TOPLADIYSAN KALBİNİN KIRIKLARINI HADİ KALK YOLCULUĞUMUZ BAŞLASIN
TOPLADIYSAN KALBİNİN KIRIKLARINI HADİ KALK YOLCULUĞUMUZ BAŞLASIN- Behçet BÜYÜKGÖKMEN- Yeni Meram Gazetesi
Yunus (as) peygamberi düşündü adam, yarım yamalak dini bilgisiyle… Yunus öfkelenmiş, görevden kaçmış, bir gemiye binip oradan uzaklaşmaya çalışmış ama sonunda kendini balığın karnında bulmuştu.. Kendi halini ona benzetti. Yunus gibi öfkelenip görevden kaçmış, bunalımların, kabus dolu gecelerin koynuna atılıvermişti. Hayatı öylece geçip gidiyordu. Yine öyle bir anda gözleri bir ara kapanmış, yakaza halinde iken, hiç görmediği kadar büyük bir balığın karnında olduğu hissine kapılmıştı. Yunus'un başına gelenler benim de başıma geldi diye düşünüp bütün azalarıyla titredi. Balığın sindirim sistemi hakkında düşündü. Hiçbir şey bilmiyorum ki diye sızlandı. Acaba balığın midesi de insanın midesi gibi mi çalışıyordu. Eğer aynı insan midesi gibi ise yandım ben diye korku nöbetine tutuldu.. Çok zamanı yoktu. Bir süre sonra pelte haline gelecek ve sonra dışkıya dönüşüp foseptik çukurunu boylayacaktı.
Hani ecel teri derler ya öylece terler boşalmış, vücudu adeta sırılsıklam olmuştu. Hala yakaza halinde idi.. Ara sıra sohbet ettiği bir dostu vardı. Onun sesini işitir gibi oldu. "korkma balık Yunus'u sindirmeden sahile getirip bıraktı. Korkma, Yunus yoluna devam etti ve yüz bin veya daha fazla insana peygamber oldu." diyordu.
Hayata küstüğü zamanlarda dilinden düşürmediği iki mısra halindeki şiiri akına geldi.
"Kervanı sana bıraktım hancı. Bir gelene ver gitsin. Hüzünle başlayan hikayem burada bitsin."
Karamsarlık insanın idrakini, basiretini kapatıyordu.
Hikayenin kahramanı olurdun ama ne zaman başlayıp ne zaman biteceği senin iradende değildi. Kendi hikayende özne olman için sana bir şans verildiğinin nasılda farkına varamıyorsun, diye ünledi içindeki ses. Çoktandır içindeki sesle böyle bir diyalog kurmadığını fark etti. Belli ki içindeki ses her zaman ona ulaşmaya çalışmış o kendini kapatıp duymazlıktan gelmişti. Hata ettim, onunla diyaloğu açık tutmalıyım diye düşündü. Ve ona seslendi.
İyi de hikayemi nerde yazacağım. Hangi coğrafyada, hangi toplumda, hangi kültür havzasında… Ben nihayetinde yaşadığım coğrafyanın, toplumun, kültürün çocuğu değil miyim diye karşılık verdi içindeki sese. Cemil Meriç’ten bir alıntı ile güçlendirdi düşüncesini. "Bunlar tefeci. Ve biz aynı mahallenin, aynı iklimin içindeyiz" (Cemil Meriç, Jurnal)
Her şeye rağmen bir orta yol bulup içindeki sesle uzlaşmaya karar verdi. Bunca zaman başaramadım ama tekrar denemekte yarar var diye kendini teselli etti. İçindeki sese, kendi hikayemi yazmak için iki şey yapmaya çalışacağım; "iyi niyet ve salih amel" diye taahhütte bulundu, tabi ki elimden geldiği kadar diye eklemeyi ihmal etmeden. Sanki anlaşmış gibiydiler.. İçini huzur kaplamıştı ya da öyle hissetti.
Şimdi az önceye göre çok daha iyi durumda olduğunu fark etti. Şükür sana Hamd sana Rabbim dedi. Ruhunda esen meltemi doyasıya içine çekti. Lahuti bir ses adeta kendisine eşlik ediyordu. Farsça bir şarkının sözleriydi dinlediği..
Topladıysan kalbinin kırıklarını
Hadi kalk yolculuğumuz başlasın
Dönelim yüzümüzü güneşe
Bırakalım gölgeler arkamızda kalsın.
Gülümse kaderine
Yapılan her şey ah'tan sayılsın
Tebessüm et Rabbine
Hesap gününde alacaktan sayılsın
-
Henüz yorum yapılmamış.İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.