Konya
°C
Yeni Meram

ŞEHİTLERİMİZE GÖREVLERİMİZ: MERAM BELEDİYESİNE BİR TEKLİF

ŞEHİTLERİMİZE GÖREVLERİMİZ: MERAM BELEDİYESİNE BİR TEKLİF- Adem ESEN- Yeni Meram Gazetesi

A+
A-
21.01.2022 01:40
20.01.2022 15:42
0
1677
ABONE OL

Yıllar önce, Meram Çayırbağı köyünden Mevlüt dayı 90’ına merdiven dayamıştı. Şimdi yaşasaydı yaşı 100’den fazla olurdu. Annesi kendisine dört aylık hamile iken babası küçük yaşında seferberliğe katılmıştı. Babası Çakal’ın Osman için, köyde hali vakti yerinde olan Hacı Hüseyin askerden muaf olması için seferberlikte bedel vermişti. Ancak asker ihtiyacı karşılanamadığından zorunlu olarak o da askere alınmıştı. Zira seferberlik veya Arapçası nefir-i âm ilan edilince herkes askere alınmıştı. Osman, askerden dönmedi.
Aile askerin nereye gittiğini bilmiyordu. Mevlüt dayı da babasının hangi cephede öldüğünü bilmediğini kaç defa söyledi.
Askerin ölüm haberi gelince, genelde aynı ailede bekar erkek kardeş varsa ona verilirdi. Annesi de küçük kardeş Ömer’le evlendirildi. Bu arada Mevlüt dayının, amcası olan üvey babasından iki kardeşi de oluyor. Ömer’i kıskançlık sebebiyle öldürürler. Mevlüt ve küçük kardeşleri kendi başlarına büyüyorlar. Zengin bir aileden sonra yokluk içinde bir hayat geçiriyorlar. Ama en dikkat çeken husus, babasının nerede şehit olduğunun aile tarafından bilinmemesiydi. Askeri arşivden babasının Kerkük sahra hastanesinde öldüğünü Mevlüt dayı doksan sene sonra öğrenebilmişti. Şehit Osman, benim rahmetli büyük annemin kardeşiydi.
Çayırbağı köyünde seferberlikte ölenlerin sayısının 15 olduğunu köyün büyükleri söyledi. Ama bunların kayıtlarını yakınları bile bilmiyor. Aile içinde veya yakın çevrede bazı hikayeleri anlatılıyor sadece… Bu bilgiler de kaybolmak üzere…
Bizde yazılı tarih zayıf olduğu gibi sözlü tarih de fazla rağbet görmemiştir. Kırsal kesimde okuma ve yazma bilmeyenlerin çok olması yazılı tarihe fırsat vermedi. Ağıtlar ve hayat hikayeleri de kayda alınmadığından üstelik küresel kültürün televizyon, gazete ve şimdi sosyal medyalarla kırsal kültür üzerindeki baskın hakimiyetiyle bunlar neredeyse kaybolmuştur. Şehitlerden kalma kişisel eşyalar ve diğer hatıralar neredeyse yok olmuştur. Belki müzeler kuruluyor, ama bunlar da yeterli değildir.
Şehitlerimiz, ilim adamlarımız, müderrislerimiz, devlet adamlarımız için büst yapılabilir, ama bizim geleneğimizde bu tür heykel işleri olmadığından istenilen sonuçları vermez. Bunun yerine köyün uygun alanlarına bir tabela ile şehitler için abide yapılması, okulların köşelerinde hayat hikayelerinin sergilenmesi ve belirli günlerde mevlüt okutulması, yemek organizasyonları düzenlenmesi sağlanabilir. Film yapılabilir, roman ve hikayeler yazılabilir. Sözlü tarih araştırmalarıyla hayat hikayeleri derlenebilir.
Büyükşehirlerimizde tarihi hadiselerin anlatıldığı müzeler var, sergiler var ama herhalde bunları yeterli saymak mümkün değildir. Aşağıdaki cümleleri okuyunca nasıl hüzünlü bir geçmiş yaşandığını ve bunun kahramanlarının anılmasını nasıl hak ettiklerini görmekteyiz.
“14 Kasım 1914 tarihinde “Cihad-ı mukaddes” ilan edilince savaş hazırlıkları hızlanmıştı.
Almanya’dan gelen maddi yardım yine Almanya ve Avusturya-Macaristan’dan gelen asker
ve askeri mühimmat yanında bir de cephede savaşacak askere ihtiyaç vardı. Bu amaçla
1315 (1899) doğumlular müstahfız, yedek, muvazzaf ve ikinci tertip er olarak askere
alınmıştı. Savaştan önce silâhaltında bulunan 1307–1309 doğumlularla birlikte asker
mevcudu 2.850.000’i bulmuştu. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı güne kadar bu
mevcuttan 941.480 ölü, 990.000 yaralı ve hasta, 358.520 esir ve kayıp olmak üzere
2.290.000 kişi savaş dışı kalmıştı.
990.000 yaralı ve hasta esirden ne kadarının iyileştiği ya da ne kadarının tekrar cepheye
geri döndüğü hakkında kesin bir malumatımız yoktur. 358.520 olarak verilen esir ve kayıp
miktarından ne kadarının esir olduğu veya firar ettiği de tam olarak bilinmemekle birlikte
200.000 civarında kişinin esir olduğu tahmin edilmektedir”. (Mahmut Akkor . I. Dünya Savaşında Çeşitli Ülkelerdeki Türk Esir Kampları Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yayınlanmamış yüksek lisans tezi, 2006. s.39)
Osmanlı’nın savaştığı cepheler: Kafkas (Doğu) cephesi, Sina-Filistin-Suriye cephesi, Çanakkale cephesi, Irak cephesi, İran cephesi, Galiçya cephesi, Romanya cephesi, Makedonya cephesi, Libya cephesi ve Hicaz-Asir-Yemen cephesi.
Savaşta esir düşen Türk subay ve askerler İngiltere’nin elindeki Hindistan ve Burma esir kampları, Mısır esir kampları, Kıbrıs, Malta, Man adası, Yunanistan, Irak (Basra ve Bağdat), Rusya esir kampları (özellikle Nargin adası) Fransa esir kampları, Korsika esir kampı, Romanya, İtalya’nın elindeki esirler…
Yüzyıldan fazla süre geçtiği halde bu vatan evlatlarına ne bürokrasi ne de millet vazifelerini hakkıyla yapamadı. Şehitlerimiz köylerde, kasabalarda unutulmaya terkedilmiş; halbuki bazı yerlerde ilgisiz kişilerin hatıraları gösteriliyor, bir defa ziyaret etmiş veya ilgi kurulmaya çalışılıyor…
Köylerimizde ve kasabalarımızda abide veya okullara şehit köşeleri şeklinde düzenleme yapılabilir, bunları anma programları düzenlenebilir. Meram Belediyemiz böyle bir vefakarlığa önderlik edebilir.
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,/ Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”

HABER YORUMLARI
  1. Henüz yorum yapılmamış.
    İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.