YAKIN DÖNEMDE DOĞUM ORANLARI VE NÜFUS ARTIŞI
YAKIN DÖNEMDE DOĞUM ORANLARI VE NÜFUS ARTIŞI-Adem ESEN-Yeni Meram Gazetesi
Son yıllarda Türkiye'de nüfus artış oranının düşmesi yeni bir tartışmayı başlattı. Geçmişte Osmanlı’nın son dönemlerinde savaşlar ve bu savaşların doğurduğu sıkıntılardan dolayı nüfus artışı ciddi olarak azalmış, bunun çözümü için devlet ve entelektüel kesim nüfusu artırmada iskat-ı cenin ve kürtaj yasaklanması ile doğumun teşvik edilmesi gibi bir takım tedbirlere başvurdu (Konuyla ilgili olarak bakınız: Gülhan Erkaya Balsoy Kahraman Doktor İhtiyar Acuze’ye Karşı: Geç Osmanlı Doğum Politikaları. İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2024 ikinci baskı).
İstanbul Üniversitesi tarihi kapısı ile Eczacılık Fakültesi binasının arasındaki caddenin ismi Ömer Besim Paşa caddesidir. Ömer Besim (1862-1940) modern ebelik, kadın ve çocuk hastalıkları konusunda uzmanlaşmak için 1887’de Paris’e gitmiş, 1891’de Modern Ebelik Muallimi olarak vazife almıştır. 1892’de aynı zamanda Haseki Nisa Hastanesi’nde doğum (vilade) koğuşunda görevlendirilmiştir. Onun için “Ebelerin Ebesi” ifadesi kullanılmıştır. 1917 yılında Darülfünun Rektörlüğü yapmıştır. Aynı yıl Himaye-i Etfal (Çocuk Esirgeme) kuruculuğunu yapmıştır. Cumhuriyet döneminde de ana çocuk sağlığına ciddi katkısı olmuştur.
Besim Ömer, nüfus politikasının önemli savunucusu olarak modern tıp biliminin bu konudaki yerini eserleri ve çalışmalarıyla ele almıştır.
Yukarıdaki kitapta geleneksel ebeliğe karşı Osmanlı son dönemindeki kaynaklar yabancı kaynaklarla karşılaştırmalı olarak değerlendirilmekte, ağırlık olarak Ömer Besim’in bu konudaki görüşleri nüfus artışının sağlanması bağlamında yer almaktadır. Müslüman kadınlar arasında çocuk düşürmenin (iskat-ı cenin) çok olması, kürtaj, kısırlık, iktidarsızlık gibi konulara dönemin yazarlarının bakışı değerlendirilmektedir. Ömer Besim’in tıpla ilgili eserleri yanında Halid Ziya Uşaklıgil ve Avanzade Süleyman’ın görüşleri de ele alınmaktadır.
Dönemin yayınlarında kadınların felaketi olarak sefahet yani tenperverlik ve sefaleti gerekçe göstermişlerdir. Aslında günümüzde evliliği hor gören ya da zorlaştıran faktörler içerisinde de bunlar sayılabilir.
Ömer Besim’e gör kadınları terbiye etmek, onlar vasıtasıyla gelecek nesillerin ve tüm insanlığın terbiye edilmesini sağlayacaktır. Gebelik ve doğumla ilgili kitapları olan Ömer Besim, kadının topluma karşı olan görevini ihmal etmemesi üzerinde durarak, bedenine ve iyi moral sağlığına bakarak sağlıklı çocuklar yetiştirmesinin görev olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla ona göre doğurmak milli olduğu kadar ahlaki bir vazifedir. Besim Ömer’e göre, bir kadınının başına gelebilecek en büyük felaket, anne olmaktan mahrum bırakılmaktır. Ona göre ahlaklılık ile doğurma arasında doğrudan bir ilişki vardır.
Gebenin bedeni sadece kendisinin değil Osmanlı milletine aittir, der Halid Ziya. Yine anne sütüne kutsallık atfedilir. Bir çocuğun ilk hakkı iyi doğmaktır.
Nüfus artışı yani doğum oranlarındaki artış muhakkak ki tıp-sağlık yanında iktisadi, sosyal, kültürel ve ahlaki faktörlere de bağlıdır. Günümüzde buna kadın ve erkek cinselliği ya da üçüncü cinsiyet tartışmaları eklenmiştir Ayrıca sosyal medya veya alkolizm gibi bağımlılıkların artması da önem taşımaktadır.
Çocuğun ana rahminde teşekküründen doğumu ve sonrası konular doktorların yani tababetin konusu olmakla beraber burada temel belirleyicileri ebelik olduğunu da unutmamak gerekir.
Bir başka husus sezaryen konusudur. Zira son yıllarda sezaryen doğumların artması konusunu, bir doktor arkadaş ebelerin doğum konusunda geri bırakılmalarına bağlamıştır.
Evlilikten kaçma sebepleri nelerdir? İktisadi sıkıntılar mı, kültürel değişme mi, erkek ve kadınlar nelerden etkilenmektedir? İdeolojik tutumların gerilmelere sebepleri nelerdir? Ahlak bunun neresindedir?
Rahmetli hocam Sabahattin Zaim nüfus planlamasına karşılık nüfus artışını akademik olarak dile getirmiş, mücadele etmiştir. İstanbul Üniversitesi Sosyal Politika kürsüsünü kuran hocalar Almanlardı. Onların şu sözünü hoca hatırlatırdı: Türkiye’deki nüfus konusu ilginçtir. Varlıklı ve eğitimli aileler çocuk sayısını artırmıyorlar, buna karşılık varlıksız ve eğitim olarak daha alt düzeydekilerin çocukları fazla. Oysa bu tam ters olmalı.
Ülkemizde uzun süre nüfus fazla diye nüfusu azaltıcı politikalar uygulandı. Oysa Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk döneminde nüfus artırıcı politikalar tercih edilmişti. Kentlerin sağlıksız büyümesine karşılık bölgesel gelişmeler de ihmal edildi.
Kadınların çalışmaları teşvik ediliyor ama çalışan annelerin çocuklarını güvenle verecekleri kreşlerin giderleri neredeyse maaşları kadar. Kadınlarla ilgili eşitlikçi fikirler ve anneliğin basit görülmesi, ancak kadının cinselliğinden faydalanan reklamlara göz yumulması, aile yapısının korunamaması ciddi sorunlardır. Yine genç kızların ve erkeklerin bu konudaki eğitimleri de…

-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.