Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi…
Ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi…-Hamdi BAĞCI-Yeni Meram Gazetesi
2025 yılının ilk yazısı… Bismillahirrahmanirrahim. Güzelliklerle, hayırla başlayalım inşaAllah yeni yıla.
Güneş yılını da ay yılını da Allah yarattı. Rabbimiz bize ay ile güneşin hayatı düzene koymada, günleri, ayları, yıl ve mevsimleri hesaplamada birer vasıta oldukları anlatıyor. İlâhî kudretin tecellisi olarak görmek gerekiyor aslında zamanı da ayı da güneşi de… Rabbimiz, “Güneşi aydınlatıcı, ayı ise aydınlık yapan, yılların sayısını ve hesaplamayı bilesiniz diye ona menziller belirleyen O’dur.. Allah bunları şüphe yok ki gerçeğe ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Allah, bilen bir topluluk için ayetlerini açıklamaktadır” (Yunus Suresi 5. Ayet) buyuruyor.
Yine Rabbimiz Tevbe Suresi’nde 36’ıncı ve -37’inci ayetlerde ise “Doğrusu Allah’a göre ayların sayısı, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısına uygun olarak on ikidir; bunlardan dördü haram aylardır. İşte doğru olan hesap budur. O aylarda kendinize zulmetmeyin, müşrikler sizinle topyekûn savaştıkları gibi siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, buyruklarına karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir. Aylara ek yapmak, inkârcılığı artırmaktan başka bir şey değildir, inkârcıların daha da sapmasına yol açmaktadır. Onlar (ayların sayısını) Allah’ın yasakladığı aylara uyarlamak üzere, bu eklemeyi bir yıl helâl bir yıl haram sayıyorlar ki, böylece Allah’ın haram kıldıklarını meşru hale getirsinler. Bu yaptıkları kötü işler kendilerine güzel görünüyor. Allah inkârcılar topluluğunu doğru yola iletmez.” buyuruyor.
Neticede bu konuları bir tartışma konusu yapmaya gerek yok. Müslümanın ibadetleri ay takvimine göre, ticareti, tarım hareketliliği, ekonomik verilerin hesaplanması gibi konuları ise güneş takvimine göre ayarlanır. Bunlar önemli değil, burada önemli olan zamana hiçbir şekilde biz insanların hükmedemiyor oluşu değil midir?
Bakın tam bir yıl daha gitti ömürden. Mesele bu. Peki biz geçip giden bu zamanda nasıl bir hayat yaşadık? Bunu tefekkür edelim. Varsa hatalarımız onları bir daha yapmamak için neler yapmalıyız, kendimizi nasıl yeniden inşa etmeliyiz, buna bakalım. Ve Allah’a, bizi bir yıla daha kavuşturduğu için şükredelim. Bu yılda, insanlara, canlılara faydalı olmak için neler yapabiliriz, kendimizi geliştirmek için neler yapabiliriz, vatana, millete ve insanlığa nasıl hizmetler yapabiliriz, kötülüğün dünyayı kasıp kavurmasının önünde duramayız belki ama bir nebze azaltabilmek için elimizden neler gelir, onlara bakalım.
Tefekkür etmeliyiz, evliyiz, eşimiz bizi seviyor mu?
Çocuklarımız var, onlar bizi seviyor mu? İnsanlar bizi seviyor mu?
Çevremizi kirletiyor muyuz?
Çalışanlarımız varsa, onların hakkını yiyor muyuz?
Trafikte başkalarına zarar veriyor muyuz?
Mesela yerlere tükürüyor muyuz?
Yerlere çöp atıyor muyuz?
Kaldırıma araç bırakıyor muyuz?
Kendimizi nasıl geliştireceğiz?
Nasıl aracımız varsa yayaları anlayacağız?
Nasıl insanlığa faydalı bir insan olacağız?
Nasıl insanlar bizden razı olacak?
Nasıl Allah bizden razı olacak?
Bu dünyada güzel bir ömrü yaşayabilmek için neler yapmalıyız?
Bunlara bakalım. Kanaatimce takvim tartışmalarından daha çok bu tefekkürleri yapsak kendimize de insanlığa da daha faydalı oluruz.
Bugün sizinle bir hususu da paylaşmak istiyorum. Bakın 3 aylar, yani ibadet mevsimi, iyilik mevsimi başladı. Bu vesile ile derim ki; biraz olsun kendimize de gelelim. Dostlar, bir camiye Cuma namazını kılmaya gidiyorum, tam bir aydır kar yağması için dua ediyor orada vaaz veren imam efendi. O dua ediyor, bütün cemaat de “âmin” diyor ama görüyorsunuz kar yağmıyor Konya’ya.
Tabi bu olaylar bana, yaklaşık 15 yıl önce okuduğum, Ertuğrul Düzdağ’ın hazırladığı “Üstat Ali Ulvi Kurucu Hatıralar” isimli kitapta okuduğum bir olayı hatırlatıyor. O kitapta Merhum Ali Ulvi Kurucu Hocaefendi, Konya’daki bir yağmur duası merasimini şöyle anlatıyor:
“Konya'da yağmur kıt yağar. Hemen her sene, mayıs ayında, "hacet namazı" derler, yağmur duasına çıkarlar. Konya'nın kuzeyinde "musalla" diye meydanlık bir saha vardır. Orası yağmur duası için tahsis edilmiştir. O dualarda, amcam vaaz eder, dedem dua ederdi.
1935 öncesi bir sene, hiç unutmam, dedem ayakta dua ediyor, millet âmin diyor. Herkes tezellül, tevazu hâlinde, Allah'ın huzurunda yalvarıp yakarma vaziyetinde; ceketlerini ters çevirip giymişler. Dedem de cübbesini ters çevirip giymiş; başlar açık... Eller göğe doğru kaldırılmış, el içleri yere bakıyor. Bir perişanlık, bir ah ü vah...
Bu şekil Efendimiz’den geliyor. O da üzerindekini ters giymiş, "Allah'ım kapına perişan hâlde, sana yakarmaya geldim.” ifadesi olarak.
Öte tarafta, bir gündür koyunlardan, ineklerden ayrılmış yavru kuzular, danalar, analarının yanına salınmış, onların feryatları, melemeleri...
Dedem yana yakıla dua ederken, cemaate dönüp de:
"Ey muhterem cemaat, benim dua etmem isteniyor. Fakat bütün bu kıtlıklara benim günahım sebep oluyor gibi geliyor bana... Bu felâketlere ben sebebim, benim günahlarım sebep; bu yaşa geldim, hâlâ kul olamadım Allah'a..." deyince Konyalı coştu, kendinden geçti. Bir ağlama, bir âh ü zâr, feryâd ü figân ortalığı kapladı.
O gün, duanın ilk günüydü. Dua sırasında müezzinler "Âmîn, âmîn, Allâhümme âmîn, yâ Erhamerrâhimîn âmîn...” Allah’ım dualarımızı kabul eyle manasına seslenirlerdi. İlk gün Konya'nın en güzel okuyucularından Sivaslı Derviş Ahmed, “âmîn” demişti. O gün hava bulutlanmıştı.
Derviş Ahmed, akşam eve dönünce hanımına şöyle demiş:
“Sıdıka, bugün Hacı Veyis Hocam ağlar, kuzular koyunlar, dilsiz hayvancıklar bağrışır... Yâ Rabbi, bizim günahımız sebebiyle yağmurunu kesme, diye doya doya bir âmin dedim. Yarın da ağlayarak söyleyeceğim Sıdıka..."
İkinci gün, feryad ü figân ile dua edilirken, dedemin önüne bir cenaze geldi. O anda yağmur da başladı... Dedem ağlar, halk ağlar, koyunlar kuzular meleşir, yağmur yağar... Bir gün önce gür sesiyle âmin diyen Hâfiz Ahmed'in cenazesi de dedemin önünde yatar, ıslanır...
Aradan seneler geçti. Yetmiş küsur yıldır, gönlümde tüten, ruhumda yanan, kalbimde alevlenen, hazin bir manzaradır.
Oradaki cemaatle, Hâfız'ın cenaze namazı kılındı. Yağmurla gözyaşları birbirine karıştı...”
Evet, Ali Ulvi Kurucu, Allah ondan razı olsun, böyle anlatıyor Konya’daki yağmur duasını… Neyimiz eksik, 3 ayların başladığı bugünlerde tekrar bir daha mı tefekkür etsek. Duayı edenin, ona âmin diyen cemaatin, (Tabi işlerinde ben de varım) duası niye kabul olmuyor?
Allah hepimizi duası kabul olan kullardan eylesin dostlar, inanın en çok buna ihtiyacımız var.
Üç aylarınız mübarek olsun, üç aylar, ümmete ve insanlığa paylaşılmış zenginlik, barış, huzur getirsin, mazlum kardeşlerimizin gözyaşları dinsin, Gazze’deki kardeşlerimiz yüreğimizin yangını.
İnsanlığın o yangını söndürmeye gücü yetmiyor ama ümmetin onuru da şerefi de Gazze’de kaybolup gidiyor. Oradaki kardeşlerimizin de Allah yar ve yardımcıları olsun.
Bu büyük yangın karşısında diyebileceğimiz tek cümle de şu kalıyor:
“Ağlayın, su yükselsin!
Belki kurtulur gemi.”
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.