Konya
°C
Yeni Meram

ENFLASYON VE MİLLİ GELİRLER-ÜCRETLER SİYASETİ

ENFLASYON VE MİLLİ GELİRLER-ÜCRETLER SİYASETİ- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
11.03.2022 01:58
10.03.2022 17:01
0
1744
ABONE OL

Salgın hastalıklarda kapanma ve takiben açılma süreçleri yurt içinde ve yurtdışında hammadde fiyatları başta olmak üzere pek çok mal ve hizmetin fiyatını artırdı. Tüm dünya enflasyonla yaşama sürecine girdi. Biz de tüketici fiyatları (TÜFE) ile üretici fiyatları endeksleri (ÜFE) arasındaki mesafe iyice açılması problemiyle uğraşacağız. Milli gelir artıyor ama bunu takiben ikiz açık (cari ve bütçe açıkları) sürüyor, işsizlik problemi devam ediyor, belki belirsizlikler de fazlalaşıyor.
Bir tüketici derneği, üreticide kilosu 2 TL olan bir sebzenin zincir markette 31 liraya satılmasını belgeledi; ben de böyle bir piyasanın mümkün olup olamayacağını araştırmak için birkaç toptancı hali esnafıyla konuştum. Ulaştığım sonuç, bu örnekte birçok ihtimal olduğudur. Dolayısıyla bir karara varamadım. Ama kesin olan şu ki piyasa mekanizması bir kurallar örgüsüdür. Bunun işletmecilik yönünün yanı sıra; devletin idare olarak düzenlemesi, denetlemesi ve gerektiğinde cezalandırması vardır.
Eğer üretici gerçekten ürettiğinin karşılığını alamıyorsa üretimden vazgeçer. Bu da fiyatların daha da artacağı anlamına gelir. Devlet destekleri bütçeden para çıkması demektir, ama fazla devlet desteği bunun karşılanması için daha fazla vergi toplanmasını gerektirir. Bundan hem devlet hem de geniş kitleler zararlı çıkar. Kazanan herhalde piyasanın düzensizliğinden istifade eden tekeller olur.
Yaşadığımız şartlarda enflasyonun TÜFE ile ÜFE arasında iki kata ulaştığı bir ortamda kira artışını sadece bir endekse bağlayan hukuki düzenlemeler mal sahipleri ile kiracıları ciddi kavgalara, ihtilaflara sürüklemekle kalmıyor, sektöre yatırımı da kısıtlayarak bir adım ötesinde kiraların daha da yükselmesine yol açıyor.
Petrol fiyatlarının artışıyla beraber zaten kendiliğinden zamlar gelir. Sadece ulaştırma ve taşıma değil, petrole dayalı hammaddeler, bilhassa plastik ürünler de bundan nasibini alıyor.
Bu süreçte hem hükümetin hem de tüketicinin enflasyonu artırma suçlamasında hedefi zincir alışveriş marketleri oldu, ama burada kalmaz, bunlarla ilgili yasal düzenleme yapılıncaya kadar bu suçlama devam eder. Bu marketlerde her şey buluyorsunuz, bu durum tüketici için önemli bir kolaylıktır. Ancak piyasaları etkileme bakımından, hele bir de kendi aralarında anlaşmaları halinde ciddi sıkıntılar çıkmaktadır. Dünyada hemen hemen tüm ülkeler bu tür oligopollerle uğraşmaktadır.
Buradaki fiyatları artıran bazı ek faktörler var; mesela ambalaj bunun başında geliyor. Yakın zamana kadar manav veya seyyardan sebze ve meyveleri ambalaj olmadan alırdık, bu maliyet unsuru olmazdı. Devasa işletmeler, bir noktadan sonra aşırı maliyetlerle karşılaşıyor ve bunu da tüketiciye yansıtıyorlar. Bu sebeple “küçük güzeldir” diyebiliriz.
Eskiden manavlar ve bakkalların sayısı epey fazlaydı, dolayısıyla bunlara mal satan toptancılar da… Bu tür aracılar bazen fiyatları artırıcı ana unsur, hatta ekonomi için zararlı bile sayılıyor. Ama böyle bir anlayışın yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Bakkal veya marketten ürünü tarla fiyatına alamazsınız, zira onu toplayan, nakliyatını yapan, bunları örgütleyen ve satılması için rafa koyanlar ve bunların masrafları bulunmaktadır. Ya ürünün maliyetini hesaplar buna bir miktar kâr koyarsınız ve satıcının bu fiyattan satmasını zorlar ve gerektiğinde cezasını verirsiniz. Buna “narh” usulü denilir. Ya da serbest bırakırsınız ve malın fiyatı piyasada ortaya çıkar, kamu otoritesi de tekelleşmeye fırsat vermez.
Doğrudan devletin mal satması bazı dönemler için kısa süreli cazip gelebilir, ama bunun sürdürülebilirliğinin olmadığı görülüyor. Yani piyasayı tümüyle kooperatiflere havale etmek de yeterli sonuç vermiyor. Zira kooperatiflerin yapıları ve çalışmalarının sonuçları belli…
Ayçiçek yağını teminde önümüzdeki yıl muhtemel bir daralma, şimdiden marketlerden alışverişi hızlandırdığı gibi, stokçuluğu da artırması bizi kitle psikolojisine yönlendiriyor. Tarım arazilerinin, toplulaştırma uygulamalarına rağmen hala satışlarının yapılması, buralarda kaçak yapılaşmanın önlenememesi herhalde kuralsızlığın hakimiyeti anlamına gelmektedir.
Üretim maliyetlerinde ciddi artışlar olmaktadır. Maliyet-talep sarmalı enflasyonun yapısal hale dönüşmesinden kronik hale gelmeye eğilimlidir. Döviz kuru beklentileri ve yaşanan uluslararası çatışmalar ve sonucunda doğan krizler bu beklentileri kamçılamaktadır.
Fiyat artışlarının gizli kontrolü yani zam yapmayıp bunların devlet hazinesinden karşılanması, bir süre sonra hükümetin vergi ve para politikalarında yeni kararlar almasına yol açacağından sübvansiyonlar gibi şahlanacak bir enflasyon ile tüm dengelerin bozulmasına sebep olacaktır. Bu sebeple kamu mal ve hizmetlerinin fiyatlandırılmasında dikkatli olunmalıdır.
Bir işadamı haklı olarak devletin vergi kayıplarına dikkat çekti: haklıydı, çünkü devlet alması gereken vergiden vazgeçtiğinde bunun telafisi için yeni vergi veya borçlanma arayışlarında olur. Her ikisi de yeni olumsuzluklar doğurur.
Teoride tam rekabet varsayımlarından birisi “çok sayıda satıcı” olmasıdır. Bunun yerine tek bir firmanın olması durumunda, ortaya çıkan piyasa yapısı monopoldür. Yine tam rekabetten sapmanın olduğu bir piyasa, birbirine etki edebilecek kadar az sayıda firmanın homojen veya farklılaştırılmış mal ürettiği oligopol piyasasıdır. Modern oligopol teorileri, firmalardan birinin aldığı bir kararın rakiplerinin
faaliyetini etkilediği varsayımına dayanır. Bu çerçevede piyasa payı büyük olan firma/firmalar neyi etkileyebileceklerini ve rakiplerin nasıl davranacaklarını tahmin edebilir. Aynı şekilde rakiplerin de büyük firmalar hakkında bilgi sahibi oldukları kabul edilir. Firmaların fiyat rekabetinden
kaçınmak için anlaşma çabalarının en gelişmiş ve sistematik olan türü kartellerdir. Dünyada olduğu gibi bizdeki piyasa da böyle midir?
Enflasyon, işsizlik, cari açık, bütçe açığı gibi makroekonomik büyüklükler en fazla tüketiciler yani hanehalkları, bireyler ile özel sektör işletmeleri tarafından üretilir. Kamu kesimi yani devletin karar alma, yönlendirme ve düzenleme ile denetleme görevleri vardır. Geldiğimiz noktada anayasal bir organ olan, Sosyal ve Ekonomik Konsey çalışanlar (işçiler, memurlar ve sendikalar), işverenler ve devlet arasındaki üçlü ayak üzerine oturmalıdır. Yoksa sadece bir parçayı ıslah etmek yeterli olmamaktadır ve bütüncül bakarak “güven” üzerinde durulmalıdır. Hazine ve Maliye Bakanının enflasyonun düşmesindeki süreyi uzatması bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Haftaya konunun devamı olarak milli gelirler ve ücretler siyasetinin dayanacağı kurumsal yapı hakkında bahsedilecektir.

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.