlı risalesinde ve diğer eserlerinde, "dünya ile ahireti madde ile manayı fizik ile metafiziği birbirinden ayırmaz. Bizim medeniyetimize göre insanı tanımadan, zamanı bilmeden, Allah ahiret hesap konularını irdeleyip sema ile bağ kurmadan yerde adaleti tesis etmek mümkün olmaz. Göğe/ madde ötesine nizam veremeyenlerin yeryüzünde adaleti, nizamı kurmaları mümkün değildir..."
Yukardaki görüşlerin bir kısmı bu gün devletin önemli bir kurumuna başkanlık eden bir mütefekkire aittir. (İ.Kalın) O derki; "Bizim medeniyetimiz Hezarfen (yani çok yönlü olma) insanlar üzerine yükselmiş Bir medeniyettir. Hezarfenlik sadece bireysel deha ile açıklanabilecek bir şey değil kültürel bir vasat gerektirir." der ve tarihte bu sıfatları taşıyan bir bilgeyi, bir alimi bize tanıtır: Farabi. Onunla ilgili birçok bilgi verdikten sonra onun için anlatılan ilginç bir hikâyeyi nakleder.
FARABİNİN İMTİHANI
"...Türk kökenli Farabi onuncu yüzyılda yaşamış bugünkü Kazakistan topraklarından çıkmış önemli bir düşünür. Kendisi Bağdat civarına geldiğinde şöhreti ulema arasında duyulur oluyor. Herkes merak ediyor kim bu Farabi diye. Felsefe, mantık yunanca, kozmoloji ve birçok ilme hâkim. Farklı ilimlerde kendini iyi yetiştirmiş derinlikli bir âlim, filozof ve düşünür. Bağdat uleması namı yayılan bu insanı merak ediyorlar. Hem meraklarını gidermek hem de bu şöhreti söndürmek amacı ile O'nu sultanın huzurunda bir ilim divanına davet ediyorlar. Farabi'de daveti kabul ediyor.
Davet vakti geliyor. İhtişamlı, büyük, gösterişli bir salon. Sultan/halife salonun ucunda yüksekçe bir yerde oturuyor. Etrafında da bütün Bağdat uleması: Dilciler, fakihler, mantıkçılar, filozoflar, tarihçiler, siyerciler, tefsirciler... Kapıdan giren kara, kuru, zayıf misafire bakıyorlar. Farabi'nin üzerinde, ucuz gösterişsiz çobanların/fakirlerin giydiği bir abeye varmış. Hayatı zaten hep mütevazı yaşamış. Salona girince oradaki Mihmandar, "hoş geldin bu mecliste ilmen layık olduğunu yer neresi ise git oraya otur" demiş. Farabi Salonu şöyle bir süzmüş, alimlerin önünden geçerek......"
Yazının devamını inşallah yarın yazalım.
-
sami toprak2024-10-02 12:48:22Hangi rahmetliler geçmediki bu dünyadan. Roma iskender Pers osmanlı Abbasi ABD nin de sonu yakın hocam inşallah Şu ayet bu konuya dikkat çekiyor: Tevbe suresi 69. ayet anlamı Ey münafıklar! Sizin hâliniz tıpkı sizden önce gelip helâk edilmiş kavimlerin hâline benzer. Üstelik onlar sizden daha güçlü, mal ve evlatları sizinkinden daha fazlaydı.