Konya
°C
Yeni Meram

Cumhuriyetimizin dün ve bugün karşılaştığı tehlikeler-1

Cumhuriyetimizin dün ve bugün karşılaştığı tehlikeler-1- Abdurrahman KUTLU- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
05.11.2022 01:34
04.11.2022 16:39
0
2108
ABONE OL

Ülke işgalden kurtarılıp yeni bir devlet kurmakla iş bitmemiş, Büyük Önderin deyişiyle “esas mücadele” yeni başlamıştı. En büyük mücadele fukaralığa ve yokluğa karşı verilecekti. Cumhuriyet kurulduktan sonraki vaziyeti, büyük tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık “özellikle saray etrafından geçimini sağlayan devşirme tabaka kendini kapı önüne konmuş hissetti. Bunların bir kısmı boyun eğdi kabullendi, kabul etmeyenlerden kimi dini, kimi etnik kimliğe bürünerek, alttan alta yeni devletle mücadeleye giriştiler” şeklinde açıklamıştır. Yeni Türk Devleti’nin kurulmasını kabullenemeyen İngiliz Başbakanı Lloyd George “Türkler bir devlet kurdu. Bir asker Türkleri diriltti. Ancak kutsal amacımızdan vazgeçmeyeceğiz. Türkleri İslamla yıkacağız. İngiliz istihbaratının birinci görevi budur” diyerek niyetlerini ortaya koymuş ve giriş kapısının ne olacağını açıkça belirtmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında şeyhler, dervişler kullanılarak iç isyanlar çıkartıldı. Bunlardan en önemlisi, Musul’u geri alma çabaları yıllarında çıkartılan Şeyh Sait isyanıdır. Atatürk çok partili hayata geçmeyi çok arzu etmiş, iki defa denemeye karar vermişse de; içerdeki bazı gelişmeler, çıkan hadiseler sebebiyle yeni kurulan devletin tehlikeye gireceği endişesiyle devam ettirmek mümkün olmamıştı.
Nihayet 1946 yılında çok partili hayata geçilmiş, 1950’de demokrasi tecrübesi çok olmayan Türkiye’de iktidar sandık kararıyla, hiçbir hadiseye meydan verilmeden el değiştirmişti. Dünyanın dikkatinde olan, farklı beklentilerin olduğu ve çeşitli telkinlerin yapıldığı bir ortamda, iktidarın sessiz sedasız el değiştirmesi gerçekten Türk siyasi hayatında büyük bir hadise ve başarıdır. Bu sessiz geçiş merhum İnönü’nün devlet adamlılığının eseridir. Bu şekilde başlayan çağdaş ve modern demokrasiyi bütün kurumlarıyla kurup yola devam etmek isteyen Türkiye, daha sonraki yıllarda darbelerle, muhtıralarla karşı karşıya geldi. Bunların demokrasiyi kesintiye uğratmasının yanında; Türkiye’nin gelişimini büyük sekteye uğrattığına şüphe yoktur. Partilerin sık kapatılıp yenilerinin kurulması siyasi parti geleneklerinin, teamüllerinin oluşması engellenmiş, ”köklü parti“ kavramı gelişmemiştir.
Darbelerin ve Muhtıraların dış kaynaklı olduğuna dair çok şeyler yazıldı. Bunlarda çoğunlukla ABD suçlandı veya ima edildi. Bu düşüncelerin oluşumunda, Marşal Yardımı (1948) ve Sovyet tehdine karşı 1952 yılında girdiğimiz NATO ile başlayan ABD ilişkilerinin her alanda gittikçe yoğunlaşmasının etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. 28 Şubat Süreci diye adlandırılan ve ülke içinde yaşanan büyük siyasi gerginlik döneminin bile, emperyal bir proje ürünü olduğu konusunda çok şeyler söylendi. Durduk yerde çıkartılan bir başörtüsü meselesi, laiklik anlayışında maksadı aşan aşırılığa gidilerek devletin bütün kurumları ile gerilmesi, sürecin bir proje ürünü olduğu şüphelerini güçlendirmektedir. Gerçekten öyle ise; Silahlı Kuvvetler başta olmak üzere, birçok devlet kurumlarının üst yöneticileri, bazı siyasetçiler bilerek veya bilmeyerek projeye yardımcı oldukları anlamı çıkar ki; bu durum nerden baksan üzüntü vericidir. Körfez Savaşları’nda (2003) Irak’a kuzeyden müdahale etme bahanesiyle , 80 bin askeri ile Güney-Doğu Anadolu Bölgemize yerleşmeye çalışan ABD’nin talebi, “1-Mart Teskeresi”, TBMM de reddedilmişti. Bunun kinini unutmayan ABD, Türkiye’ye ve bölgeye yönelik emperyal projelerinde en büyük engel olarak gördüğü Türk Silahlı Kuvvetler üst kademelerine islâm görünümlü bir cemaat yardımıyla, uydurma Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarıyla büyük darbe vurduğu herkesin malumudur.
O Teskerenin Meclisten geçip, ABD’nin Güney-Doğu Anadolu Bölgemize büyük bir askeri güçle yerleşmesi halinde, bugün güneyimizde Suriye ve Irak topraklarında kurmaya çalıştığı terör devletini şimdiye kadar kurmuş olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Körfez Savaşları’nda ABD, Kuzey Irak’ta Çekiç Güç uygulaması ile 36. Paralelin kuzeyini koruma altına almış; Türkiye, Irak ,Suriye ve bölgeyi de içine alan PKK-PYD , İŞİD ve Büyük Ortadoğu Projelerinin (BOP) temellerini atmıştır.
Türkiye’nin karşılaştığı darbelerden en ağır olanı 2016, 15 Temmuz kalkışması olduğuna şüphe yoktur. Bu darbe girişimi öncekilerden çok farklı olmuş ve bunun dış mihraklı olduğuna, hiçbir şüpheye meydan vermeyecek açıklıkta ve çok ibret verici tarzda olmuştur. Bu darbe girişimi ABD İstihbarat örgütünün, islâm etiketli bir cemaati kullanarak gerçekleştirdiği açık olarak anlaşılmıştır. Bu darbe girişimi 250 şehit verilerek önlenebilmiştir. 40-50 yıldır hazırlık içinde olan Fetullahçı Terör örgütü (FETÖ), halkın iyi niyetini ve devletin sempatisini suiistimal ederek; Silahlı Kuvvetler, Yargı ve Emniyet Teşkilatı başta olmak üzere bütün kurumlara sızmayı başarmış, kurumlarda söz sahibi olmuştur. FETÖ nün ülkeye verdiği zararlar her yönüyle henüz ortaya konmamıştır. En büyük zararı bütün kurumlarda iyi yetişmiş Türkiye’nin insan kaynaklarına verdiğine şüphe yoktur. Sadece Silahlı Kuvvetlerden 150’si general olmak üzere 25 bin civarında büyük emek ve harcamalar yapılarak yetiştirilen insanın kurumla ilişiği kesilmiştir.
Bu elim hadisenin, büyük dersler çıkarılarak devlet hafızasına kaydedildiğini ummak isteriz. Emperyal ajanların din kapısını kullanarak, diğer islâm ülkelerinde olduğu gibi bizde de tarikatlar, cemaatler vb. yoluyla olabileceğine, FETÖ de olduğu gibi içerde taraftarlar bulabileceğinde çok dikkatli olmak gerekir. Bilim ve teknolojide çok geri kalan İslâm dünyası maalesef doğal gaz ve petrol başta olmak üzere doğal kaynaklarına saldıran, ülkelerinde kargaşa ve huzursuzluk çıkaran emperyalistlere karşı kendilerini koruyacak güçte olmadıkları gibi, birçoğunun ülkelerini koruma şuurunda da olmadıkları görülmektedir. Buradaki en büyük kabahatin ülke yöneticilerinde olduğuna şüphe yoktur. İslam ülkelerinin içinde bulunduğu sıkıntılar ister istemez Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Son 30 yılda Irak, Suriye , Libya, Mısır ve Afganistan’da emperyalistlerin sebep olduğu hadiselerde en büyük zarara uğrayan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.